Hangi uçtasınız?
Mahir KAYNAK 30 Nisan 2008
Son günlerde milli egemenlik adeta kutsallaştırılıyor ve devlet tek bir organdan ibaretmiş gibi davranılıyor. Halkın iradesine karşı ne bir saygısızlık ne de bir güvensizlik duymadığımım halde bu anlayışın abartılı olduğunu düşünüyorum. Devlet yaşayan ve gelişen bir varlıktır ve bir çok organın ahenkli işleyişiyle sağlıklı olabilir.
Türkiye'nin siyasi yapısında temel bir aksaklık vardır. İktidar halkın yanında görünürken muhalefet bürokrasinin sözcüsü konumundadır. Oysa her ikisi de ülkenin tümünü temsil etmeli ve farklılık bu bütünün nasıl yönetileceği, sorunların çözüm yolları, ülkenin dünya üzerindeki konumunun nasıl olacağı konusunda olmalı, mesele hangi kitle ya da grubun iktidar olacağı değil neler yapılacağı olmalıdır.
Halkın iradesinin tek belirleyici olduğunu savunanların temel yanılgısı içimizden birileri olan siyasilerin seçildiği andan itibaren üstün insan konumuna geçtiklerini ve yaptıkları her şeyin doğru kabul edilmesi gerektiği ileri sürmeleridir. Yetkili olmakla doğru davranmak birbirinden farklı kavramlardır. Siyasal iktidarın yetkisini tartışmakla yaptıklarının isabetini sorgulamak farklıdır. Anca iktidar yetkili olmayı aynı zamanda isabetli davranmak olarak algılarken muhalefet iktidarın yaptıklarından çok meşruiyetini sorgulamaktadır.
Ekonomi, dış politika, güvenlik gibi konularda farklı düşünmek mümkündür ama burada kendilerini laik olarak tanımlayanlarla dindar denilenlerin farklı olması anlaşılamaz. Laiklerin dışa kapalı, dindarların küreselci olmalarının ideolojileriyle açıklanacak bir yanı yoktur. Yani bazı dindarların içe kapanık bir ekonomik modeli savunması, bazı laiklerinde küreselci olmaları daha anlamlı olurdu. Türkiye'deki siyasal farklılaşma sorunların niteliğini tespit ve çözüm yolları konusunda değil yaşam biçimleri üzerinedir.
Benzer bir tavrı Kürt sorununda da gözlemliyoruz. Kürt siyasetçilerin özgürlük ve demokrasi dışında tek bir talepleri ve çözüm önerisi bulunmuyor. Yani ülkenin yönetimi konusunda bir proje sunup kendi sorunlarını bunun bir parçası saymak yerine Kürt kimliğinin tanınması ve buna bağlı taleplerinin yerine getirilmesinin yeterli olduğunu düşünüyorlar. Onlara göre bir devletin tek görevi kimlikle ilgili sorunların çözümüdür. Ülkenin bütünüyle ilgili tek bir görüş ileri sürmemeleri taleplerinin arka planının ne olduğunun sorgulanmasına yol açıyor.
Bütün bunlar üst üste getirildiğinde ülkemizin yaşam tarzına ilişkin sorunlarının dışında hiçbir meselesinin olmadığı sonucuna varılabilir.
Bölgesinde kilit rol oynayan, bölgenin de dünya dengelerini etkilediği bir ülke olan Türkiye'nin her kesiminin yaşam tarzı dışında bir konuyla ilgilenmemesi, siyasal tartışmaların bunlarla sınırlı kalması şöyle bir sonucu doğurabilir: Bizim dışladığımız konularla başkaları uğraşıyor olabilir ve biz yüzeyi tartışırken diğerleri özü belirleyecek politikalar uygulayabilir.
İç dinamikleri küçümsediğimi söyleyenlere şu soruyu soruyorum: Sizin yaşam tarzınızın şöyle veya böyle olması kimin umurunda? Gerçek siyaset başkalarının yaptığı olmasın?