EBÛ MANSÛR el-EYYÛBÎ
Yunus Şevki Yavuz 01 Ocak 1970
İbn Ebû Eyyûb diye de bilinir. Hayatı ve ilmî faaliyetleri hakkında fazla bilgi yoktur. Muhtemelen IV. (X.) yüzyılın ortalarından sonra Nîşâbur’da doğdu. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. İbn Fûrek’in öğrencisi oldu ve İslâm ilimlerini ondan öğrenerek tahsilini bitirdi. Üstün zekâsı ve gayreti yanında takvâsı ile de hocasının takdirini kazandı ve büyük kızıyla evlendi. Bu evlilikten, kaynaklarda yanlışlıkla İbn Fûrek’e atfedilen en-Nizâmî fî usûli’d-dîn adlı eserin müellifi olan Ebû Bekir el-Fûrekî (Yavuz, s. 90) dünyaya geldi. Hayatını öğrenci yetiştirmek ve eser yazmakla geçiren Ebû Mansûr, Zilhicce 421’de (Aralık 1030) Nîşâbur’da vefat etti ve Şâhinter Kabristanı’na defnedildi.
İnkârcılara karşı kuvvetli deliller getirerek İslâm akaidini savunduğu için Ebû Mansûr’a “hüccetü’d-din” unvanı verilmiştir. Hitabeti etkileyici olduğu kadar eserlerindeki üslûbun da ilgi çekici olduğu rivayet edilir. Muhakeme gücünde çağdaşı olan Eş‘arîler’den üstündü. Usul ilminde hocası İbn Fûrek’in metodunu benimseyip geliştirdi. Çok sayıdaki eserinin değişik medreselerde okutulduğu nakledilirse de ikisi dışında kaynaklarda bunların adları ve muhtevaları hakkında bilgi bulunamamıştır. Kendisinden “üstat” olarak bahseden Ebû Bekir el-Beyhaki, onun tavsiyesi üzerine yazdığı el-Esmâ? ve’s-sıfât adlı eserinde bazı görüşlerini nakletmiştir. Ebü’l-Muîn en-Nesefî, ondan “ehl-i hadîsin kelâmcılarından sâlih bir kişi” diye söz ederek iman konusuna ilişkin bir görüşünü yazmış, Ebû Bekir el-Fûrekî de eserinde bir iki yerde görüşlerine temas etmiştir. Bu kaynaklarda yer alan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Ebû Mansûr el-Eyyûbî’ye göre aklî delilleri bilmeden sadece naklî delillere dayanarak inanan kişinin (mukallid) imanı geçerlidir ve aklî delilleri bilmediği için de günahkâr değildir. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de zâtını tanıtırken kendisinin “müminlerin dostu” olduğunu ifade etmiş, yaratıklardan söz ederken de onların cisim olduğuna dikkat çekmiştir (el-Bakara 2/257; el-Münâfikun 63/4). Bu da Allah’ın maddî bir varlık olmadığının delillerindendir. Arşa istivâ etmek “istilâ” mânasında değil “mutlak galip gelmek” anlamındadır. Çünkü istilâ, mutlak ve eksiksiz bir üstünlük anlamı taşımamaktadır. “Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı” anlamındaki hadis, Âdem’in dünyaya gönderilirken cennetteki şeklinin değiştirilmediğini ifade eder. Bir başka söyleyişle hadiste geçen “şekil” (sûret) Allah’la değil Hz. Âdem’le ilgilidir. Zira şekil bir şekil vericiyi gerektirdiğinden Allah’ın şekilli olması imkânsızdır. Beyhaki’nin bir rivayetinden anlaşıldığına göre Ebû Mansûr, Kur’an’ın i‘câzını sarfe* nazariyesiyle açıklayanların görüşüne temayül göstermiştir.
Eserleri. Kaynaklarda Ebû Mansûr el-Eyyûbî’nin iki eseri zikredilmektedir. 1. Telhîsü’d-delâ?il. Ebü’l-Muzaffer el-İsferâyînî, mülhidleri reddeden başka bir kitap olmasa bile bu eserin kendi konusunda tek başına yeterli sayılabilecek nitelikte olduğunu belirtir (et-Tebsîr, s. 194). 2. el-Mukni?. Ebü’l-Muîn en-Nesefî, adını kaydetmediği başka bir Eş‘arî âliminin bolca iktibaslar yaptığını söylediği (Tebsıratü’l-edille, s. 333) bu eserin Eş‘ariyye akaidini ihtiva ettiği ve Mâtürîdîler’e yönelik tenkitlere de yer verdiği anlaşılmaktadır.