ORGENERAL EŞREF BİTLİS SUİKASTI
M. METİN KAPLAN 01 Ocak 1970
II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan ‘Soğuk Savaşı’ Batı Blok’u kazandı ve Sovyetler Birliği dağıldı… Yarı bağımsız ülkeler Macaristan, Doğu Almanya, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan gibi ülkeler bağımsızlıklarını kazandılar... Dünya iki kutuplu olmaktan çıktı ve tek kutuplu oldu.
ABD, dünyada tek süper güç olarak kaldı… Pervasızca yayılma gücünü elde etti… Batı Almanya ile Doğu Almanya birleşerek, Almanya Federal Cumhuriyeti adıyla Fransa ile birlikte Avrupa Topluluğu’nun iki lider ülkesinden biri haline geldi… Dünya ve özellikle Avrupa siyasetine ağırlığını koydu… Türkiye; Türk Cumhuriyetleri olan Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan’a öncü ve önder olma imkânına kavuştu.
Dünya’da bu hızlı gelişmeler olurken, Irak, 2 Ağustos 1990 günü Kuveyt’i işgal etti. Daha sonra da ilhak ettiğini duyurdu… Aynı tarihte yapılan Yüksek Askerî Şûra Toplantısı sonunda Eşref Bitlis hem orgeneralliğe terfi ettirildi ve hem de Jandarma Genel Komutanlığı görevine tayin edildi… ABD, Irak’ın Kuveyt’i işgalini tanımayacağını ilân etti… Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nı devreye soktu. BM Güvenlik Konseyi, Kuveyt’ten çekilmesi için Irak’a 15 Ocak 1991’e kadar süre verdi… Irak, Kuveyt’ten çekilmedi, ABD ve müttefikleri bunun üzerine 15 Ocak’ta Irak’a saldırdı ve Körfez Savaşı başladı… Sovyetler Birliği dağılmasaydı bunların hiçbiri gerçekleşemezdi!
Savaşı fırsat bilen Irak’lı muhalifler Amerika, İsrail ve İngiltere’nin de kışkırtmaları üzerine isyan hareketine giriştiler… Irak, isyanları şiddet kullanarak bastırmak yoluna gitti; önce güneydeki Şiileri sonra da kuzeydeki Kürtleri şiddetle cezalandırdı… Ve bir milyondan fazla Kürt kaçarak, İran ve Türkiye sınırına yığıldı… Türkiye, hiç istememesine rağmen beş yüz binden fazla Kürt’e sınırlarını açmak zorunda kaldı.
Türkiye, göçmen Kürtleri Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’ndeki bazı illere yerleştirdi… Ancak bunların yeme-içmeleri ile barınmaları Türkiye’nin baş edemeyeceği kadar büyük bir masrafa sebep oluyordu… Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Birleşmiş Milletler teşkilâtından yardım talep etti… Rusya ile Almanya’nın, Sırpları teşvik ve destekleriyle 25 Haziran 1991 günü Yugoslavya’da ‘iç savaş’ ve Müslüman Boşnak katliamı başladı… BM Türkiye’nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Özal’ın yardım talebini 1991’in Temmuz’unda kabul etti… Çekiç Güç (Poised Hammer veya Provide Comfort)’ün kurulmasını sağladı… Çekiç Güç, isyancı Kürtlerin güvenliğini sağlamak üzere Irak silâhlı kuvvetlerinin 36. paralelin kuzeyine çıkmasını yasakladı… Kuzey Irak’ta bu yüzden bir devlet boşluğu doğdu… PKK, bu durumdan istifade ederek Kuzey Irak’a yerleşme imkânına kavuştu.
Kuzey Irak’a yerleşen PKK, Irak ordusunun burada terk ettiği mevzilerle silâh ve mühimmat depolarını ele geçirerek, âdeta bir ordu kadar güçlendi. Buranın coğrafî durumu ile Irak-Türkiye sınırının korunma güçlüğünden istifade ederek, Türkiye’de büyük çaplı karakol baskınları yapma kabiliyeti kazandı. PKK, artık katliamlar yapmaya, bölge halkının bir bölümünün zorla da olsa desteğini sağlayarak, kitlesel gösteri ve yürüyüşler, kepenk kapatmalar ve iş bırakmalar gerçekleştirmeye başladı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu duruma daha fazla tahammül edemezdi. Bu durum devam ederse devlet yıkılacak, vatan parçalanacaktı. Devletin bütün kurumlarıyla yetkilileri buna bir çare bulmak için harekete geçtiler. Düşündüler, taşındılar, fikirler ve projeler geliştirdiler… Bunlardan birini de Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis hazırladı. Hazırladığı plânı, 27 Ocak 1991 tarihinde yapılan, Millî Güvenlik Kurulu’na sundu. Plân MGK’da tartışıldı ve kabul edildi. Adına Kale Plânı denildi ve uygulamakla Orgeneral Eşref Bitlis görevlendirildi.
Sözü edilen ‘Kale Plânı’ dört maddeden ibaretti: Bir. PKK ile mücadele, PKK'nın metodu ile yapılacaktır. İki. PKK'ya siyasî ve malî destek verenlere de silâhlı militan muamelesi yapılacaktır. Üç. Aynı sorundan değişik derecelerde muzdarip olan bölge ülkeleri İran, Suriye ve hatta Irak ile işbirliği yapılacaktır. Ve dört. Bölge halkı devletin yanına alınacaktır.
Ancak ABD ile İsrail, Kale Plânı ile Eşref Bitlis’i haber aldılar ve CİA ile MOSSAD’ı ‘plânı’ ve Eşref Bitlis’i engellemek için görevlendirdiler… Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’ndan rahatsız olan Rusya ise Ermenistan’ı destekleyerek, 10 Şubat 1992 tarihinde, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinin işgalinin başlamasını sağladı… PKK, Çekiç Güç ile ABD, İsrail ve Almanya’nın desteği ile 92 Nevruz Bayramı’nı özellikle Cizre, Silopi, Şırnak ve Nusaybin’de kanlı bir ayaklanmaya dönüştürdü. Olaylarda 22 güvenlik görevlisi şehit oldu, 74 kişi öldürüldü… Türkiye ‘Kale Plânı’nı uygulama kararlılığını sürdürdü.
14 Nisan 1992’de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ile Eşref Bitlis iş ziyareti için Suriye’ye gittiler. İki ülke, Irak’ın toprak bütünlüğünü ve Suriye-Türkiye sınır güvenliğini esas alan protokoller imzaladılar… 23 Nisan 1992 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Özdem Sanberk, İran’a yaptığı iki günlük ziyareti tamamladı. İran’la işbirliği yapmak için ilk adım atılmış oldu… 1 Ağustos 1992 günü Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ile Eşref Bitlis Suriye’yi ziyaret ettiler. İki ülke, 1987 yılında akdedilen güvenlik ve işbirliği protokolü ile 14-17 Nisan 1992 tarihlerinde İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’in Suriye ziyareti sırasında imzalanan tutanak metinlerinin içeriğine taahhütlerini teyid ettiler… İsmet Sezgin ile Eşref Bitlis, 11 Eylül 1992 tarihinde, bu defa da İran’ı ziyaret ettiler. İran’la terörizmi uluslararası boyutu dâhil her türlü şekli, yöntemi ve kaynağı ile kınayan bir mutabakat zaptı imzalandı… 16 Eylül 1992 tarihinde Suriye İçişleri Bakanı Muhammed Harba Türkiye’yi ziyaret etti. İki ülke, bir mutabakat zaptı daha imzaladı ki bu, İsmet Sezgin ile Eşref Bitlis’in Şam ziyareti sırasında imzalanan ‘sonuç belgesi’nin yürürlükte olduğunu teyit ediyordu.
Türkiye’nin bu faaliyetleri ABD’yi âdeta çıldırttı. ABD uçak gemisi Saratoga, Türkiye’yi Kale Plânı’nı uygulamaktan vazgeçirmek için 1 Ekim 1992 gecesi, Türkiye Cumhuriyeti firkateyni Muavenet’i iki ‘Sea Sparrow’ füzeyle vurdu… Kuzey Irak’taki Kürt Parlamentosu, 4 Ekim 1992 günü, Federe Kürt Devleti’ni kurduğunu ilân etti… TSK, 5 Ekim 1992 günü Kuzey Irak’a ‘Kazıma’ adlı bir askerî operasyon düzenledi! PKK’ya büyük kayıp verdirdi
Başbakan Süleyman Demirel, 26 Ekim 1992’de İran’a gitti. İki ülke bir ‘Ortak Bildiri’ yayınladı. Ortak bildiride şöyle deniliyordu: “İki ülke, İçişleri Bakanları arasında 15 Eylül 1992 tarihinde imzalanan Mutabakat Zaptı’nı titizlikle ve tam olarak uygulamak suretiyle çabalarını ve işbirliklerini devam ettireceklerdir. Sınır güvenliğinin etkin biçimde sağlanmasında işbirliğini güçlendireceklerdir. Bosna-Hersek’in insanlık trajedisinin daha fazla vakit kaybedilmeksizin sona erdirilmesi amacıyla, Pakistan’la da varılan mutabakat uyarınca, İslâm Konferansı Örgütü üyeleri ve diğer ülkelerle birlikte, BM’de yeni girişimlerde bulunulacaktır. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ihtilafın ve Gürcistan’daki meselelerin barışçı yollardan biran önce çözüme kavuşturulmasına katkıda bulunacak gayretlerini sürdüreceklerdir. Afganistan’ın toprak bütünlüğünün korunması ve bu kardeş ülkede barış ve istikrarın sağlanması için destek vermeye, her iki ülkede devam edeceklerdir. Azerbaycan, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Afganistan’ın ortak katılımıyla daha geniş boyutlar kazanacak Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne (ECO) dinamizm kazandırılacaktır. Petrol ve gaz boru hatları ile ilgili çalışmalara hız verilecektir.”
İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti, Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El Şara ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, 14 Kasım 1992 tarihinde ‘Irak Meselesi’ni görüşmek üzere Ankara’da toplandılar. Bu ‘Ankara Zirve’sinden çok mühim mesajlar çıktı. En önemlisi şuydu: “Bölgenin sorunları, bölge ülkeleri tarafından çözümlenmelidir. Kuzey Irak’ta, Kürt devleti emrivakisi durdurulmalıdır!” ‘Ankara Zirvesi’ tahmin edilenden daha büyük tesir meydana getirdi. Âdeta bir atom bombası patlamış gibi oldu! Irak Zirvesi’nin hemen ardından ABD Büyükelçisi Richard Clark Barkley, Başbakanlık Konutu’na âdeta bir baskın düzenledi. Zirve’nin ne amaçla yapıldığı konusunda Türkiye’den bilgi istedi. Başbakan Süleyman Demirel, “Bölgedeki önemli gelişmelerin, yine bölge ülkeleri arasında düzenli olarak ele alınmasının yararlı olacağını” söyledi.
17 Aralık 1992 günü Kuzey Irak’a giden Eşref Bitlis’in helikopteri iki Çekiç Güç F-15 uçağı tarafından taciz edildi! Pilot, helikopteri iyice alçaktan uçurmasaydı, helikopter düşürülecekti! ABD, Çekiç Güç’ü kullanmak suretiyle “Biz buradayız. Buraların tek sahibiyiz. Buralar bize ait. Burası bizimdir! Kürt devletini biz kurduk, koruyucusu da biziz! Türkiye hiçbir şeye karışamaz. Karışmaya kalkarsa, hele Kürt devletini yıkmaya çalışırsa gözünün yaşına bakmaz, haddini bildiririz!” mesajını vermiş oldu! İkincisi ise ‘Eşref Bitlis, Kale Plânı’nın senin başının altından çıktığını biliyoruz. Bunun sonu yok, vazgeç bu işten. Yoksa işin sonu kötü olacak!” demiş oldu.
Ancak Başbakan Süleyman Demirel, 19 Ocak 1992 günü Suriye’ye gitti. Ziyaret sonunda şöyle bir ‘ortak bildiri’ yayınlandı: Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel, Suriye Arap Cumhuriyeti Başbakanı Mahmoud Al Zoubi’nin davetine icabetle 19-20 Ocak 1993 tarihlerinde Suriye’ye resmî bir ziyarette bulunmuştur.
Konuk Başbakan 19 Ocak günü Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hafız Al Esad tarafından kabul edilmiştir. Kabul sırasında Türkiye ile Suriye arasındaki ikili konular başta olmak üzere, iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslararası sorunlar üzerinde etraflı ve çok yapıcı bir görüş alış-verişinde bulunulmuştur.
Taraflar, ikili ilişkilerde son zamanlarda meydana gelen hızlı ve olumlu gelişmelerden duydukları memnuniyeti dile getirmişler ve bu gelişmenin yalnız iki ülkenin ortak yararına değil, aynı zamanda tüm bölgenin huzur ve istikrarına önemli bir katkı oluşturacağını vurgulamışlardır.
Taraflar, Türkiye ile Suriye arasında ortak tarih, manevi değerler ve kültür mirasına dayalı ikili ilişkilerin her alanda geliştirilerek iki ülkenin ortak çıkarlarına hizmet edecek kalıcı ve kapsamlı bir işbirliğine dönüştürülmesi yolundaki siyasî iradelerini teyid etmişlerdir. İki ülkenin mevcut potansiyellerinin birbirlerini tamamlayacak ve Türkiye ile Suriye’nin ortak refahına hizmet edecek şekilde lâyıkı veçhile değerlendirilmesi halinde, iki ülkenin ileriye yönelik büyük hamleler gerçekleştirebileceklerini belirtmişlerdir.
Taraflar, iki ülke İçişleri ve Dışişleri Bakanlarının karşılıklı ziyaretleri sonucunda oluşan işbirliği zemini çerçevesinde son aylar zarfında özellikle ortak sınıra ilişkin güvenlik meselelerinde vukubulan olumlu gelişmeden duydukları memnuniyeti ifade etmişler ve yekdiğerinin güvenliğine halel getirici nitelikte herhangi bir faaliyete ülkelerinde izin vermeyeceklerini kararlı bir şekilde bir kez daha teyid etmişlerdir.
1987 yılında Türkiye ve Suriye Hükümetleri arasında imzalanmış bulunan Protokol doğrultusunda ve Atatürk Barajı’nın dolumunun tamamlanmasının yaklaşmış olması muvacehesinde, iki taraf Fırat Nehri sularından taraflara yapılacak tahsisin tespiti konusunda 1993 yılı sonundan önce nihaî bir çözüme ulaşma hususunda mutabık kalmışlardır. Her iki ülkenin Dışişleri Bakanları bu hedefin gerçekleştirilmesini izlemekle görevlendirilmişlerdir.
Taraflar, iki yakın komşu ülke arasında her alanda ve her düzeyde mevcut temas ve danışmaların sıklaştırılmasına atfettikleri önemi teyidle, ekonomik, ticarî, teknik, bilimsel, kültürel, enformasyon ve konsolosluk gibi alanlarda son zamanlarda kaydedilen işbirliğinin daha da geliştirilerek ileri bir seviyeye yükseltilmesi temennisinde bulunmuşlar, Şam ve Ankara’da karşılıklı olarak birer Kültür Merkezi’nin bir an önce açılması yönünde arzu izhar ederek üniversitelerarası işbirliğinin geliştirilmesinin ve öğrenci değişiminin yoğunlaştırılmasının önemine işaret etmişlerdir.
Taraflar, dünyada vukubulan genel gelişmeler paralelinde ortak sınırın imkânlar ölçüsünde şeffaflaştırılarak yeni geçiş kapılarının açılması, canlı hayvan geçişlerinde yasalar çerçevesinde kolaylık sağlanması, yıllık ticaret hacminin 1 milyar dolara çıkartılması, seyahat kolaylıklarının ve turizm imkânlarının geliştirilmesi, iki ülke özel sektörü bünyesindeki sanayi ve ticaret odaları arasında işbirliğinin geliştirilmesi, Türkiye ve Suriye arasında somut sonuçlar almaya yönelik bir İş Konseyi ihdası, iletişim ve ulaşım imkânlarının geliştirilmesi, ortak girişimlerin ve karşılıklı yatırımların teşvik edilmesi, elektrik ticaretinin yoğunlaştırılması ve Suriye’de mevcut petrol ve doğalgaz üretim potansiyelinin değerlendirilmesine yönelik işbirliği imkânlarının araştırılması gibi hususlarda kararlılıklarını vurgulamışlardır.
Taraflar, 242 ve 338 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayalı olarak Ortadoğu barış sürecinin devamına verdikleri önemi teyid etmişlerdir. Taraflar, ayrıca, İsrail’in 415 Filistinliyi işgal altındaki topraklardan sınırdışı etmesini kınamışlar ve 799 sayılı Güvenlik Kararı’nın eşitlik ve adalet anlayışı içinde bir an önce uygulanmasını istemişlerdir.
Görüşmelerde taraflar, ayrıca, uluslararası ortamda yaşanan süratli gelişmelerin ışığında, her iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslararası sorunlarla ilgili olarak Ortadoğu bölgesinde süregelen istikrarsızlığın yanı sıra, Balkanlarda ve Kafkaslarda yeni istikrarsızlık odaklarının ortaya çıktığına işaret etmişlerdir. Taraflar, özellikle Ortadoğu, Bosna-Hersek ile Azeri-Ermeni çatışması hakkında verimli istişarelerde bulunmuşlardır.
Bu çerçevede, Irak yönetiminin kendi halkına zarar verici ve BM kararlarına aykırı tutumunu ısrarla sürdürmesinden duydukları kaygıyı dile getirmişler, BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması için alınan önlemler sırasında Irak’taki sivil halka hiçbir surette zarar gelmemesinin birinci öncelik olması gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Taraflar, Irak’ın birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasının önemini vurgulamışlardır. Taraflar, bu vesileyle BM kararlarının uygulanması konusunda Bosna-Hersek ve Filistin sorunlarıyla ilgili olarak da aynı hassasiyet ve kararlılığın gösterilmesi hususunda uluslararası camiaya çağrıda bulunmuşlardır. Ayrıca Dağlık Karabağ meselesine ilişkin olarak da dünya uluslarının adil ve eşitlikçi bir tutum benimsemesinin önemini vurgulamışlardır.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 günü, bindiği arabaya MOSSAD ajanlarının yerleştirdiği bombanın infilak etmesi üzerine şehit oldu. Suikastın maksadı, Türkiye, Suriye ve İran’ın Kürtçülüğe ve PKK terörüne karşı yapmakta oldukları işbirliğini sabote etmekti… Ancak bölgenin bu üç ülkesi arasındaki işbirliği her şeye rağmen devam etti. Nitekim Türkiye, İran ve Suriye Dışişleri Bakanları, 10 Şubat 1993 günü, Şam’da yeni bir ‘zirve’ için toplandılar. Dışişleri Bakanları; Ali Ekber Velayeti, Faruk El Şara ve Hikmet Çetin arasında görüşmeler yapıldı ve tamamlandı. Fakat ortak bildiri yayınlanmadı. Ortak bildiri yerine, ev sahibi olarak Dışişleri Bakanı Faruk El Şara bir konuşma yaptı: Irak’ın toprak bütünlüğüne üç ülkenin verdiği önemi vurguladı. Üç ülkenin de Kürt devletine karşı olduğunu söyledi. Bölge sorunlarına, bölge ülkelerinin çözüm bulmaları gerektiği hususunda üç ülkenin de irade beyanında bulunduğunu ifade etti. Üç ülke arasında, benzer danışma ve istişarelerin bundan sonra da devam edeceğini belirterek konuşmasını tamamladı.
Ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in Diyarbakır’a gitmek üzere bindiği VIP uçak, MOSSAD ajanlarının JUSMAT ((Joint US Military Mission for Aid to Turkey / Türkiye'ye Yardım için Ortak ABD Askerî Kurulu) teknisyeninden aldığı yardımla yaptığı sabotaj sonunda, 17 Şubat 1993 günü, Ankara’da düştü! Orgeneral Eşref Bitlis ile uçakta bulunan diğer kişiler şehit oldular!
Allah rahmet eylesin! Ruhları şad olsun!