Kişinin çıkarı ‘kamu’nun yararıyla çatıştırılırsa...
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
Katılımcı demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde (ve toplumlarda) bireyin yararı (ve çıkarı) ile toplumun yararı, büyük oranda “örtüşme ve tamamlaşmagösterir”.
Buna karşılık demokrasinin işlemediği, demokratik toplumsal sivil örgütlenmelerin bulunmadığı ülkelerde bireyin çıkarı ile toplumun yararı sürekli çatışma halindedir.
- Birey, gelirini (ve mutluluğunu!) artırabilmek için topluma zarar verir, kamu yararını küçülterek kendi çıkarını büyütür. Merdiven altı hileli mal üretecektir örneğin...
- Vergi kaçıracaktır, sigortasız insan çalıştıracaktır, haksız rekabete sığınarak ayakta duracaktır, mesela karaborsa yapacaktır, torpille iş bulacaktır...
- Doğaya, çevreye, ağaca, komşuya zarar verecektir.
- Trafikte kırmızıda geçecek, kurallara uymamayı doğal bir yaşam tarzı olarak “kültürüne nakşedecektir”.
- Çocuğa, kadına şiddete, hatta uyuşturucuya meyledecektir.
- Hukuk dışında davranışlarda bulunmayı, hayatının bir parçası yapacaktır.
Ve ‘çevre’den bir örnek
- Ortaköy’de yeşil alan ilan edilmiş, imara kapalı, ağaçlarına bile hukuken dokunulamaz bir alanda bir şahıs, sekiz tane koca ağacı bina yapmak için kesiyor, binanın altyapısı temelleriyle hazırlanıyor.
- Çevrede oturanlar Beşiktaş Belediyesi’ne şikâyette bulunuyorlar. Zabıta ancak ağaçlar kesildikten sonra geliyor; iş işten geçtikten sonra...
- Çevredeki, “kamu yararını ve doğayı korumaya çalışan iyi niyetli insanların çabaları” bile yetmiyor. Bireyin çıkarı için doğa tahrip ediliyor, kamu yararı yok ediliyor.
Oysa demokrasinin işlediği ülkelerde, bireyin ve toplumun faydaları, ortak çıkarlar üzerine, birlikte yüceltilir.
Hayatımda kimse ile “hiçbir bireysel çatışmaya girmedim”: sadece “fikri düzeyde kavgalarım oldu”. Tek istisnası, hukuk dışı ağaç kesenlere karşı mücadelemdir:
- 80’li yıllarda Levent’te, Sümbül Sokak’ta otururken, karşımızdaki koruda bir kişi, arabaların yolunu genişletmek için 100 yıllık ağacı devirmeye kalktı. Belediye başkanı olan Nurettin Sözen’e telefon ettim, hemen gelip durdurdular, gerekli cezayı en ağır şekilde kestiler.
- İkincisi Gündoğan’daki sitede, evimizin bahçesindeki koca zeytini, “deniz manzarası” için kesmeye kalkan kişilerle oldu.
- Üçüncüsü ise Ortaköy’de 8 ağacı kurtarmak için çevredeki komşularla gösterdiğimiz çabadır.
Bunlar aslında, kesinlikle benim kişisel meselelerim olmuyor: bireylerin kamu yararına (ve doğaya) verdikleri zararları önleme çabasından başka bir şey değildir.
Verdiğim örnekler çok basit, küçük hadiseler olarak görülebilir. Ancak özünde bireyin çıkarı (faydası) ile toplumun çıkarı (ve faydası) arasındaki çatışmanın göstergeleridir.
Demokrasinin sağlıklı işlediği ülkelerde “birey ve toplumun çıkarları ve yararları örtüştürülür”: birey de mutlu, toplum da refah içinde olur. Buna karşılık “az gelişmişlik kısır döngüsü” içinde kilitlenmiş ülkelerde “bireyin çıkarı, ülkenin çıkarına rağmen” işler hale gelir ve bu bozuk düzen bir veba gibi bütün topluma yayılır.
İşte hukukun üstünlüğü ve katılımcı demokrasi bundan dolayı uygar yaşamın olmazsa olmazlarıdır.
Önce hukuk dışı yollarla ağaçları kesmeye koyulanlar sonra birbirlerini kesmeye, öldürmeye başlarlar.
Yerel seçimlere giderken belediyelerde, “insanla ağaç ve doğa arasındaki bütünleşmeyi”, bir daha hatırlatmak istedim.
Ağacı toplum zararına kesen kişiler sonunda canlarını aldıkları güzelim gövdelerin kütükleri haline dönüşürler.
Toplum da kütüklerden oluşmuş bir odun yığını haline gelir. Acaba yerel seçimler yarışmasında “kimler birey çıkarı ile kentin ve ülkenin çıkarını örtüştürmeye çalışıyor”: kimler birey-toplum çatışmasına ortam hazırlıyor? Hiç düşünüyor muyuz?
1961 Anayasası’nı ortadan kaldırıp FETÖ’cülerin altyapısını hazırlayanlar özünde, “birey ile kamunun çıkar çatışmasını sağlayarak bu ortamı hazırladılar”.