Kalkınma ve faşizm
Mehmet Altan 01 Ocak 1970
İfadesini en belirgin şekilde Süleyman Demirel'in iktidarı döneminde bulan ‘kalkınmacı muhafazakârlık', rejimi demokratikleştirmeden, geleneksel cumhuriyetçi çerçeveyi kabullenerek ‘barajlar, yollar' yapmayı içerir.
Nitekim Süleyman Demirel de iktidar yıllarında, mühendisliğinin de katkısıyla sürekli olarak rakamlar vererek nasıl gelişip kalkındığımızı anlatır, rejim konusuna fazla ilişmezdi.
***
AKP, iktidarının ilk yıllarında, bazen doğrudan, bazen dolaylı olarak ‘kalkınmacı muhafazakârlık'la yetinmeyip, hem ekonomik büyümeyi sağlayıp, hem de rejimi demokratikleşmeyi hedeflediğini vurguladı… Böylece kendini geleneksel sağ anlayıştan ayrıştırma gayretine girdi.
Askeri vesayete karşı tavır almak, hırpalanmış dindarları merkeze taşımak, hukuk reformları yapmak ve dolayısıyla Cumhuriyet değerleriyle, Kemalist anlayışla yetinmemek, övündükleri bir özellik olarak ortaya çıkıyordu.
***
Bu söylem artık çok geride kaldı… ‘Biz kalkınmacı muhafazakârlığın ötesine geçeceğiz, hem kalkınacağız, hem demokratikleşeceğiz' iddiaları kaybolup gitti.
Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan'ın anayasayı sürekli çiğneyen dayatmalarıyla Türk usulü bir faşizme doğru gidiyor.
Siyasal İslamcı bir görüntü altında her türlü rezaletin yaşanıp yargılanmayacağı bir ‘rejim' dayatması içindeler…
***
Çoktandır, ilk başlarda eleştirdikleri ‘kalkınmacı muhafazakârlığa' rahmet okutacak bir baskıcı zorbalık içinde olduklarından, Demirel döneminden bile gerilere gittiğimizi saklayabilmek için ‘kalkınmacı' söyleme hız verdiler.
Açılacak yeni havaalanları, yapılan çevre yolları, ‘büyüyoruz' türü rakamsal veriler konuşmalarında daha fazla yer alıyor ama artık rejimi ‘demokratikleştirmekten' söz etmiyorlar.
***
Ama işin gerçeği şu ki demokratikleşme buharlaşırken, ekonomik kalkınma da sadece lafta kalıyor… Eskinin ‘yol, su, elektrik' muhabbetinden öte gidemiyor.
İlk baştaki olumlu felsefe ve icraatın yerinde yeller eserken bir de fakirleşiyoruz…
Örneğin 2014 sonunda 10 bin 279 dolar olan kişi başına düşen milli gelir, 2015'te 9 bin 177 dolar seviyesine geriledi.
***
Siz bakmayın, 2015 yılını yüzde 4'lük büyümeyle tamamlamış olmamıza ve bunun üzerinden yapılan yalancı propagandaya.
Büyümenin kaynaklarına bakınca, borca dayalı iç tüketimin patladığı, kamu yatırımlarının bu harcamayı desteklediğini görüyorsunuz.
İhracatın gerilediği, özel yatırımların durakladığı koşullarda sürdürülmesi mümkün olmayan bir büyüme bu… Nitelikli bir büyüme hiç değil.
Üşenmezseniz yüzde 4'lük büyümenin alt kalemlerine şöyle bir göz atın, zafiyeti siz de açıkça göreceksiniz.
***
Durumu rakamlarla da somutlaştırabiliriz.
AK Parti'nin iktidarının ilk döneminde, 2003 ile 2006 yılları arasında, yani ilk 4 yılda ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 7,5 idi.
Faşizme gitmek ve 17-25'den kurtulmak için çıldırdığı 2011 ile 2015 yılları arasında, yani son 4 yılın ortalama yıllık ekonomik büyümesi yüzde 3,3'e düştü.
Tam yarı yarıya.
Uğur Gürses yüzde 3,3 olan son dört yılın ortalama büyüme oranının, yüzde 4,5 olan geçmiş 50 yıllık ortalama büyüme oranının altında olduğunu hatırlatıyor…
***
İşe ‘hem kalkınmacı, hem özgürlükçüyüz' diye başlayan, ilk başlarda bu tanımlamaya uygun icraatlara da imza atan AKP, bugün bu iki özellikten de iyice koptu.
Her şey unutuldu, siyasal İslam soslu Türk usulü faşizm zorbalığı ön aldı.
Tabii bu çıldırma, ihtiyacımız olan köklü yapısal reformları, muhtaç olduğumuz yeni bir büyüme modelini de gündem dışına çıkardı…
Müteahhitler üzerinden, inşaatçılıkla kalkınmanın sonuna dayandık.
***
Mevcut siyasal zihniyet Demirel tipi ‘muhafazakâr kalkınmacı' anlayışın da çok gerisine düştü.
Anayasal rejimi gücü yeter ise zorbalıkla değiştirip bir ‘tek adam' sultası kurmayı hedefleyen, ekonomik kalkınması da ağır zafiyete uğramış bir garabet ile karşı karşıyayız şimdi.