HİLMİ OFLAZ (1926 – 15.05.1988)
Mehmet Nuri Yardım 01 Ocak 1970
"Necip Fazıl Kısakürek'in azat kabul etmez talebesi" ve "metafizik evladı" Hilmi Oflaz için dostları her yıl buluşur ve Halil İbrahim Bereketi'nin hissedildiği "Hilmi Oflaz Sofrası" kurulur. Her sene farklı bir vakıf veya dernek bu hizmeti ifa eder. Bu sene ESKADER, merhumu yad ediyor.
Onu unutmak mümkün değil. Babıali'nin, Çemberlitaş'ın, Beyazıt'ın en renkli şahsiyetlerinden biriydi. Türkocağı'nda bir toplantıdan sonra yaptığı kısa değerlendirme konuşmasında, Irak'ın tarihini özetlemişti. Bir hitabet ustasıydı ve bütün davranışları, hal ve hareketleri ile üstadını andırıyordu.
1930 yılında Düzce'de doğup büyüyen Hilmi Oflaz 1998 yılında vefat etti. Hakka yürüdüğünde 68 yaşındaydı. Yetişmesinde Zihni Zaloğlu'nun tesiri büyük. Ona kitap aşkını bu zat vermiştir. Nazım Hikmet'i de Necip Fazıl'ı da okurlarmış. Zihni Zaloğlu pilotmuş. Bir ara uçak düşmüş ve vefat etmiş.
İbrahim Kalkan anlatıyor: "Üstat Necip Fazıl'ı ziyarete giderdik. Kadıköy'e geçince minibüsün önüne geçer, şayet birisi oturmuşsa onu arkaya geçirir, kendisi öne geçer otururdu. Büyük bir neşe içinde olurdu o zaman. Çünkü üstada gidiyordu. Öne geçişi üstadına olan hasretinden, iştiyakındandı. Ben 'Hilmi ağabey ne fark eder, nasılsa hangi koltuğa otursan aynı zamanda ulaşacaksın.' derdim. Sesini çıkarmazdı. Dönüşte ise minibüsün en arka koltuğuna geçer ve hüzünle otururdu. Çünkü en çok sevdiği insandan ayrılmıştır, firak onu çok üzer ve minik de olsa mesafe yakınlığını gözetirdi."
Mehmed Niyazi Beyden dinlemiştik: "Bir süre ortada görünmeyen Hilmi Oflaz'a sorarlar: 'Hilmi abi, nerelerdesin?' Cevap, çevredekileri hayretler içinde bırakır: 'Kremlin'le Mekke arasında mekik dokuyorum."
Hilmi Oflaz'ı seven dostları ondan unutulmaz hatıralar anlatırlar. Bir gün yakın dostları üstat Necip Fazıl'ın birinci sınıf dostlarından Hilmi Oflaz'a, "Hilmi abi, nasılsın?" diye sorarlar. Şöyle cevap verir: "Bazen ormanda aslan, bazen denizde hamsi, bazen de ortalarda dolanıp duruyorum."
Kendisini Büyük Doğu fikriyatına adayan Hilmi Oflaz bazen davaya gönül kaptırmaktan maişet derdini unuturmuş. Bir ara yakın dostları eve ekmek götürüp götüremediğini sorarlar. Oflaz'ın cevabı tevekkül doludur: "Hamsi gibi gayretli olmak bizden tevfik Allah'tan."
Yine dostları anlatmıştı. Hilmi Oflaz'ın Necip Fazıl'a dillere destan hürmeti ve muhabbeti malum. Üstadının yayınladığı Büyük Doğu'ya var gücüyle destek olmaktadır. Dergiye abone toplamak için ilginç metodları da varmış rahmetlinin. Postacı, evine Büyük Doğu'nun her sayısından 5-6 tane bırakırmış. Aynı adrese farklı isimler yazılmış... Meğer Hilmi Bey, evindeki horoz ve tavukları da 'müstear' isimlerle (!) Büyük Doğu'ya abone yapmış!
Necip Fazıl, Anadolu'ya konferanslar vermek üzere giderken çok şık ve zarif giyinirmiş. Yanında ise son derece mütevazı kıyafetler içinde Hilmi Oflaz bulunuyormuş. Bir gün yolları Bursa Çelik Palas Oteli'ne düşer. Üstat, lüks oteldeki milletvekillerine baş şakirdini şöyle tanıtır: "Fare tıkırtısından ürkecek kadar hassas, kralları önünde eğdirecek kadar irade sahibi, arslanların önüne çıplak atlayacak kadar cesur, aziz dostum işportacı Hilmi!.."
Büyük tarihçimiz Ziya Nur Aksun'un evinde 19 Ocak 2003 pazar günü Mehmed Niyazi Bey anlatmıştı. Hilmi Oflaz'a sorarlar: "Ne iş yapıyorsun?" Oflaz'ın cevabı ruh halini de yansıtmaktadır: "Sinek kovalamaktan, güneşe sefer düzenlemeye kadar her işi yaparım."
Bir dost meclisinde Mehmed Niyazi Bey'den dinleyip not aldığım bir başka hatıra. Necip Fazıl, Toptaşı Cezaevi'nde yatmaktadır. Hapishanenin kapısında nöbet bekleyen Hilmi Oflaz'a dostları sorar: "Nasıl, bari üstadı görebiliyor, konuşabiliyor musun?" Oflaz'ın cevabında, teşbih sanatının en nadide örneklerinden birini buluruz: "Üstadı, ara sıra bulutların arasından kendini gösteren güneş gibi, zaman zaman demir parmaklıkların arasından görebiliyorum."
Necip Fazıl, kendisine hayran olan Hilmi Oflaz'ı çok sever, yanında görünce mutlu olurmuş. Hilmi Oflaz ise üstadın yanında edeben ayakta durur, oturmayı yakışık bulmazdı.
Bir gün Necip Fazıl, ayakta uzun zaman kendisini dinleyen Oflaz'ı zorla sandalyeye oturttuktan sonra çevresindekilere şöyle der: "Bu adam kamyondan çok yük taşır, uçaktan hızlı gider."
Hilmi Oflaz nadir yetişen idealist insanlardan bir mefkure adamı, bir halk kahramanı ve üstün bir hizmet insanıydı. İrfan Dağdelen'in Hilmi Oflaz'ın yazı ve şiirlerinden derleyip hazırladığı Çile Yazılarım da geçer: "Üstad Necip Fazıl muhakeme edilip, cezaevine konulunca, Hilmi Ağabey (Oflaz) de Mahmutpaşa'daki tezgah yerini ucuz pahalı sattı."Üstada bir şey yapılabilir" endişesiyle Toptaşı Cezaevi'nin önünde birbuçuk yıl bekledi. Ne hanımına, ne çocuklarına, ned bir başka Allah kuluna Üstad için yaptıklarından söz etmedi."
Vefatından sonra evinde 30 bin kitap bulunmuş. Büyük çoğunluğu okunmuş ve satıraltları çizilmiş. Bu kitaplar vefatından sonra İSAM'da okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Dostlarından Ahmet Nuri Yüksel, Oflaz'ın iyilikle örülü dünyasını şöyle tarif etmişti: "Onun en önemli yanı ihtiyaç sahiplerini tespit eder sonra gider birinden borç alır o parayı ihtiyaç sahibine verirdi." Bir toplantıda Mustafa Kutlu, Oflaz'ın her bahar Dergah Yayınevi'ne elinde bir poşet dolusu hanımeli, gül ve papatyayla gelerek, "Latife latif gerek" deyip masaya bıraktığını belirtmiş ve eklemişti: "Bir poşet ağzına kadar tıka basa çiçeklerle dolu olurdu ve bu onun kendine mahsus çiçek takdimiydi."
Mehmed Niyazi onu şöyle anlatıyor: "Hiçbir zaman şahsi acılarını dile getirmezdi; hatta sezdirmezdi. Millet, ümmet için üzülür, onları düşünür, onlardan duyduğu ızdırapları dile getirirdi\u2026 Bir gün baş başa kaldık; boğazındaki aleti tıkayıp zor konuşuyor, nemli gözlerle, hırıltılı bir sesle bana soruyordu, 'Şam ne olacak, Kudüs ne olacak; Karabağ ne olacak?' Bakışlarımı önüme indirirken mırıldandım. 'Ah Hilmi Ağabey, sen olacaksın?..' Gözünde bir ateş çaktı; sık sık yaptığı şu benzetmeyi tekrar etti: 'Bize bir şey olmaz! Mor kayalar üzerinde şimşek gibi seher, rüzgardan gebe kalan ota ne olur! Ne olursa hayırlı olur! Ölümümüz dahi hasretimize çaredir."
Çanakkale Mahşeri yazarı merhumun önemli bir hususiyetini şöyle dile getiriyor: "Diğergamlık denince aklıma hemen Hilmi (Oflaz) Ağabey gelir. Mahmutpaşa'da iki büyük tezgahı vardı. Kazandığı paranın çoğunu kendine yakın hissettiği fakir öğrencilere verirdi. O öğrencilerin arasından pek çok profesör, milletvekili, bakan işadamı yetişti. Bir defa, 'Ben şuna harçlık verdim' dediğini hiç kimse duymamıştır.