ÜMMET ARIKAN (Fikri Arıkan'ın Babası) ANLATIYOR
01 Ocak 1970
Türközü'nün bayırlarında köhne bir yapı. Ve tozlu topraklı yolların açtığı yerde bir çift göz ev. Yokluk, sefalet ve perişanlık sinmiş evin duvarlarına. Ağlıyor o. Hep inlemede Ümmet Amca. Sidik torbası yanında sarkmış, iki büklüm olmuş belinin orta yerine vurmuşlar, oğlunu şehit vermiş Ümmet Amca. Çökmüş gözleri, sıyrılmış yüz derisiyle çileyi germiş bedenine...
Soruyorum... idam gecesini, öncesini, sonrasını... Bir bir anlatıyor Ümmet Amca. Kâh ağlıyor, kah inliyor, kah debeleniyor için için.
"Yatsı namazını kıldım, selamladım. Radyoyu açtım, açar açmaz Fikri Arıkan, bugün saat üçte idam olacak dedi. Bayılmışım orada. Kız çocuğu taksi tutmuş, doğru Doğan'ın oraya... Beni evde bırakıyorlar tabii. Bizimkiler emmi uşakları, konu komşu birikip gidiyorlar. Ne çare oğlum, ne çare! iş işten geçmiş. Asmışlar oğlumu.
Sabah oldu, sen gel bana sor. Beni de aldılar yanlarına. Mezarlığa gittik. Yüz kişi falan var. Hocalar bağırdılar, Fikri'nin babası geliyor diye bağırdılar. Beni kucakladılar hep. Yavrum asılmadan önce, hocalar anlattı, üç sefer bağırmış: Kahrolsun komünistler, kahrolsun komünistler, kahrolsun komünistler diye. Sonra da bu düzene vermiş veriştirmiş. Oğlumu bir anlatıyorlar, bir anlatıyorlar, bitiremiyorlardı güzelliklerini. Şöyle, aşılmazdan önce, bakmışlar ki, alnında nur var, vallahi nur varmış alnında. Oradakilerin hepsi hayıflanıyorlar, böyle bir yiğidi nasıl olur da asarlar diye. Efendime söyleyeyim, kefen şöyle böyle sarın falan diyenler olmuş. Eh işte. On onbeş hoca elime ayağıma düştüler. Sen Fikri'nin babasısın sen Fikri'nin babasısın diye etrafımda fır döndüler. Ser ne mutlu bir babasın, sen şehit babasısın diye eteğime yapıştılar. Yavrumun kabrine götürdüler. Bayrama ya bi gün var ya iki gün. Duvara nasıl vurmuşsam vurmuşum haberim yok. Burnum kırılmış, her tarafım kan olmuş tabii. Oradan beni alıp götürmüşler.
Oğlum, idam edilmezden önce nişanlı bacısına mektup yazıyor. Mektubu onlar götürdü. "Bacım" diyor, "Sen sen ol, başını falan açma. Namazını kıl, orucunu tut." Nasihat ediyor. Sonra, ilhan kardeşine bir şeyler yazıyor. Diyor ki, "Babamın sözünden çıkma. Aman ha aman, namazında ol, orucunda ol, İslâm yolundan ayrılma. Aynen böyle diyor. Bize ayrıca yazmadı. Yazıp yazmadığı o mektupçuk işte. Ben nasıl yaşayım oğlum. Halime bakın halime.
Hocalar çok şey anlattılar, idam edilen yere gelmişler. Benim Fikri'min eli kolu bağlıymış zincirinen. Elimi kolumu açın diye bağırmış. Namazımı kılacağım, demiş. Zincirini çözmüşler, oğlum, önce abdest almış, Kur'an okumuş, iki rekat namaz kılmış... Sonra işte Allah demiş, hep, Allah'ı anmış her soluğunda. Avukatı vardı. O gitmemiş. Dayanamam ben demiş gitmemiş işte.
İdam edilmeden önce ziyaretine gittimdi. Yanımda kızım vardı. Ağlıyorum habire, kendimde değilim. Canım da yanıyor, kolay mı? Bana kızdı: "Allah için ölmek güzel baba, dedi, metin ol, dedi. Teselli verdi yavrum bana. Bacısına da öğüt verdi. Müslüman Türk kızı gibi ol, dedi, İslâmı öğren, yaşa dedi durmadan. Ölümden hiç korkmuyordu yavrum... Korkmadan da gitti.
Ağlıyordu Ümmet Amca. Onu acısıyla baş başa bırakmak içime sinmedi. Onu yoksulluğu ile yerin dibinde inlemelerle terk etmek hoş değildi. Ne var ki, ben de Fikri gibi biriydim. Tek farkım, o kurtulmuştu, ben ise hâlâ imtihan içeri imtihandaydım. Ayrıldım Ümmet amcadan. Ağlıyordu o...