Kırım’da o gece
Hakan Albayrak 01 Ocak 1970
Geçen Cumartesi, Kırım Tatarlarının sürgüne gönderilişinin 75’inci yıldönümüydü.
18 Mayıs 1944 gecesi yüzbinlerce Kırım Tatarı, diktatör Stalin’in emriyle tren vagonlarına doldurulup başta Özbekistan olmak üzere Sovyetler Birliği’nin muhtelif bölgelerine sürüldü.
Bundan birkaç sene evvel ziyaret ettiğim Kırım’da bir köyde tanıştığımız Ahdem isimli bir amcaya o geceyi ve sonrasını anlattırmıştım.
Hüzün ve aynı zamanda ümit verici bir hikâye.
“Babam Kızılordu’da askerdi. Gidiş o gidiş, geri dönmedi. O gece gâvur evimizi bastı, bizi alıp bütün milletimizle beraber tren vagonlarına tıktı, vatanımızdan sürdü. Ninem, annem, üç erkek kardeşim ve ben. Yolculuk 22 gün sürdü. Vagon ağzına kadar doluydu. Oturacak yer yoktu. Ayakta, birbirimize yapışık halde duruyorduk. Çok zor nefes alıyorduk. Yolda ninem öldü. Cesedi kokmaya başlayınca mecburen trenden attık. Sonra kız kardeşim öldü, onu da aynı şekilde…
“Özbekistan’da bizi bir köye yerleştirdiler. Özbeklere ‘Bunlar yamyam’ demişler, herkes bizden fellik fellik kaçtı. Yiyecek ekmeğimiz yoktu. İçecek suyumuz yoktu. Dereden su içen öldü. Salgın hastalıklar yarımızı kırdı geçirdi. Çekip gideyim bu diyardan desen, gidemezsin. Mecburi ikamet. Köyün bir kilometre dışında yakalansan, 1 sene hapis. 10 kilometre mesafede yakalansan, 10 sene hapis.
“Çok iyi bir kadın vardı. Yamyam olmadığımızı anlayınca bize yakınlık gösterdi. Her gün süt içiriyordu. O sayede hayatta kaldık. Kurban olduğum Allah o kadından razı olsun.
“Sonra Kruşçev geldi. ‘Sovyetler Birliği içinde serbest hareket edebilirsiniz, yalnız Kırım’a gitmek yasak’ dedi. Çalıştım, çabaladım, biraz para yaptım; yasak masak dinlemeyip vatanıma döndüm. Köyümüz şu karşıki tepede; oraya vardım. Evimizi bir gâvura vermişler. ‘Sat’ dedim, satmadı. Başka bir gâvurdan başka bir ev aldım köyde. Tam eve yerleştim ki gâvur polisi geldi. Gâvurun biri beni ihbar etmiş. Evi yıktılar. Para da gitti, ev de gitti. ‘Senin ikamet adresin Özbekistan’da. Ya oraya dönersin ya da iki sene hapis yatarsın’ dediler. Gittim hapis yattım.
“Karım beni hiç aramadı, sormadı. Hapisten çıkar çıkmaz onu boşadım. Başka bir karı aldım. Mecburen gene Özbekistan’a yerleştim. Gel zaman git zaman, Kırım’a dönüş yasağı kalktı. Kurban olduğum Allah, bunun için hayatını ortaya koyarak mücadele veren Mustafa Cemil’den razı olsun. Önce Bahçesaray’a yerleştik. Sonra bu köye geldik, bu evi yaptık (Karadeniz kıyısında bir köy, denize sıfır bir ev – H.A.). Bizim asıl köyümüz burası. Fakat amcam 1926 senesinde bir sandalla Türkiye’ye kaçtığı için gâvur bizi buradan alıp şu karşıki tepeye yerleştirmişti. Neyse. Kurban olduğum Allah’ın inayetiyle Gorbvaçov gelip komünizmi bitirdi.
“Komünizm, bitmeden önce bana son bir darbe vurdu. Sene 1989 muydu neydi. Türkiye’den topçular gelmişti. Onlarla görüşmek yasaktı. Ben dinlemedim, gittim o topçuları otelde buldum, onlara iyice sarılıp canım Türkiye havasını ciğerlerime çektim. Maçta da ‘Türkiye Türkiye’ diye bağırdım. Maçtan sonra KGB koluma girdi, ‘Sen vatan hainisin’ deyip beni aldı götürdü, 15 gün işkence etti. Kurban olduğum Allah’a şükür ki bunlar bitti artık.”
Bunlar bitti ama dert bitmedi…
Allah selamet versin Kırım Türklerine.