« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Şub

2019

Ankara-Şam diyaloğunun perde arkasında ne var?

01 Ocak 1970

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye'de Esad rejimiyle “alt düzeyde” temasta bulunulduğu açıklaması gözleri Ankara-Şam hattına çevirdi. Türk yetkililer istihbari işbirliğinin YPG üzerinde yoğunlaştığına işaret ediyor.



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye ile Suriye istihbarat birimleri arasında "alt düzeyde diplomatik temasın yürüdüğünü"açıklaması, Ankara-Şam hattında 2012'de kesilen ilişkilere rağmen diyaloğun tamamen sona ermediğinin teyidi oldu. Erdoğan’ın açıklaması iki başkent arasındaki temasa işaret etse de, bu temasın kapsamı ve içeriğine dair yeni soruları da beraberinde getirdi.

Türk Dışişleri yetkilileri, Ankara-Şam hattında istihbarat düzeyinde temas kurulmuş olmasının "sürpriz görülmemesi" gerektiğine işaret ediyor. Türk yetkililer, siyasi liderler arasında temas olmasa bile dünyanın her yerinde istihbarat birimlerinin gerekli gördüğü her durumda temas halinde olabileceğine dikkat çekiyor. Ankara-Şam hattındaki temasın "yeni bir diyalog kapısı" olarak nitelendirilmesinin de doğal olacağını söylemekten çekinmeyen yetkililer, bu temasta her iki ülkeyi yakınlaştıran konunun "terörle mücadele" olduğunu vurguluyor. Yani Ankara’nın da Şam’ın da öncelikli hedefi Türk hükümetinin PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü YPG’yle mücadele. Temastan Esad’la görüşme çıkıp çıkmayacağına ilişkin ise "zamana bırakmakta fayda var" gibi temkinli bir değerlendirme yapılıyor.

Ankara, Şam’la temasın hızlanmasında ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararı ve arkasından özellikle Rusya ile kurulan yoğun temasın etkin rol oynadığına dikkat çekiyor.

Trump’ın çekilme kararının ardından Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması öngörülen güvenli bölge konusunda Ankara-Washington hattında yürüyen müzakereden henüz sonuç çıkmazken, Erdoğan Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşmesini "daha verimli" nitelemiş ve Adana mutabakatını gündemde tutmuştu. Mutabakatı gündeme taşıyan ise Erdoğan’la 23 Ocak’ta Moskova’da görüşen Putin olmuştu. Türkiye ile Suriye arasındaki diyaloğu yeniden başlatmak isteyen Putin, Ankara ile Şam’ın 21 yıl önce imzaladığı ve teröre karşı işbirliği öngördüğü Adana mutabakatının işletilebileceği konusunda Erdoğan’la uzlaşıya varmıştı.

Şam yönetimi ile Rusya’nın da desteğiyle "terörle mücadelede" ortak hareket etmenin Türkiye’nin çıkarına olduğunu belirten diplomatik yetkililer, önümüzdeki günlerde Moskova-Tahran ve Şam hattında diplomasi trafiğinin hızlanacağını söylüyor ve 14 Şubat’ta Soçi’de Erdoğan-Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin yapacağı üçlü zirvenin "kritik önemde" olduğunu vurguluyor. Bu zirve Ankara için hem Şam’la temasta hem de Suriye’ye dönük askeri planlamalarla ilgili yeni bir yol haritası olarak değerlendiriliyor.

“Astana sürecinin başından beri”

Peki, Ankara’nın Şam’la teması nasıl başladı, Rusya’nın bu temasta rolü var mı? Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden (ORSAM) Suriye uzmanı Oytun Orhan, Türkiye ile Şam yönetimi arasında Astana sürecinin başından beri dolaylı bir temas olduğunu söylüyor.

Astana toplantıları, Ocak 2017’de Suriye’deki krize siyasi çözüm bulmak için Türkiye ve Rusya’nın girişimiyle başlatılmıştı. Toplantılara İran’ın da dahil edilmesi, Suriyeli tüm muhalif grupların müzakerelerde yer almasının sağlanmasına dönük temaslar, Astana sürecinin nasıl sonuçlanacağına ilişkin soruları artırmıştı.

"Astana sürecinin görünmezi Şam yönetimiydi” diyen Orhan, Şam’la Ankara’yı doğrudan irtibata yönlendiren iki unsur olduğunu belirtirken, bunları “Türkiye’nin Rusya ve İran’la Suriye’de işbirliğine başlaması ve Rusya’nın da, İran’ın da müttefikinin Şam yönetimi olması” olarak sıralıyor.

YPG’nin "federatif yapı" talebinin ve Suriye’nin birliğinin tehlikede olmasının Ankara-Şam yakınlaşmasını zorunlu kıldığını anlatan Orhan, bu yakınlaşmanın Ankara-Şam arasındaki “ciddi güven bunalımı”nın aşılmasıyla daha da su yüzüne çıkabileceğini öngörüyor.

Orhan, “Putin, Adana mutabakatını gündeme getirdi, Ankara’ya Şam’la diyalogu işaret etti. ABD çekilecek, Suriye’nin doğusunun geleceği belli olacak. Tüm bu gelişmeler en azından istihbarat ve güvenlik açısından Türkiye’yi Şam’la diyaloga yöneltti” diyor.

Orhan’a göre Ankara’nın Suriye politikasında ciddi değişiklik var. Orhan, Esad rejiminin devrilmesini öncelik olarak gören Türkiye’nin, bugün güvenlik odaklı bir politika izlediğini ve bu politikanın da Şam’la diyalogu öngördüğünü söylüyor.

"Arazideki zorunluluklar”

Türkiye’nin Suriye politikasını en yakından takip eden isimlerin başında gelen AKP iktidarının ilk dışişleri bakanı Yaşar Yakış da, “Ankara’da bir politika değişikliği olduğu kesin. Nihayet gerçekler görülmeye başlandı. Arazideki zorluklar Türkiye’yi Şam’la diyaloga zorladı” diyor.

Yakış’a göre de Ankara’yı Şam’la diyaloğa zorlayan konu “Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt varlığının şekillenmesi”. Ankara’nın da, Şam yönetiminin de YPG’nin federatif yapı arayışından rahatsız olduğunu anlatan Yakış, “Bu diyaloğun mimarının da Putin olduğu ortada. Çünkü o Adana mutabakatının ayrıntılarını en iyi bilen isim. Yani Putin, terörle mücadelede Suriye ile Türkiye’nin yollarının nasıl kesişebileceğini hesapladı ve hayata geçiriyor. Astana sürecinin de temel hedefi Ankara-Şam diyaloğuydu” görüşünü paylaşıyor.

Yakış, gelinen noktada Türkiye’nin politika değişikliğinin yanı sıra politikadaki yanlışlarının da görüleceğini söylüyor. Yakış, “Türkiye’nin Suriye’de krizin başladığı 2011’nin hemen ardından Esad’ı gayri meşru sayması yanlıştı. En başından bu kadar hesapsız, plansız hareket edilmeseydi dönüş daha kolay olacaktı” diyor.

Hilal Köylü / Ankara

Deutsche Welle Türkçe

Ziyaret -> Toplam : 125,37 M - Bugn : 130761

ulkucudunya@ulkucudunya.com