ABD, öldürülen 500 bin Türk için ne düşünüyor?
PROF. DR. KEMAL ÇİÇEK 20 Mart 2007
Ermeni propagandasıyla 'masum Ermenilerin barbar Türkler tarafından katledildiği' şeklindeki masal, oy avcısı temsilcilere kabul ettirilmiştir. Bu tanıklık ifadelerinde doğruluk payı bile olsa, tarafsız bir ülke, karşı tarafın tanıklarını da dinlerdi. Ermeniler de 1914-20 arasında 500 bin kadar Türk öldürmüşlerdir. Amiral Mark L. Bristol, Ermeni propagandalarının hayal mahsulü olduğunu görmüş ve Süryani ve Ermenilerin Rusya saflarına katıldıklarını ve Müslüman nüfusu "yaşayan tek bir canlı hatta köpek, kedi bile kalmamak" üzere imha ettiklerini yazmıştır...
1913-1916 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu nezdinde ABD büyükelçisi olan Henry Morgenthau, aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefiklerinin de yer aldığı çeşitli ülkelerin resmi görevlilerinin Ermeni soykırımına ilişkin protestolarını organize etti ve başını çekti.
Morgenthau'nun kitabını soykırım iddialarını desteklemek için kullanmak bilimsel açıdan kınanacak bir durumdur. Heath Lowry, Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü'nün Perde Arkası adlı kitabında, büyükelçinin iki Ermeni tercümanının raporları nasıl tahrif ettiklerini delilleriyle göstermiştir. Ayrıca Morgenthau Anadolu'ya ayak basmış bile değildir ve kendisi fazlasıyla Ermenilerin davasına angaje olmuş bir kişidir. Kendisinden sonra İstanbul'da görev yapan Amiral Bristol raporlarında Morgenthau'yu taraf olmakla ve katliam haberlerini abartılı olarak bildirmekle suçlamıştır.
Büyükelçi Morgenthau, ABD Dışişleri Bakanlığı'na Osmanlı İmparatorluğu hükümetinin politikasını "bir ırkın imha kampanyası" olarak açıkladı ve kendisine 16 Temmuz 1915'te Dışişleri Bakanı Robert Lansing tarafından "Bakanlık, Ermeni zulmünü durdurmak için (yürüttüğünüz)... prosedürünüzü onaylıyor" şeklinde bir talimat verildi.
Morgenthau'nun raporunda geçen bu ifadeler onun tercümanları Arshag Schmavonian ve sekreteri Hagop Andonian'ın marifetidir. Morgenthau'nun raporunu yazdığı günlerde henüz pek çok ilde sevk ve iskân faaliyeti ya başlamamış ya da birkaç hafta önce başlamıştır. Unutulmamalıdır ki Erzurum dışında pek çok doğu vilayetinden sevk 1 Temmuz sonrasında başlamıştır. Harput'tan sevkıyat 4 Temmuz'da, Elazığ'dan 1 Temmuz'da, Trabzon'dan 1 Temmuz'da ve Yozgat'tan 18 Temmuz'da başlamıştır. Demek ki Morgenthau'nun raporunu kaleme aldığı günler, yaşananları "bir ırkın imha kampanyası" olarak betimlemek için çok erkendir.
ABD, Ermeni propagandasına alet mi olacak?
9 Şubat 1916'da Kongre'nin hem Senato hem Temsilciler Meclisi'nde kabul edilen 12 sayılı kararında, ABD başkanından, "bu ülkenin vatandaşlarının, o tarihlerde açlık, hastalık ve tarifsiz acılarla boğuşan Ermenilerin refahı için toplanmakta olan fonlara katkıda bulunarak onlara olan sempatilerini ifade edebilecekleri bir gün ayırmasının" önerilmesi kararlaştırıldı.
Dışişleri Bakanı Lansing, Başkan Wilson'a gönderdiği 21 Kasım 1916 tarihli yazıda, Ermeni tehcirinin aslında Ermenilerin ihanetinden dolayı yapıldığını savunmuştur. Önerge ise Amerika'nın kamplardakilere yardım faaliyetine katkıda bulunmaya yöneliktir. Dolayısıyla önergenin Ermenilerin iddia ettiği gibi bir amaçla hazırlanmadığı açıktır. Ayrıca o tarihlerde Müslüman köylünün de aynı şartlardan muzdarip olduğu unutulmamalıdır. Müslüman kayıpları da (çoğu açlık ve salgın sebebiyle) 2 milyondur. Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler kitabında hastane kayıtlarına göre aynı sebeplerle, ordunun bile kaybının 401.859 kişi olduğunu belgelemiştir.
Başkan Woodrow, bir Kongre kararıyla, Amerikan halkının evlatları sayılan 132.000 öksüz ve yetim dahil, Ermeni soykırımından kurtulanlara yardım temelinde 1915-1930 arasında $116.000.000'lık bir tutara ulaşan ve "Yakındoğu Fonu" olarak bilinen derneğin oluşturulmasını onayladı ve teşvik etti.
Öncelikle bu dernek, "Ermeni ve Süryanilere Yardım Komitesi" adıyla kurulmuş ve Morgenthau kuruluşunda önemli bir rol üstlenmiştir. Komitenin taşradaki üyeleri misyonerler ve özellikle konsoloslardır. Örneğin Halep koordinatörü, konsolos Jackson'dır. Bu komite, 1919 yılında aynı amaçla kurulan diğer fonları bir çatı altında toplayarak NER "Yakın Doğu Fonu" adını almıştır. Bu tasarıda vurgulanmayan husus, yardım kuruluşlarının Osmanlı hükümetinin destek, teşvik ve izniyle Ermeni ve diğer vatandaşlara yardım götürdükleridir. Savaşın başlangıcında Osmanlı Devleti yabancı kuruluşlarının Ermenilere yardım etmelerine, "tehcire karşı direnişin cesaretlendirilebileceği" ve mültecilerin her türlü ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanacağı gerekçeleriyle karşı çıkmıştır. Ancak devletin maddi olanaklarının yetersiz kalması üzerine yabancılara izin verilmiştir.
359 sayılı, 13 Mayıs 1920 tarihli Senato önergesi, "Senato Dış İlişkiler Komitesi'nin alt komitesi tarafından yürütülen oturumlarda alınan tanık ifadelerinin rapor edilen katliamların ve Ermeni halkının çektiği diğer mezalimlerin doğru olduğunu açıkça doğruladığını" ifade ediyordu.
Ermeni propagandasıyla "masum Ermenilerin barbar Türkler tarafından katledildiği" şeklindeki masal, oy avcısı temsilcilere kabul ettirilmiştir. Kaldı ki bu tanıklık ifadelerinde doğruluk payı bile olsa, tarafsız bir ülke, karşı tarafın tanıklarını da dinlerdi. Nitekim Ermeniler de Doğu Anadolu'da 1914-20 arasında 500 bin kadar Türk ve Müslüman öldürmüşlerdir. Amiral Mark L. Bristol, Türkiye'de görev yaptığı sırada Ermeni propagandalarının hayal mahsulü olduğunu görmüş ve 12 Mart 1926 tarihinde yazdığı bir raporda, Süryani ve Ermenilerin Rusya saflarına katıldıklarını ve bölgedeki Müslüman nüfusu "yaşayan tek bir canlı hatta köpek, kedi, tavuk bile kalmamak" üzere imha ettiklerini yazmıştır. (NARA 767.90g15)
Önerge, General James Harbord tarafından yönetilen Ermenistan Amerikan Askerî Misyonu Senatosu'na gönderilen ve "tecavüz, ihlal, işkence ve ölüm yüz güzel Ermeni vadisinde unutulmayacak hatıralar bırakmıştır ve o yörede gezenler bütün devirlerin bu en muazzam cürümünün delillerinden kendilerini pek uzak tutamazlar" diye yazan 13 Nisan 1920 tarihli raporun ardından geldi.
General Harbord görevi sırasında gittiği Doğu Anadolu'da Ermeni yanlısı bir kişi olmasına rağmen Müslüman köylülerden, Andranik'in yaptığı mezalimleri duyduğunda çok etkilenmiş ve raporunda bunları da yazmıştır. "Ermenistan'ın mandasını üstlenecek devlet, aynı zamanda, Anadolu, Rumeli, İstanbul ve Kafkasya'nın da mandasını üzerine almalıdır" şeklinde rapor hazırlayarak Kongre'nin salt Ermenistan'ın mandasını üzerine alma yönündeki görüşünün değişmesinde rol oynamıştır.
ABD Holokost Anma Müzesi'nde de gösterildiği gibi, Adolf Hitler, komutanlarına 1939'da Polonya'ya saldırı emri verdiğinde kendisine yöneltilen eleştirileri "Bugün Ermeni soykırımını kim hatırlıyor?" diyerek bertaraf etmiş ve Yahudi soykırımının önünü açmıştı.
Bu sözün bir sahte alıntı olduğu artık ispatlanmıştır. Nuremberg Alman askerî kayıtları arasında Hitler'in 22 Ağustos 1939 günü ordu komutanlarına yaptığı konuşmanın iki versiyonunu vardır. (US-29/786 PS ve US-30/1014 PS) Her iki belgede de bu alıntı yoktur.
Soykırım sözcüğünü 1944 yılında ilk olarak kullanan Raphael Lemkin, BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi'nin ilk savunucularındandı. Lemkin, Ermeni meselesini 20. yüzyıla ait kesin bir soykırım örneği olarak tanımlıyordu.
Lemkin'in bu suçu tanımlarken "Hitler'in Yahudilere ve Türklerin Ermenilere yaptıkları gibi ... bütün milli, ırkî veya dinî grupların sistematik imhası" ibaresini kullanması günümüzde hiçbir şey ifade etmemektedir. Çünkü Lemkin bir tarihçi değildir ve tanımını, sahip olduğu bilgiler doğrultusunda yapmaktadır. Lemkin'in döneminde Ermeni tehciri hakkında bilgi ve belge çok azdı.
Temsilciler Meclisi'nin derdi oy avcılığı
Soykırımla ilgili ilk karar BM tarafından Lemkin'in önerisi üzerine 11 Aralık 1946'da benimsendi. BM Genel Kurul kararı (96) ve BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi, BM'nin mevcut hükümlerini yasalaştırarak benzer suçları önleme ve cezalandırma amacıyla Ermeni soykırımını bir suç olarak tanımladı..
Bu iddia asılsızdır. "Ermeni soykırımı" BM tarafından asla kabul edilmemiştir. Bilakis 1985'te toplanan Alt Komite soykırım iddialarına karşı ortaya konulan deliller ışığında raporu reddetmiş ve "not" etmekle yetinmiştir.
1948 yılında BM Savaş Suçları Komisyonu Ermeni soykırımı hakkında 'insanlığa karşı suçlar terimini kesin olarak karşılayan fiillerden biridir' tanımıyla Nuremberg Mahkemeleri için bir öncül olarak kullandı.
Bu madde, yanlış bir yoruma dayanmaktadır. Nuremberg Mahkemeleri'nde sanıklar insanlığa karşı işlenen suçlardan ceza almışlardır. Zaten aksi de mümkün değildir; çünkü soykırım sözleşmesinin kabul tarihi 1951 yılıdır.
Komisyon, "Sevr Barış Antlaşması'nın 230. maddesinin hükümlerinin, 1915'teki İttifak Devletleri beyannamesiyle uyum içinde ... Türk topraklarında Ermeni veya Rum asıllı Türk vatandaşlarına karşı işlenmiş suçları" kapsadığını belirtiyordu. Bu nedenle, bu madde, Tokyo ve Nuremberg sözleşmelerinin 6c ve 5c maddelerine göre "insanlığa karşı suçlar" kategorilerinden birine örnek teşkil etmektedir.
Nuremberg Mahkemeleri, II. Dünya Savaşı sırasında işlenen suçlar için mağlup hükümetleri cezalandırmak üzere kurulmuştur. Burada açılan davalar "soykırım davaları" değildir. Dolayısıyla Nuremberg ve Tokyo sözleşmelerinin 6c ve 5c maddesi Ermeni tezleri açısından asla emsal oluşturamaz.
8 Nisan 1975'te kabul edilen Temsilciler Meclisi kararı (148) ile "Bu yılın 24 Nisan'ı 'insanların insanlara insanlık dışı davranışının hatırlanmasının ulusal günü' olarak düzenlenmiştir. ABD başkanı bugünün tüm soykırım kurbanlarını, Özellikle de Ermenilerin hatırlanması için Amerikan vatandaşlarını çağırmaya yetkili kılınmış ve bu çağrıda bulunması kendisinden istenmiştir" denmiştir.
Ne yazık ki bu karar gereği ABD başkanları I. Dünya Savaşı'nda çeşitli sebeplerle ölen Osmanlı vatandaşlarını etnik ve dinî bakımdan ayrıma tutmakta ve sadece Ermeni ölüler için anma mesajı yayınlamaktadırlar. Ölüleri dinleri ve etnik kökenlerine ayırmak suretiyle siyasi malzeme yapmak, uygar insanlara ve ülkelere yakışmasa gerektir.
Başkan Ronald Reagan 22 Nisan 1981 tarihli 4838 No'lu kamuoyu açıklamasında kısmen, "Ermeni soykırımı, Kamboçya soykırımı ve Yahudi soykırımından çıkarılan derslerin asla unutulmaması gerektiğini" belirtti.
Ronald Reagan'ın konuşma yazarının Kenneth L. Khachigian olduğu göz önüne alınırsa bu açıklamanın sebebi anlaşılır.
10 Eylül 1984'te kabul edilen Temsilciler Meclisi kararı (247) ile "Bu yılın 24 Nisan'ı 'insanların insanlara insanlık dışı davranışının hatırlanmasının ulusal günü' olarak düzenlenmiştir. ABD başkanı bugünün tüm soykırım kurbanlarını, özellikle de 1,5 milyon Ermeni'nin hatırlanması için Amerikan vatandaşlarını çağırmaya yetkili kılınmış ve bu çağrıda bulunması kendisinden istenmiştir" denmiştir.
Bu kararlara rağmen ABD başkanları 24 Nisan'ı "Ermeni soykırım günü" olarak kabul etmeyi reddetmişlerdir. Temsilciler Meclisi'nin kararı siyasi olup, gerekçelerinin gerçekliği çok az imza sahibini ilgilendirmiştir.
1985 yılı Ağustos ayında, ABD Ayrımcılığı Önleme ve Azınlıkları Koruma Alt Komisyonu 14/1 oyla, "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sorunu" adlı bir çalışma raporunu kabul etti. Bu raporda "Nazi sapkınlığı 20. yüzyıldaki tek soykırım olayı değildir. Diğer örnekler arasında "1915-1916'da Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermenileri katliamı" gösterilebilecek örnekler arasına girebilir, deniyordu.
Tasarının en ciddi yalanı belki de budur. Söz konusu Mr. Whitaker raporu alt komitede kabul edilmemiştir. Tam tersine komisyon raporu teslim almayı "received" "alındı" sözcüğünü taslaktan silerek (Dosya E/CN.4/1986/5-E/CN.4/Sub.2/1985/57; Para.57) reddetmiş, bunun yerine "not alındı" şeklinde özel rapora (E/CN.4/1986/5 E/CN.4/Sub.2/1985/57 sayfa 99. para 1) koymuştur. Hukuken ikisi tamamen farklıdır.
Bu raporda "Birtakım tanık ve bağımsız otoritelerin söylediklerine göre Ermeni nüfusunun muhtemelen yarısından fazlasını teşkil eden 1 milyon kişi öldürülmüş ya da ölümcül koşullarda tehcir edilmiştir" deniyordu. Bu durumu, ABD, Almanya ve İngiltere arşivlerindeki ve Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefiki Almanya'nın o dönemki diplomatları da dahil raporları doğrulamaktadır.
Mr. Whitaker'in raporu Ermeni tarihçilerin görüşleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu yüzden, alt komite toplantısında ABD temsilcisi Mr. Carey "bütün mevcut kaynaklar dikkate alınmamış ve soykırım sorunu titiz bir şekilde derinlemesine incelenmemiştir" görüşünü savunmuştur. Fransa temsilcisi Mr. Joinet ise "Mr. Whitaker'in raporu hakkındaki tartışma aslında tarih hakkında bir tartışmadır" demiştir.
ABD Soykırımı Anma Konseyi (bağımsız bir federal teşekkül) oybirliğiyle 30 Nisan 1981'de kendi müzelerinde Ermeni soykırımına yer vermeyi kararlaştırdı ve o günden beri de yer vermektedir.
Müze yetkililerinin Ermeni propagandası sonucu aldığı bu karar "soykırım tezini" güçlendiren bir karar olarak değerlendirilemez.
ABD Columbia Bölgesi Temyiz Mahkemesi'nce 1993'te ortaya konan, Ermeni soykırımıyla ilgili eldeki dokümanların muğlak olduğuna ilişkin iddia ABD'nin uzun dönem politikasına uymayacağı gerekçesiyle geri çekildi.
Türk tarafının görüşleri alınmadan alınan her karar gibi bu kararın da bağlayıcılığı yoktur. Bu ve benzeri kararlar, Ermeni tarihçilerin ortaya koyduğu veriler ışığında alınmaktadır.
5 Haziran 1996'da Temsilciler Meclisi yabancı yardımlar ve uluslararası dış ticaretle ilgili 3540 kanunda değişiklik yaparak, Türkiye hükümetinin Ermeni soykırımını tanıyıp kurbanlarını onurlandırıncaya kadar Türkiye'ye yapılan yardımlarda 3 milyon dolarlık bir kesinti yapılması kararlaştırıldı.
Bu karar, Ermeni lobisi sayesinde alınmıştır. Yaptırımı da yoktur. Zaten Türkiye de soykırımı tanıma şartı getiren hiçbir yardımı kabul etmeyeceğini deklare etmiştir.