NÛREDDİN CERRÂHÎ
Mehmet Cemal Öztürk 01 Ocak 1970
İstanbul’da Cerrahpaşa Camii’nin karşısındaki Yağcızâde Konağı’nda dünyaya geldi. Doğum tarihi 1071 (1660-61) veya 1083 (1672) olarak kaydedilmektedir. Babası, IV. Mehmed döneminde sarayda mîrâhurluk görevinde bulunan Abdullah Ağa’dır. Nûreddin Cerrâhî öğrenimine Cerrahpaşa Sıbyan Mektebi’nde başladı, ayrıca hocası Yûsuf Efendi’den hüsn-i hat dersleri aldı. Süleymaniye Medresesi’ndeki tahsili esnasında daha sonra şeyhülislâm olan Yenişehirli Abdullah Efendi’nin öğrencisi oldu. Bu yıllarda tanıştığı şair Nâbî’den edebî konularda istifade etti. 1101 (1689) veya 1108 (1696) yılında Mısır (Kahire) mevleviyetine tayin edildi (Hüseyin Vassâf, V, 43; İbrahim Fahreddin, I, 2). Devlet ricâlinden olan dayısı Hacı Hüseyin Efendi’ye veda ziyareti için Üsküdar Toygartepe’deki konağına gittiğinde dayısı onu konağın karşısındaki Selâmi Ali Efendi Tekkesi’ne götürdü. Tekkenin postnişini, Köstendil’de bir süre müftülük yapmış olan Halvetî-Ramazânî şeyhi Köstendilli Alâeddin Ali Efendi idi. İcra edilen âyin sırasında vecde gelen Nûreddin, şeyh efendinin gösterdiği sıcak ilgiden de etkilenerek hemen orada kendisine intisap etti ve Kahire’ye gitmekten vazgeçti.
Yedi sene boyunca, ikamet ettiği Cerrahpaşa’dan Üsküdar’a geçip şeyhinin tekkesine devam eden ve zaman zaman onun izniyle halvete giren Nûreddin Cerrâhî 1115 (1703) yılı başlarında halife tayin edildi. Şeyh Köstendilli daha sonra, müezzin İsmâil Efendi adlı birinin kendisi için Karagümrük’te Canfedâ Hatun Camii’nin sağ tarafında bir halvethâne yaptırdığını söyleyerek Süleyman Veliyyüddin ve Mehmed Hüsâmeddin adlı müridleriyle birlikte oraya gitmesini ve onların terbiyesiyle ilgilenmesini istedi. Dârüssaâde Ağası Hacı Beşir Ağa ve III. Ahmed’in gördüğü rüyalar üzerine (Tomar-Halvetiyye, s. 97; Hüseyin Vassâf, V, 44; İbrahim Fahreddin, I, 5) III. Ahmed’in emriyle Canfedâ Hatun Camii’nin yanındaki konak satın alınıp yıktırıldı ve arsası üzerine Nûreddin Cerrâhî adına bir tekke inşa edildi. 6 Receb 1115 (15 Kasım 1703) tarihinde törenle açılan tekkede on sekiz yıl irşad faaliyetinde bulunan Nûreddin Cerrâhî kırk gün süren bir hastalık döneminin ardından 9 Zilhicce 1133’te (1 Ekim 1721) vefat etti. Fâtih Camii’nde Şeyhülislâm Molla Mehmed Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazından sonra tekkesine defnedildi.
Nûreddin Cerrâhî’nin tarikat silsilesi Köstendilli Ali Efendi, Lofçalı Ali Efendi, Debbağ Ali Rûmî, Mestçizâde İbrâhim Edirnevî, Mestçi Ali Rûmî vasıtasıyla Halvetiyye-Ramazâniyye’nin pîri Ramazan Efendi Mahfî’ye (ö. 1025/1616) ulaşır. Nûreddin Cerrâhî ve tarikatla ilgili kaynaklarda, dört büyük kutubdan biri olan İbrâhim ed-Desûki’nin halifesi Ahmed b. Osman eş-Şernûbî’nin (ö. 994/1586) sözlerinden Muhammed el-Bulkinî tarafından derlenen el-Keşfü’l-guyûbî fî ?aba?ati’ş-Şernûbî adlı eserde 1000 (1592) yılından sonra gelecek büyük velîler anlatılırken Nûreddin Cerrâhî’nin de adının zikredilip 1115’te (1703) İstanbul’da zuhur edeceği ve kırk dört yıl yaşayacağının belirtildiği özellikle vurgulanır (Abdüllatif Fazlî, vr. 1b; Harîrîzâde, el-Kavlü’l-mübîn, vr. 30a; İbrahim Fahreddin, I, 5). Harîrîzâde, Nûreddin Cerrâhî’ye dair kaleme aldığı birkaç sayfalık risâlesinde eserin matbu nüshalarında da yer alan bu bilgiyi zikrettikten sonra Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi’nin bunu kabul etmediğini söyler ve bu sebeple onu eleştirir. Nûreddin Cerrâhî’ye dair ifadelerin esere sonradan ilâve edildiği ileri sürülmüştür (Gölpınarlı, s. 211). Ancak eserin 1115 (1703) tarihinde istinsah edilmiş nüshasının bulunması (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2126) bu iddiayı tartışılır kılmaktadır. Öte yandan Süleyman Fâik Efendi, Nûreddin Cerrâhî’nin Kocamustafa Paşa Sünbülî Dergâhı şeyhi Nûreddinzâde ile arasının açık olduğunu, ölümü için “yâ kahhâr” zikri tertiplediğini, ancak kendisinin ölüverdiğini söylüyorsa da (Mecmûa, vr. 4b) bu doğru olmamalıdır. Çünkü Nûreddin Cerrâhî’nin vefat ettiği tarihte adı geçen dergâhta Nûreddinzâde’nin değil Nûreddin Efendi’nin olduğu ve Nûreddin Cerrâhî’nin cenâze merasiminde tezkiyesini yaptığı bilinmektedir. Nûreddin Cerrâhî Süleyman Veliyyüddin, Mehmed Hüsâmeddin, Sertarikzâde Mehmed Emin, Moralı Yahyâ Şerafeddin, Musullu Yûnus, Tekirdağlı Mustafa, Bursalı Mehmed Çelebi adlı yedi halife yetiştirmiş, Cerrâhiyye tarikatı bu halifelerin faaliyetleri ve açtıkları tekkeler vasıtasıyla XVIII ve XIX. yüzyıllarda yaygın tarikatlardan biri haline gelmiştir (bk. CERRÂHİYYE). Fındıklılı İsmet Efendi, Ahmed adlı bir halifesi daha olduğunu kaydetmektedir. Nûreddin Cerrâhî’nin, tarikatın âdâb ve erkânına dair on iki bölümden meydana gelen Mürşid-i Dervîşân adlı bir risâlesi (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2501), sabah ve akşam okunmak üzere tertiplediği iki evrâdı (metinleri için bk. Ozak, s. 319-348), “Dil beytini pâk eden / Dervîşi anka eden / Âlem-i lâhûta giden / Mevlâ zikridir zikri” diye başlayan dört kıtalık bir şiiri bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (TY, nr. 9671, vr. 65a-97b) ve Kahramanmaraş Karacaoğlan İl Halk Kütüphanesi’nde (Hâfız Ali Efendi, nr. 59) bulunan Abdülahad Nûri’ye ait iki divan nüshası yanlışlıkla Nûreddin Cerrâhî adına kaydedilmiştir.