CHP’li Kaboğlu: Hukuk sisteminin omurgası karmaşaya kurban gidiyor
Zafer Arapkirli 01 Ocak 1970
CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Seyr-i Sabah programında yaptığı açıklamalarda normlar hiyerarşisi adı verilen kuralların hukuk sisteminin omurgası olduğunu, herkesin kendi tarafından aldığı kararlarla bu hiyerarşinin karmaşaya kurban gittiğini dile getirdi.
Özellikle Anayasa değişikliğinden sonra birçok işleyişin Cumhurbaşkanlığı bünyesinde alınan kararlarla ilerlemesi başta muhalefet partileri olmak üzere birçok hukukçunun eleştirilerine neden oldu. CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Seyr-i Sabah programında 16 Nisan 2017 yılından sonra cumhurbaşkanlığının sahip olduğu yetkilerin kullanılmasının normlar hiyerarşisine zarar verdiğini dile getirdi. Kaboğlu, hukuk sisteminin omurgası sayılan normlar hiyerarşisinin zarar görmesinin ülkedeki tüm düzeni ortadan kaldırabilecek zararlar verebileceğini dile getirdi:
‘YASAMA YETKİSİ HALA MECLİSE AİT'
"6771 sayılı yasayla 16 Nisan 2017'de oylanan Anayasa değişikliği ile rejim ve sistem değiştirildi. Bu çerçevede yürütme organı tek kişilik bir sisteme geçildi. Bu kişi kararname yetkisiyle donatıldı. Doğrudan Anayasa'dan kaynaklanan bir yetkiyle sahip olundu. Bunu yorumlarken genel olarak yasama yetkisi bu anayasal düzende nasıl ortaya çıkıyor ona bakalım: Cumhurbaşkanı'na bir kararname yetkisi tanımlanmış oluyor. Buna rağmen yasama yetkisi meclisin olmaya devam ediyor. Bir takım kısıtlamalarla veriliyor. Anayasa'nın 6. maddesi egemenlikle alakalı: Hiçbir madde yetkisini anayasadan almayan devlet yetkisi kullanamaz deniyor. 7. madde yasama yetkisi TBMM'nindir devredilemez deniyor. Madde 87'de TBMM bu yetkiyi nasıl kullanacağını belirtiyor. Özetle genel ve asli yetkidir. Önemli olan Anayasa'ya aykırı olmamak, Anayasa saygı çerçevesinde kanunlar yapılabilir deniyor. Fakat 104. maddede cumhurbaşkanına tanınan kararname yetkisi sayılan alanlarda hiç olmaz, örneğin ikinci kısmının birinci ikinci ve dördüncü bölümünde çıkarılamaz. Çıkarılan alanlarda bu konu kanunla düzenlenir diyorsa bu çıkarılamaz. Bir başka özellik de cumhurbaşkanı kararname çıkarırsa meclis bu konuyu yasayla düzenleme yetkisi ortaya koyarsa kararname etkisiz kalıyor deniyor. Bu kararname kanun hükmünde kararnamede olduğu gibi kanun hükmünde denmiyor. Tam da belirtildiği gibi tüzüğün yerini alıyor ama ondan çok daha kapsamlı bir alana işaret ediyor. Bunu belirlemekte yarar var. Normlar hiyerarşisinde belli ölçüde bir gedik açmış bulunuyor. Aşamalı kurallar dizinde yönetmelik, tüzük, cumhurbaşkanlığı kararnamesi kanun ve anayasa olmak üzere devam ediyor.
‘HUKUK SİSTEMİ KARTAL'DAKİ BİNA GİBİ ÇÖKEBİLİR'
Kartal'da çöken bina aklıma geldi: Devletin otoriteleri orada. O çöken binanın enkazından ne kadar sağ yurttaş çıkarabiliriz diye bakıyorlar. Bizde normlar hiyerarşisini hukuk sisteminin omurgası olarak niteleriz. Buna saygı duyulmazsa hukuk sistemi çöker ve devlet düzeni sarsılır. Anayasa hukukunda bir söz var devlet anayasa ile doğar ve anayasa ile yaşar. Mecliste tartışmaya çalışıyoruz ama burada çoğunluk nedeniyle cumhur ittifakı çerçevesinde AKP MHP işbirliğine anayasal aykırılıklarını dile getirdiğimizde çok az bir kısmını giderebiliyoruz. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri meclise getirilmiyor ve doğrudan yayınlanıyor. Biz bunları Resmi gazeteden görebiliyoruz. Bunun için yapabileceğimi şey Anayasa Mahkemesi'ne götürmek. Anayasa'da kamu görevlisinin hakları kanunla düzenlenir deniyor. Bu cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Madde 127 kanunla düzenlenir dendiği halde cumhurbaşkanlığı kararnamesi bunu alıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağladı. Bu tamamen kanuna ait olan bir alan. Bunu da anayasa mahkemesine götürdü. Türkiye yerel seçimlere Anayasa'ya aykırı olarak gidiyor. Anayasa Mahkemesi'nin anayasal normlar hiyerarşisini uygulaması ve bu yetkinin meclise ait olduğu, cumhurbaşkanının kullanabileceği alanların bağlı ve sınırlı olduğu vurgusuyla iptal beklentimiz var.
Parlamenter sistem terkedildi ama en azından parlamento var. TBMM kapatılamadı ama eskisi gibi çalışamıyor. Çok sınırlı söz hakkımız var. Her şeye rağmen bir anayasal düzen var bağlayıcılığı var, buna normatif değer diyoruz. Anayasa Mahkemesi'nin bunu iptal etmesi gerekiyor. Bir yasanın objektif genel bütün topluma hitap eden metinler olması anlamında meclis çok gerekli. Bugün değil yarın olabilir bu. Önemli olan sağlıklı olması ve toplumsal sorunlara eşitsizliklere neden olması. O nedenle ben inşaata benzettim. Çabuk ve kaçak inşaat yapabilirsiniz, bir takım kişilerin bir an önce başını sokabileceği bir yer yapabilirsiniz ama sonuçları felaket olabilir. Bütün toplumun uyması gereken kuralların konulmasının ne kadar önemli olduğunu vurguluyoruz. Meclis işletilince daha çok yasama yapma olanağı olacak. Meclisin iki üç gün işletilmesi yapılmazsa şöyle sorunlar ortaya çıkıyor: Cumhurbaşkanlığı kararname sayısı 30'u aştı, 1800'ün üstünde madde söz konusu. Bırakın bunların yazılmasını, okuyacak bir zamanı bile olmayabilir cumhurbaşkanının. Çünkü aynı zamanda parti başkanı, devlet başkanı. Bunu bürokratlar yazıyor demektir.
Sistem gerekli kanun değişikliklerini yapmalıydı. Bunu tamamlayamadığı gibi bunun tersi bir sistem ortaya çıktı, daha karmaşık hale geldi. Bizim yaptığımız kanun teklifleri esasen bizim hazırlamamız gereken teklifler olduğu halde bakanlık bürokratları tarafından hazırlanıyor. Bunlar dağınık bölük pörçük bir biçimde torba kanunla usule geliyor. Torba kanunlar bir yasanın taşıması gereken özellikleri ikinci plana atan dağınık olan şeyler. Mevzuatın daha çok toparlanıp saydam hale getirilmesinin tam tersine onların karışmasını içinden çıkılmaz hale gelmesi tehlikelerini barındırıyor. Mecliste bu tür sakıncalı süreç devam ediyor olmasına rağmen bir tarafta yürürlüğe giren kararnamelerle aynı yöntem izleniyor. Torba içinde farklı kanun ve kararnamelerle mevzuat alt üst ediliyor. Bir yandan cumhurbaşkanlığı bozuyor bir yandan mecliste bozuluyor. Normlar hiyerarşisini işletmek yerine daha karmaşıklaştırıyoruz. Şunu belirtmekte yarar var: Bu konular teknik yönü olan hususlar fakat bütün toplumu bugün yaşayanları değil geleceği biçimlendirecek sorunlar olduğu için esasen medyanın da bunu paylaşması gerekiyor."