İBNÜLEMİN MAHMUT KEMAL İNAL
01 Ocak 1970
1870 yılında İstanbul’un Beyazıt semtinde dünyaya geldi. Babası Mühürdar Mehmed Emin Paşa, annesi Hamide Nergis Hanım’dır. Babası uzun yıllar sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın mühürdarlığını yapmıştı. Çocukluk yıllarının çoğu zamanını Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Kâmil Hanım’ın konağında geçti.
1885 yılında Şehzade Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra bir süre Mülkiye ve Hukuk Mekteplerine devam etti ancak rahatsızlığı sebebiyle buraları bitiremeden ayrıldı ve özel hocalar ile medrese derslerine devam ederek kendini yetiştirdi. Özel ders aldığı hocalar arasında Mehmet Akif’in babası İpekli Mehmet Tahir Efendi vardı.
1889 yılında Sadaret Mektubî Kaleminde başladığı otuz üç yıllık memuriyet hayatına Teftiş-i Islahat Komisyonu Başkitabeti’yle devam etti.
1909 senesinde Sultan II. Abdülhamit’in hal’inden sonra saraya verilmiş olan jurnalleri tasnif ve imha ile görevlendirilen komisyonun başına getirilmiş ve bu sıfatla Yıldız Sarayı evrakını inceleme imkânını buldu.
1914’te “Evkaf-ı İslamiye Müzesi”’ni (şimdiki adıyla Türk ve İslam Eserleri Müzesi) kurmakla görevlendirildi. Sanatla da ilgili olan İbnülemin, hat sanatını yaşatma amacıyla “Medresetü’l Hattatin” adlı okulun kurulmasında emeği geçti.
1916’da Şura-yı Devlet azalığına, 1921’de Osmanlı devletinin resmi yayın organı olan Takvim-i Vekâyi gazetesi müdürlüğüne, 1922’de Divan-ı Hümayun Beylikçiliği’ne atandı. İstanbul Hükümeti yıkılınca Bab-ı Alî’deki görevi sona erdi.
1923’de Tarih-i Osmanî Encümeni azalığına seçildi, Mayıs 1924’de Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni’nin başına getirildi. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın başmemur unvanıyla başkanlığında tasnif başladı ve Mayıs 1926 senesine kadar devam etti. Bugün Osmanlı Arşivi’nde İbnülemin’in kendi adıyla zikredilen katalog 29 ciltten oluşur ve orijinal haliyle araştırmaya açıktır. Hazine-i Evrak 1927’de Başvekâlet Osmanlı Arşivi’ne devredilince Tasnif Heyeti lağvedilmiş, İbnülemin’in buradaki görevi de sona ermiştir. Tasnif Heyeti’nin lağvedildiği 1927’de İbnülemin, kurucularından olduğu İslam Eserleri Müzesi’nin Müdürlüğü’ne tayin edildi. 1935’de emekli oluncaya kadar bu görevde kaldı.
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, bu görevlerin yanı sıra Kütüphaneler Tasnif İşleri Müşavirliği ile İslam Ansiklopedisi Müşavirliklerinde de bulundu. 1939 sonunda Mısır Veliahdı Prens Mehmed Ali Tevfik’in daveti üzerine İstanbul’daki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne benzer bir kurumun düzenlenmesi ve sergilenecek eserlerin seçimi için Reîsülhattâtîn Kâmil Akdik ile birlikte Kahire’ye gitti. Bu görevi yerine getirerek 19 Şubat 1940’da İstanbul’a döndü.
Yaşamının son dönemlerinde Vefa’daki evi muhafazakâr fikir adamları ve şairler için bir tür meclis niteliğini kazandı; İbnülemin’in son devir Osmanlı erkân ve ricali hakkındaki olağanüstü geniş bilgisi ve kendine özgü fikirleri kendisinden genç kuşakları tarafından da takdir edildi.
1930’da “Son Asır Türk Şairleri” adlı eserini yayınladı. Bu eserde son dönem Osmanlı entelijensiyası hakkında zengin gözlem ve anekdotlara yer verdi.
1940-1953 arasında son 37 Osmanlı sadrazamının ayrıntılı terceme-i hallerini içeren 14 ciltlik “Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar” adlı eseri yayınlandı. Kullandığı ağdalı Osmanlıca nedeniyle eserlerinin etkisini ve yaygınlığını kısıtladı.
1953 yılında, hayatı boyunca topladığı kitap, yazı ve levha koleksiyonunu ve yirmi dosya kadar tutan vesikalarını İstanbul Üniversitesine bağışladı. Konağını ise İslami ilimlerde öğrenim görenleri barındıracak bir yurt olarak kendi adını taşıyan vakfa bağışladı.
1957’de İstanbul’da hayatını kaybeden İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi. (d. 17 Kasım 1870 – ö. 24 Mayıs 1957)
HİZMETLE GEÇEN BİR ÖMÜR
I. Dünya Savaşı yıllarında kültür hayatımız için önemli pek çok çalışma içinde bulunarak, vakıflara ait sanat eserlerini koruma amacıyla Süleymaniye Camii İmaret içinde Evkâf-ı İslâmiyye Müzesini kurmuştur (1914). Sanat faaliyetlerine de önem veren İbnülemin klasik sanatların canlanması için çalışmalar yapmış özellikle de hat sanatını yaşatma amacıyla Medresetü’l-hattâtîn’in kurulması yönünde adım atmıştır.
Hizmetlerinden dolayı kendisine üçüncü rütbeden Osmanlı nişanı verildi. Ayrıca kurduğu müzeyi gezen Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorları tarafından da yüksek rütbeden madalya ile ödüllendirildi. Yine Evkâf-ı Hümâyun Nezâreti’nin tarihi ve nâzırlarının hal tercümesine dair orijinal eserin ortaya çıkmasındaki başarısından dolayı kendisine İkinci rütbeden Mecîdî nişanı verildi.
Yaşadığı dönemin seçkin simaları arasında yer alan İbnülemin, özelikle de engin tecrübesi ve tarihî birikimiyle Osmanlı sadrazamları ve nâzırların görüş alma ihtiyacı duyduğu şahsiyetler arasında bulunmaktadır. Nitekim I. Dünya Savaşı sonrası barış müzakerelerinde antlaşma esaslarının belirlenmesi için kurulan olağanüstü komisyonda sadaret makamının temsilcisi olarak görev yapmıştır.
İbnülemin, savaş sonrasında Bâbıâli Müdevvenât-ı Kanûniye ve devletin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi müdürlüğü görevlerini üstlendi. 1922 yılında Bâbıâli’de en üst kademedeki vazifesi olan Dîvân-ı Hümâyun beylikçiliğine getirildi ise de Anadolu millî hareketine bağlanan Bâbıâli’nin lağvı ile bu görevi sona erdi. 33 yıllık hizmeti sonunda kendisine ve kardeşine cüzi bir mâzuliyet maaşı bağlandı. Bir ara arkadaşlarının vesilesi ile Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nde çalıştı ise de bu kurumda bütçe kısıtlanmasına gidilmesi üzerine işsiz kaldı.
Daha sonra M. Fuad Köprülü onun, Vesâik-i Târihiye Tasnif Heyeti başkanlığına getirilmesine yardımcı oldu. 1924-1927 yılları arasında bu görevde bulundu. 1923’te Târîh-i Osmânî Encümeni Üyeliği’ne 1925’te ise beşinci defa Evkâf-ı İslâmiyye Müzesi başkanlığına seçildi. 1927’de Türk ve İslâm Eserleri Müzesi müdürlüğüne tayin edildi. Bu görevinden 1935 yılında yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. Emekliliğini hemen takip eden yılda Prenses Hatice Abbas Halim’in Kahire’den itibaren eşliğinde hac farîzasını yerine getirdi.
İbnülemin, hayatının devam eden yıllarında kendini ilmî çalışmalara verdi. Yurt dışındaki ilmî kongrelere davet edildi ve çeşitli ilim cemiyetlerine üye oldu. Ancak o günün şartlarında çağrıldığı bazı uluslararası kongrelere maddî imkânsızlıklardan dolayı katılamadı.
Dönemim Maarif Vekili Hasan Ali Yücel İbnülemin’i Kütüphaneler Tasnif İşleri ilmî müşavirliğiyle onurlandırdı. Bu arada Mısır Veliahdı Prens Mehmed Ali Tevfik’in daveti üzerine İstanbul’daki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne benzer bir kurumun düzenlenmesi ve sergilenecek eserlerin seçimi için Reîsülhattâtîn Kâmil Akdik ile birlikte 29 Aralık 1939’da Kahire’ye gitti. Bu görevi yerine getirerek 19 Şubat 1940’da İstanbul’a döndü. Bundan sonra eski dostu Bağdatlı İsmail Paşa’nın basılmamış Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn adındaki Arapça biyografi kamusunu kontrol ederek birlikte yayıma hazırlamakta görev aldı.
Bu şekilde dolu dolu bir hayat geçiren İbnülemin şahsi kütüphanesi ve konağındaki kıymetli eserleri daha kendisi hayatta iken İstanbul Üniversitesi’ne, konağını ise İslâmî ilimlerde öğrenim görenleri barındıracak bir yurt olarak kullanılmak şartıyla İbnülemin Mahmud Kemal İnal Vakfı’na bağışladı.
Seksen altı yıllık bir ömrü öğrenmek, araştırmak, yazmak ve memlekete hizmet vermekle geçiren İbnülemin 24 Mayıs 1957’de dünyaya veda etti. Cenazesi 27 Mayıs 1957 günü yakın aile fertlerinin de yattığı Merkez Efendi Kabristanı’na defnedildi.
YAYIN HAYATINA BAŞLANGICI
Dönemin geleneğine uygun şekilde yazım hayatına şiir yoluyla girmiştir. Mehmed Âkif ile birlikte erken yaşlarda ilk nazım denemelerine başladı ve eski şiir usulünü izledi. Çoğunlukla gazel tarzında manzumeler meydana getirerek, hece vezniyle de yazdığı eserler de oluşturmuştur. Hersekli Ârif Hikmet gibi üstatları kendine örnek alarak dönemin meşhurlarının şiirlerine nazîreler yazmış, şiirlerinde “Nâlânî” mahlasını kullanmıştır.
Onun manzum eserleri arasında na’tlarının özel bir yeri vardır. Efendimize karşı duyduğu sevgi ve saygının en güzel göstergeleri olan na’tlarının büyük bir kısmı Hüseyin Sadettin Kaynak, Hüseyin Kâzım Uz ve Hâfız İsmail Nisfet gibi devrin büyük sanatçıları tarafından bestelenmiştir. Şiirlerinin elinde kalanlarını Mevzun Sözler adı altında bir araya getirmişse de bastıramamıştır. Ayrıca onun tasavvufî nitelik taşıyan bir kıtasına Feyzü’l-Kemâl, bir na’tına da Mir’âtü’l-Kemâl adıyla Hüseyin Vassâf tarafından birer şerh yazılmıştır.
İbnülemin’nin basın hayatına girişi gazete yazıları ile gerçekleşmiştir. İlk matbu yazısı “Ömr-i Beşer” adlı Tarîk gazetesindeki makalesidir (7 Receb 1307/27 Şubat 1890). Bu makale ile başlayan gazete yazıları daha sonra devrin önemli basın organlarında devam etmiştir. Tarîk’in yanında Tercümân-ı Hakîkat, Mürüvvet gibi gazetelerde de makaleleri yayımlanmıştır.
Yazılarında sosyal içerikli konulara ağırlık veren ve bir çalışma ahlâkını temellendirme amacıyla çeşitli makaleler kaleme alan İbnülemin bu yazılarını Sa’y-i Beşer adıyla bir araya getirmişse de bastıramamıştır.
İstanbul’daki gazetelerin yanında Selanik’teki yayın organlarına da yazılar göndermiştir. Asır gazetesi ve edebî nitelikteki Mütâlaa dergisi bunlar arasındadır. Bunun yanında Mehmed Âkif gibi arkadaşlarıyla beraber idaresini ele aldığı Resimli Gazete’de de makaleler yazmıştır. Eserlerinde sürükleyici ve başarılı bir anlatım üslubuna sahip olan İbnülemin’nin ilk roman eseri de Sabîh Târihe Müstenid Hikâye(Selânik 1316) adını taşır.
ESERLERİ
Daha sonraki çalışmalarında ise hissî konular üzerinde yoğunlaşmış, okuyucuda derin tesirler bırakacak roman ve hikâyeler yazmıştır.
Menafiüssavm
Ahlâk
Ravzatül-Kemal
Hülâsa-i Ziraat
Hülâsa-i Ticaret
Bir Yetimin Sergüzesti
Rahşan (Hikâye)
Sabih (Hikâye)
Yetîm-i Alîl
Kemalü’l-İsmet
Kemalü’l-Hikme
Kâmil Pasa’nin Sadareti ve Konak Meselesi
Tuhfetül Hattatîn Mukaddimesi
Menâkib-i Hünerveran Mukaddimesi
Divan-i Hikmet Mukaddimesi
Divan-i Gaalib Mukaddimesi
Divan-i Yahya Mukaddimesi
Tarihçe-i Evkaf ve Teracüm-i Ahval-i Nuzzar
Son Asır Türk Şairleri
Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar (Kemalü’s-Sudur)
Son Hattatlar (Kemalü’l-Hattatîn)
Hoş Sadâ
Bu eserler dönemin gazetelerinde tefrika şeklinde yayımlanmıştır. Saf Türkçe ile yazdığı “Türkçe: Köy ve Köylüler” (Resimli Gazete nr. 50, 10 Safer 1316/30 Haziran 1898, s. 1055-1057) adlı romantik bir deneme ile roman ve hikâye alanındaki çalışmalarına veda etmiştir.
VASİYETNÂMESİ
Ellhamdülilâh, aklen ve bedenen kemâli âfiyette olduğum halde, Medenî Kanunun ahkâmına tevfikân, hiçbir kimseden korkmadan ve hiçbir kimsenin cebrine tâbi olmadan son arzularım mezkûr kanunun 478’inci maddesi mücübince, İstanbul’da Mercan Mahallesinde, Mühürdar Emin Paşa Sokağı’ndaki konağımda, 1955 Haziran’ının 23’üncü günü kendi elimle yazıyorum. Kendime kimseyi mirasçı nasbetmeyerek, tasarruf nisâbına taalluk eden hakkımı tamamen muhafaza ediyorum. Esasen mahfuz hisseli mirasçım bulunmadığından, kanunen haiz olduğum mutlak selâhiyete binâen terekemin tamamı üzerinde tasarruf ederek, metrûkâtım bervechi âti umuru hayriyeye tahsis ve arzularımı ve vasiyetlerimi bu vesikada tâdât ve iştira ediyorum.
Müstakîlen mâliki bulunduğum İstanbul’da Mercan’da Mühürdar Emin Paşa Sokağı’ndaki yeni: 13 ve eski: 8 numaralı konağın ve müştemilâtını (Teferruat kabilinden olan ve olmayan mallar hariç) aşağıda gösterilen maksada ve gayeye tespit ettiğim kayıd ve şartlar dairesinde tahsis ederek (İbn’ül-Emin Mahmut Kemal Tesisi) adıyla hükm-i şahsiyeti haiz, Medeni Kanunun 437. maddesinin bahşetmiş olduğu selâhiyete müstenid ölüme bağlı tasarruf yoluyla yani ölümden sonra muzaf olarak vasiyet suretiyle vakfettim. Şöyle ki:
Vakfettiğim bahsi geçen bina, daima “İbn’ül-Emin Mahmut Kemal Yurdu” namıyla yâdolunmak ve halihazırıyla mamur olarak muhafaza edilmek şartıyla, halen İstanbul’da hal-i faaliyette bulunan İmam Hatip Mektebi’nin tesisindeki gayeye ve maksada tahsis olunmuştur. Bu mektepte okuyacak talebe ile, İstanbul’daki Üniversitelerde Din-i İslâm’ın ferâizine itina ve riayet ile, iftihar eden mütedeyyin ve müstehak talebe için bina, yurd olarak kullanılacaktır.