« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 May

2008

GÖNÜL HANIM'ın ÖZETİ VE A. HİKMET MÜFTÜOĞLU'NUN SANATI

Fevziye Abdullah TANSEL 01 Ocak 1970

Özet:

Ahmet Hikmet Müftüoğlu'na Milli edebiyat içindeki asıl yerini kazandıran eseridir "Gönül hanım". Türkçü düşünceye sahip yazarın fikirlerini roman sahasında gerçekleştirdiği bir eseridir. "Turancılık" ülküsünü savunan tezli bir romanıdır.
Ahmet Hikmet Bey bu eserinde Türk gençlerine dedelerinin geldiği Anayurdu tanıtıyor ve Türklerin orada ne büyük bir devlet ve medeniyet kurduklarını haber veriyor. Büyük Türkçü edib kendisini kaybeden Türk'e. "kendini bul!" diyor.
"Gönül Hanım" romanında I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde Ruslara esir düşen bir askerin Türkistan'daki esir kampında "Gönül" adlı bir Tatar kızının rehberliğinde eski Türk ülkelerini dolaşmasını ve ülkü birliği yaptığı bu kızla arasındaki sevdayı anlatıyor.
Yazar, burada Türk coğrafyasının farklı taraflarında yaşayan kahramanlarını bir araya getirerek onları Orhun Abideleri'ni bulmak, Türk dünyasına tanıtmak için uzun bir seyahate çıkarır. Kendisini romanın kahramanlarından "Mehmet Tolun'la "özdeşleştirmiştir.
Türkiye'nin yükselerek Batı medeniyetleri seviyesine yükselmesi için neler yapılması gerektiğini de onun aracılığıyla anlatır.
(Gönül hanım, Tasvir-i Efkar'da tefrika, 1920, yeni yayını 1971)
1917 Eylülü Romanın asıl kahramanı Üsteğmen Mehmet Tolun, harbin başında Ruslara esir düşmüştür. Mehmet Tolun, ilk önce Kafkasya'da Hazar Denizinde ıssız bir adada Ural'ın doğusunda İrbit Şehrinde bir süre kalmış, sonra Sibirya'da Krasnoyorsk'ın altı kilometre kuzeyinde Grodok denilen harp karargâhına getirilmiştir. Rusça ve Almanca bilen Tolun, esareti sırasında bu dilleri ilerletme fırsatı bulur. Öyle ki Tolun, artık Rusça ve Almanca yazılı ilmî eserleri anlayabilecek hale gelmiştir. Bir gün Rodloff, Thomson, Le Cog gibi Müşteşriklerin Ural - Altay dilleri ve milletleri hakkındaki neşriyatlarından 5 - 10 cilt almış, yağmur nedeniyle bir lokantaya girip bunları karıştırmaya başlamıştır. Bu sırada bir Tatar genci ve onun kız kardeşiyle tanışmıştır. Tatar genci Ali Bahadır Bey, kız kardeşi ise Gönül Hanım'dır. Üç genç de Türk kültür ve medeniyet tarihine büyük bir ilgi duymaktadır. Türk dili, tarihi ve coğrafyası hakkında hareketle konuşmaya başlarlar. Üzerinde durdukları asıl konu Türk dili ve tarihiyle ilgili bütün keşif ve seyahatlerin neden Batılı araştırmacılar tarafından yapıldığıdır. Türlerden hiç kimse ana yurda ilmî bir heyet içinde gidememiştir.
Hepsi Orhun abidelerine gidip Bilge ve Költigin Abidelerini görmek isterler. Böylece bu seyahati aralarında kararlaştırırlar.
Tolun, bu ilk Türk tarihî ve ilmî seyahatine "Gönül Hanım Sefer Heyeti" adının verilmesini teklif eder; çünkü ilk fikir ve teşvik Gönül Hanım'dan gelmiştir. Çok geçmeden onlara Macar teğmenlerden "Kont Bela Zichy" de katılır. 20 Şubat'ta 4 kişi Moskova'dan trenle yola çıkarlar.
On gün süren tren yolculuğunda şu güzergâhı izlerler: Moskova - İrkutsk - Baykal Gölü'nün batı kıyısı - Udinsk… Udinsk'ten Selenga Nehri vadisinden güneye doğru inerler. Arbunovk ve Selenginsk şehirlerini geçtikten sonra Kâhta'ya varırlar. Bu, Çin Moğolistan'ı ile Sibirya sınırı üstünde, Rusya'daki son merhaledir. Bundan sonra Ken dağlarının Kene silsilesini ve Karan Kovi boğazını aşarlar ve Urga'ya gelirler. Urga rastladıkları ilk Moğol kasabasıdır. Burada bir ay kalırlar, şehri gezerler ve daha sonraki yol için hazırlıklarını tamamlarlar. Bundan sonra at sırtında yolculuk ederler. Bu yolculukları önceki yolculuklarına benzemez. Bu yolculukları daha yorucu ve eziyetlidir. Tula ırmağını takip ederek Navon Çeren'e gelirler. Bundan sonra Bitik Ula Dağın'dan geçerler. Burada bazı granit taşlara rastlarlar. Ali Bahadır, bu taşlar için Rusça eserlere başvurarak şimdiye kadar bunların hiçbir şarkiyatçı tarafından okunmadığını söylerler.
Bereket kuyusunu geçerek Batu Han tepelerine varırlar. Burada bir bir "bitig ula" yani yazılı dağ vardır. 2'si Tibetçe, 1'i Eski Türkçe olmak üzere 3 kitabeden ibarettir. Fakat bunlar zamanla çok aşıldığından almak mümkün olmamıştır.
4 Temmuz'da Budist Moğolların en meşhur mabedi olan Erden Su'ya gelirler. Burada mabedi ve kütüphaneyi gezerler. 6 Temmuz'da Uygurların başkenti olan Karabalgasın'a gelirler. Burası artık terk edilmiş bir şehirdir. Karabalgasın harabelerini gezerler. Tolun burada Orhun Abideleri'nin keşifleri hakkında bilgi verir. Burada on beş kadar kitabe vardır. Bunlara "Üç Dil Kitabeleri" denmektedir. Bunları istinsah ederler.
10 Temmuz'da Koşo Çaydan'a doğru hareket ederler. Orhun ırmağının sağ tarafındaki yokuşa tırmanırlar. Tepeden kuşbakışı Orhun'u ve yaylaları görürler.
"Sarı ve kırmızı renkte kuru ot, kum ve taşların ortasında Orhun nehri kıvrılmış uyuyan bir ejder gibi hareketsiz durmaktadır."
Akşama doğru Köl Tigin Abidesine varırlar. Hepsi son derece heyecanlıdır. Tolun, abidelerin 732 de dikilmesi ve 1917 yılındaki durumu hakkında bilgi verir. Abidelerin bulunduğu külliyeyi gezerler. Birkaç gün abidelerin kopyasını almakla, onları okumakla uğraşırlar. Rodloff ve Thomsen'in çıkardıklarındaki eksiklerinin halli ve tamamlanması ile meşgul olurlar.
Bu eserde Türkçülük ideolojisi ana tema olurken geri plânda bir aşk konusu da işlenmiştir. Bu aşk da Mehmet Tolun'la Gönül Hanım arasındadır. Ancak Mehmet Tolun utangaç ve çekingen olduğu için Gönül Hanım'a açılamamaktadır. Eserin sonlarına doğru yeni Orhun Abidelerinde Gönül ile Tolun7un nişanlanma töreni yapılır.
Bu sırada heykellerden birinin kopmuş başının bir Moğol'da olduğunu öğrenirler ve bunu satın alırlar. Kont bunu Tolun'la Gönül'e hediye olarak alır.
Birkaç aylık bir ayrılıktan sonra Tolun'la Gönül evlenirler ve Bebek'teki evlerine yerleşirler.



Tolun, Koşoçaydam heykeliyle kitâbelerin kopyalarını Müze-i Hümâyun7a bağışlar ve seyahatnamesini yayınlamak için hazırlıklara başlar. Gönül de kız öğretmen okulu açmaya teşebbüs eder.

Gönül Hanım ve Türkçülük İdeolojisi

Ahmet Hikmet, "Gönül Hanım" romanında cemiyette aktif ve eğitici bir rol oynayan idealist kadın tipini ele almıştır.
Gönül Hanım, Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden mezun, kültürlü ve Milliyetçi bir kızdır.
Eserde milli duygu ve düşünceyi kuvvetlendiren teklifler, Gönül tarafından ortaya atılır. Gönül davranışlarıyla ve konuşmalarıyla çevresindekilerin milli duygularını da kamçılar ve onları bu konuda düşündürmeye, hassas ve uyanık davranmaya zorlamıştır.
Gönül Hanım'daki "Gönül" tipini Kızılelma'daki "Ayhan'ım", Yeni Turan'daki "kaya" gibi II. Meşrutiyet devri edebiyatının idealist, inkılâpçı ve vatansever kadın tiplerinden biridir.
1917 Eylülü romanın asıl kahramanı olan üsteğmen Mehmet Tolun harp yeni başlarken Ruslara esir düşmüştür. Tolun, Rusça ve Almanca bilmektedir. Esareti sırasında bu iki dili ilerletme fırsatı bulur. Öyle ki artık Mehmet Tolun Rusça ve Almanca yazılı ilmî eserleri anlayabilecek duruma gelir. Bir gün Rodloff, Thomsen, Le cog" gibi Müşteşriklerin kitaplarını alıp esir kampına giderken yağmura yakalanır ve bir lokantaya girip yağmurun dinmesini bekler. Kitapları karıştırırken yandaki masada oturan bir taze kız ile Rusça, Fransızca kelimelerle karışık Tatarca konuşan Tatar genci dikkatini çeker. Tatlı bir iki bakışmadan sonra iki masa arasında konuşma başlar.
Tatar genci kendisini tanıtırken:
-Ali Bahadır Kaplanof … Kız kardeşim Gönül Hanım Kaplanof!
Üsteğmen Mehmet Tolun, sakin fakat, metin bir asker tavrı ile cevap verdi:
-Niçin Kaplanof/ kaplanoğlu demek yakışmaz mı?
Gönül Hanım'ın bu soru üzerine verdiği cevap dikkat çekicidir.
-Subay Bey'in hakkı var. Taklide, benzeşmeye sebep ne? Bizim de büyük bir milletimiz, tarihimiz varlığımız yok mu?
Dil, bir milleti var eden en önemli unsurlardan biridir. Eğer bir millet başlangıçta dilde asimile olmaya başlamışsa o millet yok olmaya hazırdır.
Neden "Kaplanof" belki de Rusların tatarlar üzerindeki etkisi o kadar ileri bir safhaya geçmiş ki onların adlarına kadar tesir etmiştir. Taklide, başkalaşmaya ne gerek var? Zaten bizim dilimiz dünyanın en zengin dillerinden biri. Gönül Hanım da burada buna karşı "Kaplanzâde" ya da "Kaplanoğlu" varken neden o soyadı taşısın.
Günümüzde de öyle değil mi sokağa çıkıp levhalara baktığımız zaman İngilizce kelimeler o kadar fazla ki bu İngilizce kelimeler arasında Türkçe kelime bulmak adeta denizde inci aramak gibidir.
Türkçe kelimeler dururken bu yabancı kelimelere neden bu kadar yer verilir anlamıyorum. En azından bir İstanbul'u ele aldığımızda sokaklarında bulunan levhalara baktığımız zaman çoğu İngilizce'dir.
Burada karşı olduğum durum Türkçe kelime dururken İngilizce kelimeyi kullanmaktır. Yoksa dilimize gelip yerleşen bir "televizyon, telefon, bilgisayar … gibi" kelimeleri kaldırıp atmak değildir.
Ahmet Hikmet de yarattığı "Gönül Hanım" tipiyle milliyetçiliği sosyal bir ideoloji haline getirdiği bu eserde Gönül Hanım7ı milli duygu ve düşünceyi kuvvetlendiren teklifleri onun vasıtasıyla ortaya atmıştır.
Gönül Hanım burada neden "Kaplanof" neden "Kaplanoğlu" derken bu milli duyguyu ve düşünceyi ortaya atmıştır.
Burada ikinci bir önemli husus da konuşma esnasında ortaya çıkmış olan Türk dili, tarihi ve coğrafyası hakkında bütün keşif ve seyahatler yabancılar tarafından yapılmıştır.
Bir Radlof, bir Thomsen Türk dilini, coğrafyasını, tarihini bir Türk kadar araştırabilir mi? Bu soruya olumlu bir cevap vermek biraz zordur.
Bu konuşmalar sonunda Türk kültür ve medeniyet tarihine ilgi duyan bu 3 Türk genci bir araya getirir.
Gönül hanım ortaya ilmi bir seyahat fikrini atar. Burada da yine A. Hikmet'in milli duygu ve düşünceleri idealize ettiği "Gönül Hanım"ın teklifiyle sunduğunu görmekteyiz.
Bunun üzerine ilmi bir seyahate çıkılmasına karar verilir. Tolun, bu ilk Türk tarihî ve ilmî seyahatine "Gönül Hanım ve Sefer Heyeti" adının verilmesini teklif eder; çünkü bu fikir "Gönül Hanım" tarafından ortaya atılmıştır. Daha sonra bu üç gence Macar teğmenlerden "Kont Bela Zichy de" katılır.
20 Şubat'ta 4 kişi Moskova'dan trenle yola çıkarlar. On gün süren yolculukta sırasıyla Moskova - İrkutsk - Baykal Gölü'nün batı kıyı - Undinsk …
Undinsk'ten Selenga Nehri vadisinden güneye doğru inerler. Arburavk, Selenginsk şehirlerini geçtikten sonra Kahta'ya varırlar. Bu Çin Moğolistan'ı ile Sibirya sınırı üstünde Rusya'daki son merhaledir. Bundan sonra Urga'ya varırlar.
Bitik Ula Dağında bazı granit taşlara rastlarlar. Ali Bahadır'ın bu taşlar için Rusça eserlere başvurarak bunların hiçbir şarkiyatçı tarafından okunmadığını söyler. Ali Bahadır bu sözleri de bize gösteriyor ki Türk dilini, tarihini ve coğrafyasını bir Türk'ten başka kimse tam olarak iyi inceleyemez.
Batu Han tepelerine varırlar. Burada da bir "bitig ula" yani bir yazılı dağa rastlarlar. Bunlar 2'si Tibetçe 1'i eski Türkçe olmak üzere 3 kitabeden ibarettir. Fakat bunlar zamanla çok aşıldığından almak mümkün olmamıştır.
"Karabalgasun" Uygurların başkentine gelirler. Bu şehir artık terk edilmiş, harabe bir durumdadır. Burada on beş kadar kitabe vardır. Bunlara "Üç Dil Kitabeleri" denmektedir. Bunları istinsah ederler.
10 Temmuz'da Köl Tigin abidelerine varırlar. Tolun, abideler hakkında bilgi verir. Birkaç gün abidelerin kopyasını, eksikliklerinin halli ve tamamlanması ile uğraşırlar.
Ahmet Hikmet, böyle bir seyahate eserde yer vererek Türk gençlerine dedelerinin geldiği Anayurdu tanıtmaya çalışıyor ve Türklerin orada ne büyük bir devlet ve medeniyet kurduklarına dair bilgi veriyor.
Büyük Türkçü yazar Türk gençlerine seslenerek "Kendini bul!" diyor.

Türk gencine senin bir başkasını taklid etmeye ihtiyacın yok, sen büyük bir medeniyet ve devlet kuran bir milletin evladısın demek istemiştir. Türk gencine asimile olma, kendi öz değerlerinden vazgeçme ve milli servetine sahip çıkmak demek istemiştir. "Türkçülüğü" yazar ideoloji haline getirmiştir.
Bu ilmi seyahatte yabancıların bizim dilimizi, tarihimizi araştırırken yapmış oldukları eksiklikleri bu roman kahramanları vasıtasıyla toplatmıştır. Böylece bir Rodlof'un bir Thomsen'in bir Türk kadar Türk dilini, tarihini, edebiyatını araştırmayacağını ortaya koymuştur.
Bu eserde Milliyetçilik sosyal bir ideoloji haline getirilmiştir ve işlenen aşk konusu ikinci plânda kalmıştır.
Mehmet Tolun Gönül Hanım'a duyduğu kalbi hissi utangaçlığından ve çekingenlikten dolayı bir türlü Gönül Hanım'a açılamamaktadır. Macar teğmen "Kont'un" Gönül Hanım'a yaklaşmasından dolayı Kont'a karşı içten içe kıskançlık duymaktadır.
Hem Mehmet Tolun hem Gönül Hanım için en başta gelen unsur Türkçülük mefkûresidir. Yapmış oldukları ilmi gezidir. Burada Türkler için iyi bir şeyler ortaya koymaktır.
Gönül Hanım da Mehmet Tolun'a kalbi bir his duymaktadır. Aralarındaki aşkın ortaya çıkması Orhun Abidelerindedir ve burada iki genç nişanlanmıştır.
Ancak bu aşk eserde hep geri plânda kalmıştır. Eserde Milliyetçilik sosyal bir ideoloji haline getirilmiştir. Eser boyunca bütün milli duygu ve düşünceler Gönül Hanım'ın teşvikiyle ortaya çıkarmıştır.
Yazar burada kadın kahramanı idealize bir tip olarak ortaya çıkarmıştır.
Mehmet Tolun, yazarın kendisini temsil etmektedir. Ahmet Hikmet, düşünce ve tekliflerini onun vasıtasıyla söyler.
Ahmet Hikmet, Mehmet Tolun tipini yaratırken 1721 - 22 yıllarında Güney Sibirya'da ve Yenisey Irmağı civarında araştırmalar yapan ve buralara ilk olarak seyahat eden İsveç Subayı Johonn Philipp Tabbert (von strahlenberg)'ten ilham aldığını söylemek mümkündür. Şöyle ki Strahlenberg poltava savaşında Ruslara esir düşerek Sibirya'da ikamete memur edilmiştir.
Tolun da Sibirya'da ikamete memur edilen bir Türk subayıdır. Strahlenberg Alman birliğini Messerchimidt'le beraber Yenisey yazıtlarını keşfeder. 1722'de ülkesine dönerek 1730'da Yenisey kıyılarında bulunan iki taşın kopyalarıyla birlikte Stocholm'de eserini neşreder. Romanın sonunda Tolun da seyahat notlarını neşretme hazırlıkları içindedir.
Romanda, şahıslar ve onların yaptıkları işler hayalidir. Eserdeki tipler idealisttir. Gönül Hanım ve Mehmet Tolun buna en güzel örneklerdir.
Bunlar Türkler için bir vazife olan anayurda seyahati gerçekleştirmek, bunu ilmî bir vukufla yaptıkları için ilimle milli şuuru da birleştirmiş olmaktadırlar.
Romanda amacın sadece seyahat olmadığı iyice belirtilir. Tolun, Bahadır, Gönül ve Kont yola çıkmadan önce aylarca çalışırlar. Orhun harflerini öğrenirler. Bu konuyla ilgili kitapları okuyarak Orta Asya coğrafyasına ve tarihine iyice aşina olurlar. Neticede Rodloff ve Thomsen'in kitaplarındaki eksikliklerin tamamlanmasına çalışmışlardır.
Eserin sonlarına doğru birkaç ay ayrı kalan Mehmet Tolun ve Gönül Hanım evlenir ve Bebek'teki evlerine yerleşirler. Mehmet Tolun, Koşoçaydam heykeliyle, kitabelerin kopyalarını müze-i Hümâyun'a bağışlar ve seyahatnâmesini yayınlamak için hazırlıklara başlar.
Gönül Hanım da kız öğretmen okulu açmaya teşebbüs eder. Ahmet Hikmet eserinde milliyetçiliği sosyal bir ideoloji haline getirip bunu idealize ettiği tiplerde Milli duygu ve düşünce teşvikleriyle ortaya koymuştur. Bizi dedelerimizin geldiği Anayurdu göstermiş ve milli cevherlerimize sahip çıkmamız gerektiğini belirtmiştir.
Bu eser hem edebî bakımdan hem de Türk tarihi, coğrafyası hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir eserdir.
"Yazar bu eseriyle Orhun Abideleri'ni edebiyatımızda ikinci defa ölümsüzleştirmiştir".

Kaynaklar


1.)Prof. Dr. Bilge Ercilasun, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine incelemeler I, Akdağ Yayınları / 205, Kaynak Esaslar / 36, I. Baskı / 1997 Ankara.
2.)Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Gönül Hanım, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, s. 1 - 14.
3.)Dr. Fethî Tevetoğlu, Büyük Türkçü Müftüoğlu, Ahmet Hikmet, Ankara 1951, Milli Eğitim Basımevi, s. 10 - 14.
4.)Fevziye Abdullah Tansel, A. Hikmet Müftüoğlu, Hayatı ve Sanatı, Türkiyat Mecmuası, c. IV, 1951, s. 1 - 2.
5.)İbnül' Emin Mahmut Kemal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1930, s. 1696.
6.)Resimli Kitab, c. 1. No. 1 Eylül 1324, s. 31; Fethi Tevetoğlu, a.g.e., s. 87; ve Fevziye Abdullah Tansel, a.g.m. s. 3.
7.)Süs Mec. Yıl Nu. 21. 3. Teşrin-i Sânî 1339.
8.)Gülbaba Maddesi, Türk Ansiklopedisi, c. XVIII, s. 147 - 140.
9.)Hüseyin Cahit Yalçın, Edebî Hatıralar, İstanbul 1935, Akçam Matbaası 187, s. 8.
10.)Yusuf Şerif, Ahmet Hikmet, Türk Yurdu, 5.c., 30. sayı, 6. 1927, s. 537 - 538.
11.)Fevziye Abdullah Tansel, A. Hikmet Müftüoğlu, Hayatı ve Sanatı, Türkiye Mecmuası, IX. c., 1951, s. 2.
12.)İslâm Ansiklopedisi, 1. c., İstanbul 1950, Milli Eğitim Basımevi, 140, A. Hamdi Tanpınar'ın "Ahmet Hikmet" Maddesi yer almıştır.
Not: Ansiklopedinin, 1. c., s. 183 - 184.
13.)Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, 2. c., İstanbul 1965 - 1966, Türkiyat Yayınevi. Not: Kitabın 2. c. 1, s. 597 - 601. A. Hikmet Müftüoğlu'na ayrılmıştır.
14.)Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Destanlar Devrinden Zamanımıza Kadar. İstanbul 1947 - 48 Yedigün Neşriyat, 42 s. 40 resimli.
Not: Kitabın 340 - 41 sayfaları arasında A. Hikmet Müftüoğlu maddesi yer almıştır.
15.)Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, Türkoloji Dergisi, 11. c., I. sayı 1965 - 1 - 282 s.
Not: Makalenin 110 - 111 sayfaları arasında A. Hikmet'le ilgili bilgi vardır.
16.)Ahmet Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, 1920 - 1950, Türkçülük - Ulusçuluk, Irkçılık - Turancılık, s. 53 - 58.
17.)Meşrutiyet Devri Türk Edebiyatı, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuncer, Akademi Kitabevi, İzmir 1994, Türkçülük, s. 7 - 8.
18.)Berna Maran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, A. Hikmet Müftüoğlu'nun Hayatı, Sanatı ve Eserleri.
19.)Büyük Türk Klâsikleri, A. Hikmet Müftüoğlu, s. 10.
20.)Yeni (1899 - 2000) Türk Edebiyatı El Kitabı, Türk Ocaklarında İki Mühim İsim, Ahmet Hikmet, Hamdullah Subhi, Grafiker yay., s. 206 - 207. Editör
Dr. Ramazan Korkmaz
Dr. Hülya Arşınşah
Dr. A. İhsan Kolcu
Dr. Ayşenur Külahlıoğlu İslam
Dr. Cafer Gariper
Dr. Osman Gündüz
Dr. Tarık Özcan, I. Basım Ankara 2004.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 83440

ulkucudunya@ulkucudunya.com