« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

31 Ara

2018

Gazeteci Sönmez: Sandığa küsmeyin, umudunuzu kaybetmeyin

Zafer Arapkirli 01 Ocak 1970

Gazeteci Mustafa Sönmez, Seyr-i Sabah programında 2018 yılını değerlendirirken 2019 yılı projeksiyonlarını yaptı. Sönmez sandığa küsülmemesi gerektiğini ve orada muhasebe yapmanın şart olduğunu dile getirdi.

2018 yılı; seçim heyecanı, ekonomik durgunluk ve krizleriyle birlikte zorlu bir yıl oldu. Gazeteci Mustafa Sönmez, Seyr-i Sabah programında 2018 yılını değerlendirirken yaşanan bu krizlerin sebeplerini denetimsizlik ve hukuksuzluk gibi önemli demokratik maddelere bağladı. Daha önce 1989 yılında halkın o zamanki iktidara yerel seçimlerde ciddi bir ders verdiğini dile getiren Sönmez, içinde bulunduğu durumun muhasebesini yapacak olan halkın yine böyle bir şey yapabileceğini söyledi:

‘CUMHURBAŞKANI BÜTÜN CUMHURUN BAŞKANI OLMAK ZORUNDA'

"2018 yılı içinde hem bir genel seçim hem de Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Ekonomi yıla damgasını vuran bir alan oldu. 24 Haziran seçimlerinin normal tarihinden önce çekilmesinin gerekçesini de ekonomi oluşturdu. Çünkü bu yıl Türkiye ekonomisi önce durgunluğa sonra krize girdi. Bunun yaşanacağı 2018 başından belliydi. Bunun getirebileceği çalkantılar ve öfkelerin sandığa yansımasının önlenmesi için seçimler öne çekildi. Yılın ilk yarısında yaşanabilecek öfkelerin belli bir kısmı yumuşatıldı. Sonrasında fren boşaldı. Temmuz'dan sonra ekonomik çalkantı devreye girdi. Hem döviz fiyatları olağanüstü arttı, hem enflasyon yaşandı. Türk lirası faizlerini Merkez Bankası artırdı. Olağanüstü para çıkışları oldu Türkiye'den. Arkasından küçülme boyutlarında daralma oldu. İşsizlik hızla tırmandı. 2018'i ekonomiyle anlatmak mümkün. 2019'a da taşacak gündem olarak.

Seçmenin yarısı, bu ekonomiyi onaylayan oy kullanmıyor. AKP'nin adım adım devleti ele geçirmesi, yargıyı ve medyayı kontrol altına alması, devletin baskı aygıtlarını kontrol etmesine rağmen seçmenin yarısı teslim olmamış durumda. Ben bu yapının devam etmeyeceğini düşünüyorum. Yüzde 50 ve biraz fazlasını arkalarına alarak kurdukları sistem çalışabilir değil. Giderek çürüyor. Türkiye'yi krize soktu. Dünyadaki çalkantılardan ortaya çıkan bir kriz değil bu. Dünyada krizde iki ülke var biz ve Arjantin. Çünkü Türkiye kötü yönetiliyor. Yüzde 50 kitle elde ettim diye diğer yüzde 50'ye hesap vermeme durumundan kaynaklanan bir akıl dışılık söz konusu.

Türkiye buraya gelmeyebilirdi. Bu kadar küçülmeye mahkum kalmayabilirdi. Ama bu hesap vermezlik ve kibir anlayışının sonucunda bu krize girildi. Yavaş yavaş kaybedecek AKP ve bunun ilk sonuçlarını yerel seçimlerde göreceğiz.

Bir cumhurbaşkanı bütün cumhurun başkanı olmak zorunda. Sadece ona oy verenlerin başkanı olamaz. Aksi takdirde diğer insanlar dışlanmış olur. O zaman bu toplumun yarısı kendisini bu ülkeye ait hissetmez ve ülkeyi terk eder. Ülkeden nitelikli beyin göçü başladı, yılın ikinci yarısında nitelikli sermaye göçü başladı. Oy vermeyenlerin yarısı ülkedeki maddi zenginliğin daha çoğunu kontrol ediyor. Bu insanlar dışlanınca aidiyet krizi ortaya çıkar, insanlar bu ülkeye para yatırmaz ve istikballerini dışarıda ararlar.

Türkiye'nin yakın tarihinde seçmen kitlemizin zaman zaman iktidarı cezalandırması gibi durumları olmuştur. Biri 1989 yerel seçimleri. Özal 1987 genel seçimlerinden zaferle çıkmıştı ama sonrasında sonrasında kötü bir yönetim gösterdiği için 1989 yılında ciddi bir bozguna uğradı. 2001'de de o yıldaki krizi çıkaran partiler baraj altında kaldı ve AKP öyle iktidar oldu. 2009'da AKP iktidarı değişmedi ama 2007'de aldığı oyların çok altına düştü. Muhalefet çok daha köşeye sıkıştırılmış ve baskı altında. Ama sandığa giden irade kim oy vereceğine ve hak edip etmediğine bakıyor. Seçmenin kimin arkasına takıldığına bakması ve nereye gidildiğini incelemesi lazım.

Cumhurbaşkanı her ağzını açtığında RTÜK ve yargının harekete geçtiği bir ülke, ülke olarak kalabilir mi? Bu denetimsizlik ve başına buyrukluk size de döner. Bunun etkisi pahalılıkta mutlaka olacak. Parlamentosuz ve yargısız bir ülke olamaz. Örgütlü hareket en korktukları şey. En ufak bir anayasal hak kullanıldığında bunu devleti yıkmak olarak tanımlıyorlar. Tüm var olan örgütleri de işlemez hale getirip korkutup yıldırıyorlar. Sendikalar var meslek kuruluşları var işlerini yapamıyorlar. Muhalefet partileri var üstlerinde sabah akşam terör estiriliyor. Bütün buna rağmen sesini çıkaran birkaç milletvekili var Allahtan…

31 Mart'a kadar bu terörü koyulaştırarak sürdürecekler. Muhalefet olmak bütün bunları göze almayı gerektiriyor. Bu konuda insanların umutsuzluğa düşmemelerini öneriyorum. Muhalefete güven yok, 24 Haziran sonuçları ciddi bir öfkeye neden oldu. Sandığı protesto çözüm değil. Seçmen ve seçilme hakkını sonuna kadar kullanmak gerekiyor. Eldeki en ufak barutu da kullanarak direnmek gerekiyor.

Genç işsizlerin sayısı 3.2 milyon oldu. İnsanlar çocuklarının geleceğini hiç merak etmiyorlar mı? Bu eğitimle mezun olsalar ne olacak? Mezun olsalar da 3,2 milyon işsiz ordusuna katılacaklar. Bu nüfusta ülkeler var. Herkes birbirine asık suratla bakıyor, kutuplaşma düşmanlaşma nereye gidiyor? Buna kim yol açıyor diye muhasebe yapmalarını diliyorum. Seçmen kitlesinin bu kadar koyun sürüsü olduğuna inanmıyorum. Halk zaman zaman ayağa kalkıp tokat atmayı biliyor. Bu ülkede barış ve adaleti istememiz lazım. Bu kadar bağımlı ve yargı toplumu ciddi biçimde dejenere ediyor. İşten aştan önce hukuk lazım bize."

Ziyaret -> Toplam : 125,38 M - Bugn : 145540

ulkucudunya@ulkucudunya.com