Enflasyonda dipten gelen dalga: Mutfak yangını
01 Ocak 1970
Ekonomist Uğur Gürses, Ocak ayı enflasyon verilerini DW Türkçe'ye değerlendirdi. Gürses'e göre, "mutfakta bir yangına" dönüşen gıda fiyatlarındaki artışlar “birkaç spekülatörün işi” olmaktan öte bir anlam taşıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan ocak ayı enflasyon verileri, gıda fiyatlarındaki rekor artışın kayıtlarda da tescillendiğini gösteriyor. Tüketici harcamalarının yapıldığı mal ve hizmet fiyatlarını ölçen Tüketici Fiyatları Endeksi’ndeki (TÜFE) artış aylık yüzde 1,06 olurken, yıllık artış yüzde 20,05’i gösteriyor.
TÜFE içinde yaklaşık yüzde 22’lik bir ağırlığı olan gıda fiyatlarındaki ocak ayı artışı yüzde 6,89 olurken, yıllık artış da yüzde 31,98 oldu. Her iki oran da 2003 yılından bu yana ölçülen rekor artış olarak kayda geçti. Gıda içinde de sebze grubundaki fiyat artışı Ocak’ta yüzde 29,7 olurken, yıllık artış yüzde 80,5’e ulaştı.
Bir süredir hayat pahalılığından yakınan yurttaşlara Ankara’dan verilen yanıt, buna "birtakım spekülatörlerin”, fırsatçılar ve stokçuların neden olduğu yönündeydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bundan sonra stokların yapıldığı bütün depoları basacağız. Kimse benim vatandaşıma pahalı ürün satma hakkına sahip değil” biçiminde konuşmuş, satıcılara ve ürün depolanan alanlara yapılan baskınlarla, kontrollerle bu iddia güçlendirilmeye çalışılmıştı.
Açıklanan veriler gösteriyor ki gıda fiyatlarında tüm yurt çapında yaygın bir fiyat artışı söz konusu. Öyle "kendini bilmez birkaç spekülatörün işi” olarak görünmüyor.
Genel olarak gıda fiyatlarında, özel olarak da sebze ve meyve fiyatlarındaki artışın ardında üretim maliyetlerindeki artış olduğu görülüyor; zirai ilaç, kimyasal gübre gibi üretim girdilerindeki yıllık artışlar sırasıyla yüzde 48 ve yüzde 81'de. İklim koşullarındaki sert gelişmelerin, özel olarak Antalya ve Antakya’daki sel ve fırtına da fiyat artışlarında ayırca etkili oldu.
Yüzde 6,89’luk gıda fiyat artışına karşın Yüzde 1,05 artış olarak ölçülen aylık TÜFE artışının görece düşük kalmasını sağlayan ise giyim ve ayakkabı fiyatlarındaki yüzde 7,95’lik mevsimsel düşüşle, konut için yapılan harcamalardaki yüzde 3,1’lik düşüş.
Konut için yapılan harcamalar kalemi ağırlıkla su, elektrik ve doğal gaz fiyatlarını içeriyor. Ocak ayında elektrik, doğal gaz ve kentlerde su fiyatlarına yapılan indirimler bu harcama kalemlerinin fiyatlarını aşağı çekti. Endeks verileri gösteriyor ki, Ocak ayında suya ödenen ücretler yüzde 5, elektrik ücreti yüzde 10, doğal gaz ücreti ise yüzde 6 düştü. Böylelikle konut için yapılan harcama kalemlerinin fiyatları yüzde 3,1 geriledi. Bunun da genel fiyatları (TÜFE) kabaca yarım puan aşağı çektiği görülüyor.
Giyim, ayakkabı ve konuttan 1 puanlık düşüş
Özetle, giyim ve ayakkabı fiyatlarındaki mevsimsel düşüş ile merkezi hükümet ya da yerel yönetimlerce belirlenen su, elektrik, doğal gaz fiyatları kanalıyla enflasyon yaklaşık 1 puan daha düşük olabildi. Yerel seçim öncesinde hane halkını temel harcama kalemleri kanalından vuran yüksek enflasyonun oy kaybına neden olmaması için elektrik, su ve doğal gaz gibi fiyatları yönetilen ürünlerin fiyatları hükümetçe düşürüldü. Öte yandan üretici maliyetlerini gösteren Üretici Fiyatları Endeksi’nde (ÜFE) yer alan “elektrik üretim, iletim ve dağıtım maliyeti” kalemindeki artış ise yıllık yüzde 69’u gösteriyor. Oysa tüketiciye yansıtılan artış sadece yüzde 19,9’da. Bu fark da gösteriyor ki, Mart sonundaki yerel seçim sonrasında bu büyük fark kısmen de olsa kapatılacak, fiyat artışları tüketiciye yansıtılacak.
Tüketici enflasyon ölçümünü kısmen daha düşük tutan unsurların içinde beyaz eşya, konut ve otomobil satışlarına uygulanan özel tüketim vergisi (ÖTV) ve katma değer vergisinde (KDV) yapılan indirimler var. Üretim ve satışını teşvik etmek içim hükümetçe 31 Mart’a kadar bu indirimler devam ettiriliyor. Konut satışlarında 10 puanlık, mobilyada ise 10 puanlık KDV indirimi, ticari araçlarda 17 puanlık KDV indirimi, otomobilde 6,7 puanlık ÖTV indirimi sona erecek. Mart sonrasında yeniden eski oranlara geri dönüldüğünde yani vergiler yükseltildiğinde buradan da yaklaşık 1 puanlık bir artış yansıyacak görünüyor.
Temel neden makroekonomik dengesizlik
Maliyet şoklarının, enflasyonun temel nedeninin döviz kuru ve makro dengesizlikler olduğu çok açık. Bunun arka planında ise Türkiye’de hala ekonomi politikasının gevşek biçimde uygulanması yatıyor. En başta da para politikasının.
Bugünlerde de içinde yaşadığımız arz şokları ve ekonomik kriz yokmuş gibi fiyatları baskılayan, fiyat kontrolleri yapan, böylece fiyatlar üzerinde arz baskısını daha da artıran yollara başvuruluyor. Bir taraftan da kamu eliyle belirlenen fiyat artışları öteleniyor.
Merkez Bankası 30 Ocak günü yayımladığı Enflasyon Raporu’nda 2019 yıl sonu için enflasyonun orta noktasını yüzde 14,6 tahmin ederken, yüzde 11,9 ile yüzde 17,3’lük bir aralık da öngördü. Banka, 2020 için ise yüzde 8,2’lik bir tahmin yapmıştı.
Bankanın 2019 yıl sonu için yüzde 14,6’lık tüketici enflasyonu tahmininde temel alınan varsayımlara göre; tüketici fiyat endeksinde yaklaşık yüzde 22 ağırlığı olan gıda fiyatlarının ise 2019 sonuna yüzde 13’lük bir artış göstereceği tahmin edilmişti.
Henüz bunun mürekkebi kurumadan, bankanın tahminleri boşa çıktı; yıllık yüzde 13’lük bir gıda fiyat artışının gerçekleşebilmesi için yılın geriye kalan tüm aylarındaki toplam artışın yüzde 5,7 olması gerekiyor ki bu mümkün görünmüyor.
Para politikasına güven yok
Artık bir “gelenek oldu”; Merkez Bankası’nın, uyguladığı “idareci para politikasına” toplumu ikna etmek için enflasyonun düşeceği, ya da yüzde 5’lik “hedefe yakınsayacağına” dair tahminlerinin, yayımlanır yayımlanmaz altı boşalıyor.
1992’de Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques Delors'un tarihe kazınmış şu sözü merkez bankalarına dair kamuoyu güveninin nişanesi olmuştur; “Almanların tamamı tanrıya inanmaz ama Bundesbank’a (Alman Merkez Bankası) inanır”.
Ne yazık ki Merkez Bankası yüzde 5’lik hedefi görünen 2 yıllık vadede tutturmayacağını baştan ilan ederken, hedefin çok üzerinde yaptığı enflasyon tahminlerini bile tutturamıyor. Bu tahminler bile yayımlandıktan bir hafta geçmeden anlamsız hale geliyor. İşin kötüsü, görevlerinin başında hala bize enflasyonun düşeceğini, uyguladıkları para politikasının bunu sağlayacağını söyleyen merkez bankacılar, elde ettikleri hedefin 4 katı üzerinde enflasyon sonucuna karşın koltuklarında oturmaya devam edip toplumun kendilerine inanmasını bekliyorlar.
Uğur Gürses / İstanbul
Deutsche Welle Türkçe