‘Zamanın ruhu’ yeniden şekilleniyor
Ergin Yıldızoğlu 01 Ocak 1970
ABD ara seçimleri, dünyada hem büyük ilgi hem de endişe yarattı. ABD siyasetinde kutuplaşmanın sertleşerek devam edeceğini gösteren sonuçlar, bu endişeleri dağıtmaya yetmiyor. İkincisi, son yıllarda, “zamanın ruhu” yeniden ve çok karanlık bir yönde şekilleniyor.
“Zamanın ruhu” üç vektörün bileşkesinde şekilleniyor.
Birinci vektör ekonomik: Mali krizle birlikte yerleşen düşük büyüme- “sekülerdurgunluk” aşılamıyor. Bu düşük büyüme bile, ancak yüksek borçlanma oranları korunarak, hatta artırılarak sürdürülebiliyor. Yeni bir mali kriz olasılığı gündemde. Merkez ülkelerde, çalışanların refah düzeyinde bir iyileşme görülemiyor. İkinci vektör jeopolitik: Büyük güçler arası emperyalist rekabet tek kutuplu dünyadan üç kutuplu dünyaya doğru hızla ilerliyor. Üçüncü vektör: Birçok ülkede birden faşizm yükseliyor.
Nereden nereye?
Bir zamanlar neoliberal küreselleşme vardı. Bu serbest rekabet fırsat eşitliği yaratıyor, dünya ekonomisini tek bir birim olacak biçimde entegre ediyor ve en önemlisi mali riskleri yayarak yok ediyordu. Kapitalizmin tarihinin en sert mali krizlerinden biri bu fantezileri dağıttı.
Neoliberal küreselleşmeye, postmodernizmin ideolojik, felsefi desteği eşlik ediyordu. Post-modernizm, “büyük söylemlerin”, evrenselciliğin geride kaldığını, farklı (etnik, cinsiyet, ırk, milliyet) olanların birlikte, birbirinin varlığını ve haklarını tanıyarak (piyasa ilişkileri içinde) yaşama olanağını elde ettiklerini söylüyordu. Böylece liberal demokrasi en uygun, tek kabul edilebilir yönetim biçimi oluyordu. Post-modernizm, neoliberalizmle birlikte gerilerken yerini “reaksiyoner aşiretçiliğe” belli bir ırkın, milletin, dinin üstünlüğünü savunan, faşist akımlara bıraktı.
Bir çekim merkezi olarak Avrupa Birliği vardı: AB ulus devlet ve ulusalcılık ötesi bir siyasi, ekonomik model inşa ediyordu. AB, bir barış ve istikrar merkeziydi. Mali kriz AB’nin içindeki “emperyalist”, merkez-çevre dinamiğini, bu düzen içinde Almanya’nın geliştirmekte olduğu hegemonya projesini gözler önüne serdi. Şimdi, İngiltere AB’den çıkmaya çalışıyor. İtalya’da faşist eğilimli bir hükümet AB’nin mali yapısını yeniden krize itecek bir ekonomik program dayatıyor. AB’nin temel taşı iki ülkeden biri olan Fransa’da çok güçlü bir AB karşıtı faşist hareket var. Almanya’da faşist hareket büyürken merkez sağ aynı hızla eriyor. Angela Merkel, Hıristiyan demokratların liderliğini bırakıyor. Yerine geçmeye hazırlanan adayların politikaları birçok noktada faşist AfD ile örtüşüyor.
ABD hegemonyası ve tek kutupluluk vardı: ABD hegemonyası geriledi. Çin ve Rusya karşıt hegemonya merkezleri olarak yükseldi. ABD’nin kaynakları “dünyanın polisi olma iddiasını” taşımaya artık yetmiyor. ABD, uluslararası anlaşmaları, geleneksel müttefiklerini terk etmeye, hatta karşısına almaya, ekonomik ve siyasi alanda dayatmacı bir dış politika izlemeye, silahlanma çabalarını artırmaya başladı. Çeşitli dış politika analistleri, şimdi yeni üç kutuplu bir “soğuk savaş”tan söz ediyorlar.
Öyle ama bildiğiniz gibi değil
Soğuk savaş sonrasının jeopolitiğini “kaynak savaşları” temasıyla herkesten önce tanımlamayı başaran Prof. Klare, bu kez “Bu sizin annenizin bildiği soğuk savaş değil. Bu, her an ateş almayı bekleyen küresel bir ‘kav kutusu’ (tinderbox)” diyor. ABD ve rakipleri gittikçe hızlanan bir konvansiyonel ve nükleer silahlanma yarışı başlattılar. Ukrayna, Suriye, Çin Denizi gibi coğrafyalarda, hatta kuzey kutbunun eriyen alanlarında, sık sık askeri olarak yüz yüze geliyor, birbirlerini deniyorlar.
“Ticaret savaşları”, ekonomik olmaktan öte rakibinin, yapay zekâ, bilişim ve silah teknolojileri alanında gelişmesini sabote ederek yükselmesini önlemeyi amaçlayan jeo-stratejik bir boyut içeriyor. Büyük güçler karşılıklı siber saldırılar düzenliyor, rakiplerinin iç politika süreçlerini, halklarının dünya, dost, düşman algısını etkilemeye çalışıyorlar.
Giderek, savaş haliyle olağan hal arasındaki sınır bulanıklaşıyor, “hybrid” (melez) savaşlar denen bir model gelişiyor. Karşılıklı ekonomik ve siber saldırıların yanı sıra, büyük güçlerin, Afrika, Asya, Latin Amerika hatta Orta ve Doğu Avrupa’da ekonomik ve siyasi nüfuz alanları üzerindeki rekabetleri, ticaret savaşlarıyla, ekonomik siyasi yaptırımlarla, karşılıklı “fallus” sallayan devasa askeri manevralarla sertleşirken adeta yeni bir büyük savaşa gidişi hazırlıyor.
Bu sırada yükselen faşizm, geleceğin olası savaşlarında ölmeye ve öldürmeye uygun insan tipini şimdiden yetiştirmeye başlıyor. Zamanın yeni ruhu şekillendikçe karanlıklaşıyor...