S400'lerden sonra sıra Suriye kuzeyinde mi?
Cahit Armağan DİLEK 01 Ocak 1970
Bir önceki yazımızda S-400'lerin teslimat sürecinin başlamasıyla S-400 ve F-35 krizinde yeni bir safhaya geçildiğini belirtmiş, S-400'lerin tam aktivasyonuyla Türkiye'nin F-35 projesinden çıkarılmasının tamamlanması için geçecek 9-10 aylık zamanın da bir pazarlık süreci olacağını, her iki projede de geri adımları atılma olasılığını dile getirmiştik.
S-400'lerin planlanandan çok önce teslimatının başlatılmasıyla Erdoğan yönetiminin ABD'ye daha doğrusu Trump'a karşı pazarlık kozunu yükseltmeyi hesapladığı anlaşılıyor. ABD medyasında bu konu tartışılıyor. Trump'ın özellikle PKK/PYD ve Patriot/S400 konularında suçu Obama dönemine yıkarak iyi polis rolünü oynadığını görmezsek ABD'de dönen dolapları da anlayamayız.
Nitekim Türkiye'nin F-35 projesine katılımının askıya alınmak zorunda kalındığı açıklayan Trump iyi polis rolü gereği CAATSA yaptırımları konusunda da isteksizmiş algısı yaratan bir tavır sergiliyor. 23 Temmuz'da Kongrenin önde gelen senatörlerini Türkiye'ye yaptırım konusunu görüşmek için davet etti. Kongrenin Cumhuriyetçi ve Demokrat üyelerinin Türkiye'ye yaptırım konusunda tam mutabakat içinde oldukları biliniyor. Öyle ki bu konuda daha önce alınmış beş karardan sonra yeni bir karar tasarısı daha Kongre'ye sunuldu.
Anlaşılan o ki Trump Kongre üyeleriyle görüşerek Türkiye'ye elimden geleni yaptım, Kongre'yi ikna edemedim deme hazırlığında. Aslında Trump CAATSA yaptırımlarını uygulamaktan kaçınamayacağını çok iyi biliyor. Çünkü Türkiye'ye yaptırım uygulanmasını da içeren yasaları bizzat kendisi de imzalamış ve yürürlüğe girmişti.
S-400lerin teslimat sürecinin başlamasıyla birlikte Suriye kuzeyi de yeniden gündemde. ABD ile Türkiye arasında bir kriz noktası olan Suriye kuzeyinde iki ülke arasında yeniden alevlenecek krize yol açabilecek gelişmeler yaşanıyor.
Türkiye'nin S-400'lerin teslimatının hemen öncesinde Fırat doğusunda Suriye sınırındaki askeri yığınağını artırmaya başladı. Buna karşın ABD destekli SDG/YPG'de sınır hattında ve yakın bölgelerde terörist yığınağı yamaya, mevzilerini güçlendirmeye, tüneller kazmaya, sivillere boşalttırdıkları evleri askeri noktalara dönüştürmeye başladıkları görülüyor. ABD'nin de sınıra yakın noktalara askeri malzeme sevkiyatı yaptı, sınır hattında TSKnın hareketlerini İHA'larla sürekli takibe aldığı biliniyor.
Türkiye'nin Suriye kuzeyinde muhtemel bir operasyona yönelik artan hareketliliğine karşı Çarşamba günü Pentagon'dan sert bir açıklama geldi. Türk medyasında çok yer bulmayan açıklamada Suriye kuzeyinde ABD askerlerinin bulunduğu hatırlatılıp ABD müttefiki Kürt (!) güçlere karşı yapılacak tek taraflı bir operasyonun ölümcül sonuçları olacağı uyarısı yapılıyor. Böyle bir hareketin kabul edilemez olduğu vurgulanıyor.
Ve işin ilginç tarafı ABD tarafı Türkiye'nin bu hazırlıklarla S400 bağlamındaki gelişmeler bağlamında uygulanacak ABD yaptırımlarına karşı elini yani pazarlık marjını yükseltmeyi hedeflediğini düşünüyor.
Önceki gün iki ülkenin Dışişleri Bakanlarının telefon görüşmesinden sonra Türk medyasında S-400 konusunun görüldüğü öne çıkarılsa da ABD tarafının yaptığı açıklamada Suriye kuzeyindeki duruma ilişkin sert bir ifade var. Buna göre diyor ki "PYD'ye karşı koruma yükümlüğümüz var ve Türkiye'nin Suriye kuzeyinde operasyon yapmasına göz yummayız. Ama Türkiye'nin sınır güvenliği konusundaki kaygılarını da gidereceğiz."
Çavuşoğlu görüşmede Pompeo'nun bu ifadesine ne yanıt verdi bilmiyoruz. Ama buna karşı Türk tarafından gelen bir açıklama henüz yok. Kamuoyunda ABD'ye karşı dik durulduğu algısının yaratıldığı bir ortamda eğer bu dik duruş gerçekse verilecek yanıt 45. yılını kutladığımız Kıbrıs Barış Harekatı öncesi ABD tarafının 6. Filo ile Türk harekatını engelleriz diyen ABD'ye verilen "önümüze çıkanları ezer geçeriz"den farklı olmamalıydı.
İşte böyle bu ortamda ABD'nin Suriye temsilcisi Jeffrey bugün Türkiye'de. Suriye kuzeyinde güvenli bölge konularını görüşecek. Jeffrey'nin gelmeden önce yaptığı açıklamalar Pentagon ve Pompeo'nun açıklamalarından farklı değil. Türkiye'ye dayatılan güvenli bölge sınır hattının güvenliğinin sağlanmasında Suriye tarafında Türkiye'ye yakın Kürt ve Arap grupları yerleştirmek yani TSK ile YPG arasında ateşkes hattı teşkil etmek. Bunun güneyinde PKKİstan oluşu devam edecek, Türkiye de buna ses çıkarmayacak. Bu kabul edilemez!
ABD tarafı Erdoğan yönetiminin blöfünü görmüş gözüküyor. Türk hükümetinin sadece S-400 ve F-35 bağlamında değil ihtiyacı olduğu dış ekonomik desteğin sağlanması, Halkbank-Zarrab vs konularında da pazarlık yaptığını düşünüyor. Bu nedenle Jefrrey ile görüşmelerden Türkiye lehine birşeyler çıkması pek mümkün gözükmüyor.
S-400 teslimatının erkene alınmasının ve Suriye konusunda gelişmelerin 23 Haziran İstanbul seçimleri sonrasında hızlandığı, kaybedilen seçim sonrasında AKP içinde bölünmenin hızlandığı Babacan ve Davutoğlu'nun parti kurma girişiminin ete kemiğe bürünmeye başlamasıyla ilgili olduğu söyleniyor.
Bütün bunlar iç politika odaklı dış politika yaklaşımının bedelini tüm Türkiye'ye yansıtıyor. Bedeli iktidarlar değil Türkiye ödüyor.