Erdoğan'ın Amerikan Yahudi lobi ve liderlerine karşı aniden depreşen sevgisi
İLHAN TANIR 01 Ocak 1970
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyaretinin bitiminden yaklaşık bir hafta sonra akılda kalan görüşmelerden biri şüphesiz Amerikan-Yahudi Liderlerle yaptığı toplantı idi. Zaten bu görüşme, Erdoğan’ın programının en başına konarak ne kadar önem verildiği özenle dosta düşmana gösterilmişti. Bu görüşme ile ilgili İstanbul, Tel Aviv ve New York’da tarih hocalığı yapan Louis Fishman’ın İsrail’in liberal gazetesi Haaretz’e yazdığı yorum yazısı, Amerikalı Yahudi grup ve liderlere bazı zor sorularla dolu.
Fishman, ‘’kirli pazarlıklar’’ başlığıyla yazdığı yazısında, Erdoğan’ın liderliğini yaptığı siyasi hareketin insan haklarını artık büyük çaplarda ihlal ettiğini hatırlatıyor. Erdoğan’ın Amerikan Yahudi liderleri ile ortaklık yaparak kendi bozulan itibarını yıkamaya mı hazırlanıldığını soruyor.
Fishman yazısına şöyle devam ediyor: ‘’bütün kötü PR’a rağmen Türk Cumhurbaşkanı Amerikan Yahudi gruplarının ve lobilerinin sıcak bir hoşgeldini ile karşılandı.’’ Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda ADL, AIPAC, B’nai B’rith Int., the Jewish Community Relations Council of Greater Washington ve the Conference of Presidents of Major American Jewish Organizations kurumlarından üst düzey yetkililer katıldı. Bu kurumlar, ABD’deki en etkili Amerikan Musevi grupları ve lobilerinden bazıları olarak biliniyorlar.
Bu görüşme, sadece bir ay kadar önce Ankara’da yapılan bir toplantının benzeri olarak dikkat çekiyor. Fishman yorumu şöyle: ‘’Yahudi kurumlarının, en düşük noktada olduğu bir dönemde Erdoğan ile görüşmesi Türkiye’nin bölünmüş siyasi dünyasında taraf tuttuğu ve Türk özgürlüklerine yapılan saldırıların, (Yahudi grupların) gündemlerinin üst noktasında olmadığını gösteriyor… Amerikan Yahudi grupları için Türkiye’deki anti-semitizm konusu gerçekten ileri derecede önemli ise, nefret suçlarına karşı gelen eleştirel medya kurumlarını kapatan cumhurbaşkanı ile görüşmeleri oldukça ironik.’’
‘’Ahlaksız Ticaret’’
1990’lı yıllarda PKK ile savaşan ve insan hakları konularında ihlalleri ile bilinen Türkiye’nin Amerika’daki Yahudi Kurumları ile yaptığı ‘’ahlaksız’’ ticarete benzetiliyor durum. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini iyileştirilmesi karşılığında Yahudi gruplar Türkiye lehine lobi yapacaklar ve Türkiye’deki Kürtlerin acıları ise sessizlikle karşılanacaktı. ‘’20 yıl kadar sonra Türkiye yeniden PKK ile savaşta ve insan hakları ihlalleri tsunami haline gelmiş durumda..’’ Ve görünen o ki Amerikan Yahudi Grupları bir kez daha Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin düzeltilmesi ve bilemediğimiz başka karşılıklar neticesinde Erdoğan’ın Washington’daki lobiciliğini savunmaya geçmeye başlayabilirler. Böylece Amerikalı Yahudi Grupları ve liderleri, yıllardır anti-semitik dalgaların merkezi olan Erdoğan’a yakın medyayı, Gezi’den beri Yahudileri ve İsrail’i hedef alan bütün komplo teorilerini unutup, Erdoğan ile bizim şimdilik tam olarak bilmediğimiz bazı çıkarları karşısında bütün olanları unutmaya hazırlar gibi.
2009 yılındaki Davos Zirvesi ile başlayan baş aşağı Türkiye-İsrail ve Erdoğan-Amerikan Yahudi lobileri ilişkileri, 2010 Mavi Marmara ile ile yeni bir düşüş görmüş, o zamandan itibaren de ilişkiler düzelmemişti. O yıllarda Amerikalı Yahudi lobi ve kurumların liderlerinin ağır Erdoğan eleştirilerine sıkça rastlanırdı. Bütün bu yıllarda Yahudi lobilerinin aleyhteki rüzgarlarına rağmen ise AKP yönetimi büyük oranda ABD yönetimi ile iyi ilişkilerini korumuş, Washington’daki hava da, büyük ölçüde, 2013 yılının Gezi protestolarına kadar Erdoğan lehine gelişmişti. Yani Amerikan Yahudi lobilerinin gücü, Gezi protestolarına kadar Türkiye’nin imajının Batı’daki olumlu duruşuna büyük bir darbe vuramamıştı. Amerikalı uzmanlar da, Amerikan gazeteleri de, yönetimi de sırf Amerikalı Yahudiler Erdoğan aleyhinde lobi yapıyor ve Türkiye-İsrail ilişkileri bozuldu diye fikrini değiştirmemişti.
Erdoğan ile Kimse Aynı Kareye Girmek İstemedi
Şimdi ise Erdoğan’ın imajı tam tersine göreve geldiğinden beri en düşük noktalarında. Bunu birinci elden Washington’daki gezisinde bütün dünya gördü. Obama ile Nükleer Zirve ‘kenarında’ bir görüşme yaptı ama bir gün sonra Obama, belki de dayanamayarak ve hiç de kendisinin adetlerine alışıldık olmayan bir şekilde Erdoğan’ı kamuoyu önünde eleştirdi, Türkiye’yi ‘zorlu bir yola soktuğu’ eleştirilerini Erdoğan’a çuvaldız gibi sapladı. Erdoğan’a bir yıldır açılışını planladığı Türk Camisini açmadan bir gün önce gelen bu soğuk duş, açılışta kendisini gösterdi. Cami açılışına şehirde bulunan 50 kadar dünya liderinden beklentiler olmasına rağmen hiçbir lider katılmadı. Beyaz Saray’dan Joe Biden da, Müslüman toplulukları ile ilişkileri düzenleyen Beyaz Saray veya ABD Dışişleri Bakanlığındaki üst düzey yönetim temsilcileri de gelmedi.
Washington'ın önemli yerel gazetelerinden, Kongre ile ABD yönetimini yakından izlemesi ve itibarı ile bilinen RollCall.com'dan John T. Bennett'in Perşembe günü yazdığı yazıda, Başkan Obama'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin 'tamamen siyasi nedenlerden dolayı yapılan görüşmelerden biri'' olarak göstermesi dikkat çekti. Erdoğan'ı ''marjinalize edilmiş cumhurbaşkanı'' başlığı ile tanıtan yazıda ABD yönetimi ‘’diplomasi dili ile resmi olmayan bir görüşme olduğunu, ikilinin kısa bir konuşmayı Zirvenin ''kenarında'' yaptığını işaret ederek gösterdi. Mesaj gönderildi. Mesaj alındı mı?'' diye Beyaz Saray'dan Ankara'ya haber gönderildi
Amerikalı Yahudi Liderler Neden Kaçınıyor?
Erdoğan ile görüşmeye giren bu Amerikan Yahudi Gruplardan bir temsilci ile konuşmak istedim. Yıllardan beri bu Yahudi Kuruluşlar konuşmaya çok meraklı olmasalar da, yorum vermekte çok da inatçı olmazlardı. ADL’den AIPAC’a açıklama yapılırdı. Bütün hafta uğraşmama rağmen tek bir Yahudi Lobi veya Grup liderinden off-record dahi olsa bir açıklama alamadım. Sadece bu toplantıya katılan kurum veya kişiler değil, ABD’nin ileri gelen diğer bazı Yahudi grupları da olanlar veya Erdoğan’ın ‘cazibe saldırısı’ hakkında yorumsuz kalmakta ısrarlı oldular. Herkes Erdoğan isminin ne kadar toksik olduğunun farkında. Erdoğan’ın Türkiye’deki muhaliflerin üzerine gidişi, basını düşman bellemesi, başkanlık için ülkeyi yangın yerine çevirmesi.. Bunların hepsi Türkiye’yi ve bölgeyi azıcık takip edenlerce artık biliniyor. İşte tam da ondan dolayı kimse Erdoğan ile Maryland’da aynı karede görünmek istemediği görüldü. Camii, Türkiye’deki bir ilde yapılmış gibi AKP bakanları ile açıldı.
Daha önce konuşmakta çok tereddüt etmeyen Amerikalı Yahudilerin şimdi konuşmamak için binbir dereden su getirmeleri, Erdoğan’ı kolayca savunamayacaklarının farkında olmalarından olsa gerek. Kısacası şimdilik Erdoğan konusundan kaçmaktalar. Aradaki ilişkiler tam olarak düzeldiğinde, İsrail ile ilişkiler normalleştiğinde, daha açık ve yüksek sesle bu liderlerin Erdoğan’ı savunmaya başlayıp, başlamayacakları görülecek. Ama bu Yahudi lobilerinin Washington’da son 7 yılda girdikleri savaşların çoğunu kaybettiklerini, en büyük hedefleri olan İran anlaşmasına engel olamadıklarını hatırlamak ve Saray'ın beklentilerini ona göre ayarlamak gerekiyor.
‘Anti-Semitizm Ekmeği bitti, Yahudi Dostluğuna mı Sıra Geldi?
Turgay Oğur, Meydan Gazetesinde Erdoğan ve yandaşlarının İsrail ve Amerikalı Yahudi Gruplara bakışını iyi anlattı: ‘’Anti-Semitizm’in çok ekmeğini yediniz. Güçlü ittifaklar kurmanıza yardımcı oldu. Peşinizden insanlar geldi bu sayede. Oy da aldınız zamanında. Şimdi ne oldu peki? Uluslararası siyasette battığınız bataktan sizi İsrail’in, Yahudi lobilerinin kurtaracağına iman ettiniz adeta. Öylesine bir kurtarıcı, zannedersin siyasi mesih. “Dünyanın anasını ağlatan İsrail, bir Erdoğan’ın uluslararası imajını mı kurtaramayacak? Onun için çocuk oyuncağı olmalı.” Ne azılı Yahudi düşmanlığınız normaldi ne de bu aniden gelişen marazi İsrail sevginiz.’’
Amerikalı Yahudilerin Erdoğan’ın imajına ve Türkiye’nin imajına yapabileceği olumlu katkılar aslında çok sınırlı. Ama bu lobilerin Türkiye gibi büyük bir ülkeden de Erdoğan lehine yapacağı lobilerden kazançları çok ciddi olabilir. Yine bana konuşmamakta ısrarlı bir Yahudi lidere gönderdiğim emailde de söylediğim gibi hiçbir şekilde Erdoğan ile ilgili konularda yorum yapmayan Yahudi liderler şimdiye kadar şeffaflık konusunda çok kötü bir imtihan veriyor. Amerikalı Yahudi grupları, görünen o ki Türkiye’de Erdoğan’ın alternatifi olmadığını düşünerek, bütün yumurtalarını Erdoğan sepetine koymaya hazırlanıyorlar.
Hudson’ın Institute Toplantısının Devamı the Weekly Standard Toplantısı
Erdoğan ve AKP’nin Amerikalı Yahudi lider ve gruplara açılımına paralel şekilde yürütülen bir başka ‘cazibe saldırısı’ da yandaş gazeteci ve kurumların Washington’daki muhafazakar, İsrail yanlısı ve şahin-neocon ekipleri ile yakınlaşmaları.
Bunun ilk ayağı daha önce yazdığımız gibi Lee Smith isimli İsrail merkezli yazıları ile tanınan bir ortadoğu konuları yazarının İstanbul’da Genç Siviller ile kaynaşması ile olmuştu. Smith sonra Weekly Standard’ın kardeş magazinlerinden birinde Türkiye’deki her gündem maddesini tersinden anlamış ve okumuş bir halde yazılar yayınladı. Gazetecilerin hapse tıkılmasına bahane uydurmaktan, PKK-Erdoğan arasındaki savaşın gidişatına sapla samanı birbirine karıştırdı. Sonra Genç Sivillerin arta kalanlarından bir iki yandaş, Washington’da on yıldır AKP ve çevrelerinin küfrettikleri Hudson Institute’de bir kapalı toplantıya katıldı. Lee Smith’in organizesinde yapılan bu kapalı toplantıya Washington’daki izlenen, takip edilen hiçbir Türkiye uzmanının katılmadığını o toplantıda bulunan bir başka bölge uzmanı bana aktarmış, ben de yazmıştım.
Bu hafta ise yine Lee Smith’in yazı yazdığı ve Neo-Con ve İsrail yanlısı yayın politikası ile bilinen Weekly Standard dergisi, Saray’a yakınlığıyla bilinen Washington’daki yeni kollardan biri ‘’Turkish Institute of Progress’’ kurumu ile ortaklaşa bir toplantı organize ettiği göze çarpıyor. The Weekly Standard’ın (TWS) davetli topluluğu büyük ölçüde İsrail yanlısı, muhafazakar ve Cumhuriyetçi olarak bilindiğinden, AKP’nin başkentte bu çevrelere oynadığı görülüyor. TWS’nin genel yayın yönetmeni neo-con akımın liderlerinden ve Irak işgalinin savunucularından William Kristol ve Fred Barnes. Bu çevrelerin Obama’nın Rusya, İran ve Suriye politikalarından olağanüstü derecede rahatsız olduğu bilindiğinde, AKP ile ortak noktalara da sahip oldukları da görülüyor. Hiç şüphesiz başkentte pek bir çevresi bulunmayan Saray organlarının, TWS yoluyla açılım yapmaya çalıştığı görülüyor. Başkentteki Seta gibi vakıf veya ‘think tank' olarak adlandırılan kurumlar bu dönemde yerini Washington'da yakın geçmişte açılan Turkish Heritage Og. ve Turkish Institute of Progress gibi kurumlara devrettikleri görülüyor. TWS’ye katkıda bulunan diğer isimler Elliott Abrams, John Bolton gibi yine neo-con kalemler. Bunca yıl Amerikalı Yahudilere saldırıp, kendilerine yapılan saldırılarda hep bu çevreleri hedef gösteren Erdoğan ve yandaşlarının aynı çevreler ile ittifaklık arayışı bu dönemin en komik gelişmelerden biri.
Kongre’ye yakın bir mekanda yapılacak toplantının başlığının ‘’NATO’nun Güney Cephesinde yaklaşan tehdit: Rusya, Ermenistan ve geleceğe doğru’’ olduğu görülüyor. Türkiye’nin halihazırda Rusya’ya karşı olması, İran ile kötü ilişkileri ve Suriye politikalarında Esad’a karşı çıkması, Washington’daki bu çevrelerle geçmişteki anlaşmazlıkları unutturduğu görülüyor.
Bir sonraki başkan Cumhuriyetçi Parti'den olduğu takdirde Türkiye ile yeni bir ‘‘istikrar’’ ve ‘’güvenlik’’ merkezli müttefiklik tohumları atıldığı görülüyor. Ama Cumhuriyetçi Partinin lider adayları Donald Trump ve Ted Cruz olduğu görüldüğünde, Cruz’un ‘Müslüman mahalleleri gözlem altında tutmaktan’ tutun, farklı İslamofobik yaklaşımları düşünüldüğünde, Trump'ın açık ırkçı ve İslam karşıtı retoriği düşünüldüğünde, bu başkanların Erdoğan ile nasıl anlaşabileceği şimdilik bir sır. Her şeye rağmen keskin U dönüşleri ile bilinen Erdoğan’dan umut kesilmemesi normal.