Erol Güngör ( 1938)- (24.04.1983)
01 Ocak 1970
Yazar, düşünür, akademisyen
Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü
1938 yılında Kırşehir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde yaptı. İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nde bir süre okuduktan sonra İ.Ü., Edebiyat Fakültesi'ne geçerek Felsefe Bölümü'nü bitirdi (1961). Prof. Dr. Mümtaz Turhan'ın yanında sosyal psikoloji asistanı oldu. 1965'te doktorasını verdi. İki yıl ABD'de Colorado Üniversitesi'nde araştırmalar yaptı. 1971'de doçentliğe, 1978'de profesörlüğe yükseldi. 1982'de Konya Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü'ne getirildi. 1982 Temmuz ayında Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü'ne tayin edildi. 24 Nisan 1983 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
ESERLERi:
AHLAK PSiKOLOJiSi ve SOSYAL AHLAK
Bu eser, Prof. Dr. Erol Güngör'ün "Ahlâk Psikolojisi" (1974) ve "Sosyal Ahlâk" (1975) konularında kaleme aldığı, bu güne kadar yayınlanmamış iki eserinden meydana getirilmiştir.
iSLAMIN BUGÜNKÜ MESELELERi
20. Asrın ikinci yarısında görülen İslâm Uyanışı dünyanın büyük ilgisini çekmektedir. Bütün İslâm dünyasını incelemekle beraber, Türkiye'ye ağırlık vermiştir.
iSLAM TASAVVUFUNUN MESELELERi
Erol Güngör bu eserinde, sosyal ilimci gözüyle İslâm dünyasının tasavvufî meselelerini ele almaktadır.
TÜRK KÜLTÜRÜ ve MiLLiYETÇiLiK
Yazar bu eserinde milliyetçilik ile Türk kültürü arasındaki münasebetlere sosyal-psikoloji açısından bakmaktadır.
KÜLTÜR DEĞiŞMESi ve MiLLiYETÇiLiK
Bu eserde kültür değişmeleri, zihniyetimizde meydana gelen değişmeler ve milliyetçilik meseleleri arasındaki ilgiler üzerinde durulmuştur.
DÜNDEN BUGÜNE
Milliyetçilik fikirlerinin temel kaynakları olan tarih ve kültür meselelerini, sosyal ilimci gözüyle, tahlil etmekte ve okuyucunun meselelere bakış açısı kazanmasını sağlamaktadır.
TARiHTE TÜRKLER
Bu eser sosyal ilimci gözüyle Türk tarihinin başlangıcsından günümüze bir tesbitidir.
SOSYAL MESELELER ve AYDINLAR
Erol Güngör'ün Ortadoğu ve Millet gazetelerinde neşredilenlerin haricindeki makalelerinin toplanmasıyla meydana getirilmiştir.
DÜNYAYI DEĞiŞTiREN KiTAPLAR
Bu kitap batı dünyasının -ve dolayısıyla bütün dünyanın- bugünkü halini almasında büyüktesirleri olmuş bulunan on altı eseri asıllarından ve bütünüyle okuma imkanı bulamayanlar için tertiplenmiştir.
BATI DÜŞÜNCESiNDEKi BÜYÜK DEĞiŞME
Bu eserde Avrupa düşüncesinde 1680-1715 tarihleri arasında yer alan köklü değişmesinin hikâyesini anlatıyor.
HAKKINDA YAZILANLAR
Erol Güngör
Cafer Vayni
ALTERNATİF YAYINLARI
Erol Güngör, 1938 yılında Kırşehir'de doğdu. Güngör dört kardeşten üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Babası köklü bir aileye mensuptur. Eğitiminde önemli rol oynamış olan dedesi Hafız Osman Efendi, Ahi Evren Camii imamlığını yapmıştır. Gençliğinde Sultan Abdülhamit devrini görmüş, vaktin medrese eğitiminden nasibini almış güçlü bir şahsiyetti Hafız Osman Efendi.
Hafız Osman Efendi, oğulları ve torunlarıyla beraber, büyük bir evde otururdu. Erol Güngör'ün babası adliye zabıt katibi olduğundan hizmet için ilçeleri dolaşır kendisi ve kardeşleri dedesinin yanında kalırdı. Bundan dolayı, çocuklar babalarının değil de dedelerinin ismiyle zikredilirlermiş.
HABER
Yılmaz Özakpınar, Erol Güngör’ü anlatacak
Toplantı, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda 20 Nisan Cumartesi günü saat 16.00’da başlayacak.
Program, Erol Güngör’ün vefatının
30. yılı dolayısıyla gerçekleştirilecek. Özakpınar, Güngör’ün sosyolojiye getirdikleri ve Türk sosyolojisinin gelişimine yaptığı katkıları dile getirecek. Şahsi hâtıralarına da yer verecek olan Özakpınar, konuşmasını tamamladıktan sonra dinleyicilerin sorularına cevap verecek.
Program, vakfın Çemberlitaş’taki merkezinde, Köprülü Medresesi (Peykhane Sokağı, No.3)’nde gerçekleşecek.
YORUM
Erol Güngör yaşasaydı...
Beşir Ayvazoğlu
Zaman 2 Mayıs 2013
Kültür Ocağı Vakfı (KOCAV), çok önemli hizmetlere imza atan seçkin bir vakıf. Süleymaniye’de özenle restore ettirerek kullandığı güzel bir konakta üniversite gibi çalışıyor. Erol Güngör’ün görüşleri istikametinde mutedil bir milliyetçiliği benimseyen vakıf mensupları, bu büyük ilim ve fikir adamını geçen cumartesi günü -başka bir toplantıda bulunmak zorunda olduğum için- dinlemek imkânı bulamadığım bir konferansla andılar.
Gençlik yıllarımda çok okuduğum yazarlardan biri de rahmetli Erol Güngör’dü; Türk Kültürü ve Milliyetçilik, İslâm’ın Bugünkü Meseleleri, Tasavvufun Bugünkü Meseleleri gibi kitapları elimden düşmez, gazete ve dergilerdeki yazılarını kaçırmamaya çalışırdım. En zor meselelerde bile düşüncelerini son derece rahat ifade ederdi. 1980 öncesinin kaotik ortamında hemen her zaman kafa karışıklığından onun yazıları sayesinde kurtulmuşumdur. Hâlâ ne zaman zor meseleyle karşılaşsam, “Erol Bey olsaydı bu konuda acaba neler yazardı?” sorusunu sormadan edemem.
Erol Güngör’ü 24 Nisan 1983’te, yani bundan tam otuz yıl önce kaybettik; Mümtaz Turhan’ın yanında yetişmiş çok derinlikli, geniş ufuklu bir ilim adamıydı ve hiç şüphesiz daha söyleyecek çok sözü vardı. Onun genç yaşta ölümünün ne anlama geldiğini en iyi anlatacak ifade Yunus Emre’nin meşhur bir şiirindeki sözleridir: “... gök ekini biçmiş gibi!”
Asıl sahası sosyal psikoloji olmakla beraber bu sahayla ilişkili bütün disiplinlerde tartışılmaz bir vukufu vardı. Ayrıca çok iyi tarih bilir, Divani ve Siyakat gibi çok zor yazı türlerini bile rahatça okurdu. Dostları, eski yazıyla tek kelime bile kaçırmadan not tutabildiğini söylerler. Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi’ni onun tuttuğu notları gözden geçirerek kitaplaştırmıştır.
Edebiyat ve musiki gibi sanat dallarında da geniş bilgiye, çok yüksek bir zevke sahip olan Erol Bey, bu ilgileri sayesinde akademizmin duvarlarını yıkıp dışarı taşmış, üniversite dışındaki kültür çevreleriyle ve çeşitli toplum kesimleriyle ilişki kurarak daha sağlıklı düşünme imkânını elde etmişti. İlmin mahiyeti konusunda meslektaşlarından epeyi farklı düşünürdü. Etrafımızda yaşanan veya içinde yaşadığımız gerçekleri ortaya çıkarmak bakımından, sanatkârla ilim adamı arasındaki tek fark, ona göre, metot farkıydı. Sanat eserinin ilimden farklı olarak, hadiseleri bize göründüğü gibi değil, görünen gerçeklerin ötesinde ancak sezgiyle kavranabilecek derinlikleriyle verdiği düşüncesindeydi.
Hakikati aramak, Erol Bey’e göre, ilmin inhisarında değildi; edebiyat, müzik, tiyatro, sinema, dans gibi bütün sanat faaliyetleri hakikati araştırma yolunda atılmış adımlardı. Şu cümleleri, bilinenden çok farklı bir ilim ve ilim adamı anlayışı getirmektedir:
“Bir ilim adamı aynı zamanda bir sanatkârdır, sanatkâr da kendi yolunda dünyayı araştırarak bize sunan bir ilim adamıdır. Onların bu çift rolünü anlamayanların ilmi gerçeklerle, sanatı ise hayallerle uğraşmak diye nitelediklerini çok görüyoruz. Şunu bilmeleri gerekir ki, onların anladığı mânâda gerçek, ilimde değil, sanattadır; çünkü ilmin kullandığı şeyler sanatkârınkinden daha da soyut kavramlardır, onların hiçbirini bu dünyada görmeyiz. Bizim gördüğümüz dünya sanatkârın dünyasıdır.”
Erol Güngör’e göre, iyi edebiyat ve sanat için güçlü sanatkâr sezgisi yeterli değildi. Öncelikle iyi hazmedilmiş bir klasik kültür gerekirdi; beşer kültürünün büyük eserleri okunup onlardaki görüş ve meseleler kavranmalıydı. Ayrıca kullandığınız dilin bütün inceliklerine ve zenginliklerine vâkıf olacak, devam ettirdiğiniz yahut karşı çıktığınız geleneği çok iyi bilecektiniz. Yani çok iyi bir eğitim almış olmalıydınız. Ama bu, Türkiye’deki eğitim kurumlarında mümkün değildi. Mevcut bütün kurumlar, yazık ki, sadece çözülüp dağılan bir kültürün tezatlarını ve sefaletini temsil ediyordu. Türk dilinin en iyi örnekleri olarak bilinen romanlar, yazıldıkları tarihten otuz kırk yıl sonra sadeleştirilerek okuyucuya sunuluyorsa, orada bırakın edebiyattan söz etmeyi, aklın varlığından bile şüphe edilmeliydi.
Erol Bey, milliyetçilik, tarih şuuru, millî tarih gibi meselelere kendisinden öncekileri hem özümseyen, hem de onları çok aşan yorumlar getirmişti. Bana sorarsanız, bu meseleler üzerinde, onun eserlerini okumadan sağlıklı fikir yürütmek mümkün değildir.
Erol Bey yaşasaydı, Türkiye’de Turgut Özal’la birlikte yaşanan büyük değişimi, ömrü boyunca kavga ettiği Demirperde’nin yıkılışı, önümüze apansız seriliveren Türk Dünyası gerçeği, Körfez Savaşları, Yeni Dünya Düzeni, medeniyetler savaşı, tarihin sonu ve küreselleşme tartışmaları, 11 Eylül saldırılarının sonuçları ve son on yılda yaşadıklarımız hakkında acaba neler düşünür, neler yazardı? Doğrusu, onun gibi berrak düşünen ve düşündüklerini berrak bir şekilde ifade eden bir bilim, fikir ve kültür adamının bu konulara ve gitgide karmaşıklaşan dünya meselelerine nasıl yaklaşacağını bilmek isterdim.
Vefatının otuzuncu yılında rahmet ve minnetle anıyorum.