Çağdaşlıkla çatışmak, emperyalizmin kucağına götürür
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
Türkiye’de çağdaşlık ve sosyal devlet karşıtlığı emperyalizm yandaşlığını besledi. Batı emperyalizmi ile tek yanlı siyasi, iktisadi ve askeri anlaşmaların imzalanmasına yol açtı. Sosyal devlet karşıtlığını destekleyen odaklar kimlerdi:
Atatürk ve devrimlerine karşı olan ve Türkiye’de siyasal İslamın yeniden yerleşmesini isteyen değişik çevrelerdi bunlar.
a) Atatürk devrimleri yüzünden güç kaybeden tarikatlardan gerici çevrelere kadar geniş bir yelpaze vardı. Ulusal birleştirici öğeler yerine İslam odaklı, ümmetçi “ortak değerleri” öne çıkarmak istediler.
b) Aşiretlerden büyük toprak ağalarına antidemokratik güçlerden beslenen yerel güçler solun düşmanı oldular.
c) Osmanlı döneminin “imtiyazlı elit” ve sermaye çevreleri de Türkiye’de solun gelişmesine karşıydılar. Laikliği benimsemelerine karşın, önceliği sol karşıtlığına verdiler. Bu çevreler, “Batılılıktan çok Batıcılığı öne çıkararak”, Batı çıkarları ile işbirliği içinde sosyal devlete karşı çıktılar. Siyasal İslam odaklarına uzak durmalarına karşı, “ABD’nin istekleri doğrultusunda yeşil kuşağa destek verme tuzağına düştüler”.
Son safhada hem 12 Eylül, hem de AB ile tek yanlı bağlayan gümrük birliği, “Türkiye’de sola ve ulusalcılara karşı siyasal İslamın yolunu açtı”. Bunun tipik kanıtı, Abdullah Gül’ün, ABD karşıtı Erbakan’ın Refah Partisi’nde muhalefette iken 8 Mart 1995’te TBMM’de yaptığı tarihi konuşma ile 2004’te AB ile imzaladığı tek yanlı anlaşma arasındaki 180 derecelik farktır. Erbakan da siyasal İslamcı idi. Ancak onun farkı, ABD’nin bölgeye dayattığı yeşil kuşak operasyonuna karşı çıkabilmesiydi. Zaten bu yüzden (ve sayede) Ecevit ile birlikte 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirilebildi.
1 Mart 2003 tezkeresi de Türkiye’de sol ile ABD’nin dayattığı yeşil kuşak arasındaki karşıtlığı kanıtlıyordu. Ve ABD, 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM’de reddedilmesinden hemen sonra, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının “fiili hazırlıklarına” başladı. Türkiye’de yeşil kuşak dayatmaları ile gerçekleştiremediği Kürdistan amaçlarını, siyasal İslam odaklı olarak yürütme yolunda hızlandırdı. Bugün yaşadığımız PKK, YPG ve PYD’yi ABD’nin Suriye’de, kendi kara ordusu durumuna getirebilmesi, bütün bunların sonucudur.
Batıcılar, ‘Batılılar’, siyasal İslam üçgeni
Bugün ülkemiz ABD, Moskova, siyasal İslam hattı tarafından bir üçgenin içine sıkıştırılmış durumdadır:
- ABD’nin ve kimi diğer Batı devletlerinin Afganistan’da başlattığı “yeşil kuşak” dinci hareketi son 15 yılda bir “bumerang” haline geldi. ABD ve Avrupa’da İslam düşmanlığı haline dönüştü. ABD, Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda ve Belçika’da sağcı iktidarlar ve hareketler güçlendi. Doğu Avrupa’ya da sıçradı.
ABD’nin Türkiye’de desteklediği sağcı ve “ılımlı” İslamcı siyasal İslam hareketi, bugün Batı’nın İslam düşmanlığı ile yüzleşmek zorunda kalıyor.
AKP iktidarı ABD’nin “ılımlı İslam” ve “yeni Türkiye” desteği ile iktidara gelmesine karşın ona muhtaç bir çelişki içine düşürüldü. Ekonomik düzen küresel finans sisteminin ve yabancı tekellerin etki ve kontrol alanına sokulduğu için onların desteği olmadan ayakta duramıyor.
Buna, yerli firmaların ve yetişmiş insan gücünün dışarıya göçü eklendiğinde, durum daha da kötüleşiyor. Ayrıca demokrasiden uzaklaşılmasının getirdiği olumsuzluklar da eklenince vahamet artıyor.
Siyasal İslam ve ekonominin özelleştirilerek yabancılaşması faktörleri birbirlerini tetikleyen faktörler haline geldi. Siyasetteki demokrasi zaafı ve ekonomideki yanlış politikalar sosyal devlet kimliğimizi tamamen bozdu. Eğitimden piyasadaki haksız rekabet koşullarına kadar bir sorunlar yumağı haline geldik.
Çıkış yolu, siyasetin ve ekonominin, “ulusal çıkarları gözetebilecek bir yapıya dönüştürülmesinden geçmektedir”.
Siyasal İslam, Batıcılık ve ulusal çıkarlar karşıtlıkları üçgenindeki sıkışmayı, “ulusal çıkarları gözeten politikalar yönünde değiştirmekten başka bir çaremizkalmamıştır, bunu artık görelim”...