İZBUDAK, Veled Çelebi (Mustafa Kara)
01 Ocak 1970
Konya’da doğdu. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî soyundan bir aileye mensuptur. İlk öğrenimini tamamladıktan sonra Mekteb-i Rüşdiyye’ye kaydolduysa da iki yıl sonra ayrılarak Sultan Veled Medresesi’ne girdi. Rüşdiyede başlayan şiir ve edebiyata karşı ilgisi Abdurrahman Sıdkı adlı müderrisin etkisiyle daha da arttı. Buharalı Hacı Kasım Efendi’den Farsça, müftü Hacı Hüseyin Efendi’den Arapça okudu. Bu arada önce mesnevîhan Hacı Eyüp Efendi’nin, ardından Sıdkı Dede’nin mesnevi derslerini takip etti. Altı yıllık medrese tahsilinden sonra 1885’te Vilâyet Mektûbî Kalemi’nde mülâzım olarak çalışmaya başladı. Ertesi yıl vilâyet gazetesinin başmuharrirliğine tayin edildi. Ayrıca Mekteb-i Rüşdiyye’de rik‘a muallimi, Tahkik-ı İhtiyâc Komisyonu’nda başkâtip olarak görevlendirildi. Bir süre sonra görevinden istifa ederek 1888’de İstanbul’a giden Veled Çelebi, Bahâriye Mevlevîhânesi’ne yerleşti. Burada kaldığı iki yıl içinde İstanbul’daki Mevlevî meşâyihinin yanı sıra Osman Şems Efendi, Şeyh Vasfi Efendi gibi dönemin önemli şeyhleri ve Manastırlı İsmâil Hakkı, Ahmed Midhat Efendi, Muallim Nâci, Necip Âsım (Yazıksız) gibi aydınları ile tanıştı. Hüseyin Fahreddin Dede’nin Dahiliye Nâzırı Münif Paşa’ya ricası üzerine Matbûât-ı Dâhiliyye Kalemi’nde kendisine bir memuriyet verildi (1890). Ayrıca Kaptanpaşa Mekteb-i Rüşdiyyesi Farsça hocalığına tayin edildi. Ardından Arabî ve Fârisî muharrerât memuru unvanıyla Anter gazetesini teftişle görevlendirildi. Bu yıllarda Tercümân-ı Hakîkat, İkdam gibi gazetelerde, Mekteb, Hazîne-i Fünûn, Resimli Gazete gibi mecmualarda makaleler ve Bahâî mahlasıyla şiirler yazan Veled Çelebi, 1895’te Mekteb mecmuasında yayımladığı “Bedâyiü’l-efkâr” başlıklı tefrikada Ziyâ Paşa’dan iktibas ettiği bir şiirde geçen “mübtedâ-yı hutbe-i fazl ü reşâd” ifadesinden dolayı takibata uğradıysa da görevine devam etti. 1898’de kendisine dördüncü dereceden Osmanlı, 1902’de Matbûât-ı Dâhiliyye mümeyyiz-i sâlis nişanı ve Matbûât müfettişliği unvanı, ertesi yıl da Matbûât-ı Dâhiliyye mümeyyiz-i evvelliği tevcih edildi.
II. Meşrutiyet’ten önce İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne giren Veled Çelebi, Meşrutiyet ilân edilince resmî görevlerinden istifa ederek kalemiyle geçinmeye çalıştı. Ayrıca Abdullah Efendi’ye vekâleten Galata Mevlevîhânesi’nde şeyhlik görevini yürüttü. II. Meşrutiyet’ten sonra sadece kültür faaliyetlerinde bulunacak Türk Derneği adlı bir cemiyetin kuruluşuna öncülük etti. Kurucuları arasında Ahmed Midhat Efendi, Emrullah Efendi, Necip Âsım, Bursalı Mehmed Tâhir, Yusuf Akçura, Müverrih Ârif Bey, Rıza Tevfik gibi kişilerin de bulunduğu bu dernek yedi sayı yayımlanabilen Türk Derneği adıyla bir dergi çıkardı. Dârülfünun ve Galatasaray Sultânîsi’nde Farsça hocalığı yapan Veled Çelebi 1910’da Sultan Reşad tarafından çelebilik makamına tayin edildi. I. Dünya Savaşı sırasında hükümetin emriyle gönüllü Mevlevî dervişlerinden oluşturduğu Mücâhidîn-i Mevleviyye alaylarının kumandanı olarak Kanal Harekâtı’nda Şam’a gitti (1915). Bölgede kaldığı üç yıl içinde Bedreddin Efendi adlı bir âlimin Buhârî ve Müslim derslerine devam etti; bu âlimden ve Mekke’ye giderek Şeyh Kettânî’den icâzetnâme aldı.
Sultan Reşad’ın ölümü ve İttihat ve Terakkî hükümetinin iktidardan ayrılması üzerine Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin teklifi ve Vahdeddin’in iradesiyle 1919’da çelebilik makamından azledildi. Bir süre sonra Şûrâ-yı Devlet âzalığına tayin edildi. Millî Mücadele başlayınca gizlice Antalya’ya, oradan Ankara’ya gitti. Ankara Lisesi’nde Farsça hocalığı yaptı. Maarif Vekâleti tarafından kurulan Telif ve Tercüme Heyeti’ne Ziya Gökalp ile birlikte üye seçildi. 1923-1939 yılları arasında Kastamonu, 1939-1943 yıllarında Yozgat milletvekili olan Veled Çelebi hayatının sonuna kadar Türk Dil Kurumu’nda ilmî çalışmalarını sürdürdü. 4 Mayıs 1953’te Ankara’da öldü ve Asrî Mezarlığa defnedildi.
Veled Çelebi’nin çelebilik makamına getirilmesi, soyunun Mevlânâ’ya anne tarafından ulaştığı ileri sürülerek tenkit edilmiştir. Öte yandan bu makama tayininde siyasî kişiliğinin etkili olduğu bilinmektedir. Bu görevi yürütürken Mücâhidîn-i Mevleviyye alayı oluşturarak Suriye cephesinde Cemal Paşa kumandasındaki IV. Ordu’ya katılması da siyasî kişiliğiyle ilgili olup Mevlevî tarikatı geleneğine aykırı bulunan bu hareketi de eleştirilmiştir. Tekkelerin kapatılması üzerine de, “Hak ehli olunca içimizden mefkud / Câhiller edince arş-ı irşâda suûd / Beyhûde figan etmeyelim lâyıktır / Dergâhlarımız boş idi oldu mesdûd” rubâîsini söylemiştir. Abdülbaki Gölpınarlı, onun 1925 yılında ikinci defa çelebilik makamına tayin edildiğini ve Konya Mevlevî Dergâhı’nın son şeyhi olduğunu söyler.
Türkçülük davasını ilk başlatanlardan biri olmakla iftihar eden Veled Çelebi, çalışmalarını Türk dili üzerinde yoğunlaştırmış, Türkçe’nin çeşitli lehçelerini öğrenmiştir. Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal’in, Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Âlîsi’ne yazdığı 26 Nisan 1338 (1922) tarihli yazıda Veled Çelebi ile Sâmih Rifat’ın Türkçe bir lugat hazırlamakta olduklarını, bu çalışma için ihtiyaç duydukları kitapları Avrupa’dan getirtmek için gereken parayı kendisinin temin edeceğini söylemesi ona sağlanan resmî desteği göstermektedir.
Eserleri. 1. Türk Dili. Müellifin Ahmed Midhat Efendi ve Necip Âsım’ın teşvikiyle değişik dillerden yazma ve basma sözlükleri ile diğer eserleri tarayarak kırk yıl içinde meydana getirdiğini söylediği eser on iki ciltlik bir sözlük çalışmasıdır. 1926-1930 yıllarında son şeklini alan eser Türk Dil Kurumu Kütüphanesi yazmalar bölümünde bulunmaktadır (nr. B/27-1). 2. Letâif-i Hoca Nasreddin (İstanbul 1325-1327). Veled Çelebi’nin, daha önce basılan Nasreddin Hoca kitaplarındaki (İstanbul 1837, 1850, 1869) fıkralara henüz yazıya geçmemiş başka fıkraları ekleyerek meydana getirdiği eser 388 fıkra ihtiva etmekte olup Rusça, Ermenice, İngilizce ve Yunanca’ya tercüme edilmiştir. 3. Türk Diline Medhal (İstanbul 1339). Yukarıdaki esere giriş olarak kaleme alınmıştır. 4. Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled (İstanbul 1341). Veled Çelebi’nin, daha önce Tercümân-ı Hakîkat ve Servet-i Fünûn mecmualarının Girit muhacirleri yararına ortaklaşa çıkardıkları özel sayıda ve Türk Derneği mecmuasında (nr. 1, İstanbul 1327) yayımladığı iki makale ile Konya Müzesi Kütüphanesi’ndeki eserlerden derlediği Sultan Veled’e ait Türkçe şiirlerden meydana gelmektedir. 5. Atalar Sözü (İstanbul 1936). Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcut (Fâtih, nr. 3443) Teshîl adlı Türkçe tıp kitabının sonunda yer alan 696 atasözünü ve bunlarla ilgili bir sözlük ihtiva eder. 6. el-İdrâk Hâşiyesi (İstanbul 1936; Ankara 1989 [2. bs.]). Kilisli Muallim Rifat, Ebû Hayyân’ın el-İdrâk li-lisâni’l-Etrâk adlı eserinin Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi bölümündeki bir nüshasına ilâve edilmiş 1359 Türkçe kelimeyi istinsah ederek Veled Çelebi’ye vermiş, Veled Çelebi de bunların karşılıklarını bularak bir sözlük haline getirmiştir. 7. Mesnevî Tercümesi (I-VI, İstanbul 1942-1946). Mes_nevî’nin ilk mensur Türkçe çevirisidir. Abdülbaki Gölpınarlı çeşitli şerh ve tercümelerle karşılaştırarak esere son şeklini vermiş ve her cildin sonuna açıklayıcı notlar ilâve etmiştir. Eserin daha sonra birçok baskısı yapılmıştır. 8. Hatıralarım (İstanbul 1946).
Veled Çelebi’nin diğer eserleri de şunlardır: Leylâ ile Mecnun (İstanbul 1311), Muvâzene (İstanbul 1311), Birbirimizi Kırmayalım (İstanbul 1311), Arapça Gramer (İstanbul 1324), Lisân-ı Fârisî (İstanbul 1327), Dârülfünun Dersleri (İstanbul 1328), Vasiyetnâme-i Şerîfe Şerhi, Hayrü’l-kelâm (İstanbul 1330), Ferhengnâme-i Sa‘dî Tercümesi (İstanbul 1340), Kur’ân-ı Kerîm Elifbâsı (Ahmed Edip ile birlikte; İstanbul 1341), Oğuz Ata-Orhun Abideleri (baskı yeri yok, 1937).