Dikmen Sırtlarındaki Türk Ruhu…
Hakan Paksoy 01 Ocak 1970
27 Aralık’taki ruh, binlerce yıldır akıp gelen nehirden beslenen Yüce Türk ruhunun ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Bu ruh İttihatçıdır. Kızılelmaları vardır, ülküleri vardır, neyi nasıl yapacaklarını bilmektedirler. Milletin ve vatanın bütünlüğü için ortaya çıkmıştır.
27 Aralık (1919) Türk tarihinin çok önemli dönemeçlerinden birisidir. Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyetin Ankara’ya geldikleri gündür. Gelen sadece küçük bir grup mudur? Birkaç asker ve sivilden oluşan insanlar mıdır? Hayır! Gelenler, 19 Mayıs’ta Samsun’dan başlayan 6 ay 8 günlük seyahatte bir milletin umudunu taşıyanlardır. Bu emanetçiler emin kişilerdir. Emin oldukları gibi, yeddi eminlerinde olanın kıymetini bilen kişilerdir. Milletin emaneti olan umudu büyüterek Ankara’ya girerler… Kar topu Erzurum’da ortaya çıkar, Sivas’ta büyür, Ankara’da artık çığ olmuştur.
Erzurum ve Sivas…
Erzurum’daki kongre 14 gün sürmüştür ve 14 asır sonra da yaşayacak olan, Türk’ün devleti Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde şeref levhası olarak anılacaktır. O toplantıda bulunanların naçiz vücutları toprak olmuştur fakat ruhları, düşünceleri ve ülküleri ilelebet payidar kalacaktır.
Kongre aslında Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin toplantısıdır. Hacmi dar gibi görünen ama fitili tutuşturan büyük bir ateş yakılmıştır. Vatanın bütünlüğü ve bölünemeyeceği haykırılır. İşgalin kabul edilemeyeceği ve hükümetin dağılması hâlinde milletin karşı koyacağı, kararlılıkla vurgulanır. Bunun için “Kuvva-yı milliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır” diyerek Türk Milletine dayanılır. Millî bir meclisin toplanması kararı alınır ve Kongreyi temsil etmek ve kararları uygulamak için Heyet-i Temsiliye kurulur.
Ardından Sivas’a gidilir. Bugün yaklaşık altı saatte alınan yol o zaman üç günde geçilir. Sivas’ta çok büyük bir kalabalıkla karşılanırlar. Erzurum’da yakılan umut ateşi büyümeye başlamıştır. Artık Türk Vatanına göz dikenlerin dikkati iyice artar ve heyetin üzerinde baskı kurulmaya çalışılır.
Bir hafta süren Kongre artık bölgesel olmaktan çıkmış millî bir kongre hâlini almıştır. En önemli kararları da, Erzurum’da teşkil edilen Heyet-i Temsiliyenin bütün vatanı temsil edeceği ve vatan sathındaki millî cemiyetlerin Müdafaa-i Hukuk adı altında birleştirilmesidir.
Tarihe geçen bu kararları Erzurum’da 56, Sivas’ta 33 kişi almıştır.
18 Aralık 1919’da Sivas’tan Ankara’ya hareket edilir. Kayseri, Hacıbektaş, Keskin, Kaman, Beynam ve Gölbaşı güzergâhından, 27 Aralık günü Ankara’ya gelinir. Dikmen sırtlarında Keklikpınarı’nda, başlarında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Rıfat Hoca’nın (İlk Diyanet İşleri Başkanı Börekçi) olduğu, 3000 atlı 700 yayanın oluşturduğu Seğmen Alayı tarafından karşılanırlar. Ankara Kalesine sancak çekilmiştir. Yollar üzerinde bütün Ankaralılar sevgi gösterisinde bulunurlar. Umutlar çığ haline gelmiştir artık.
Türk Töresinde Seğmen Alayı özel zamanlarda kurulur. Alayın önünü bayrak çeker, yanında davul vardır. Onların ardından gidilir. Özel durumlar da doğrudan egemenliği ve bağımsızlığı ilgilendiren hâllerdir.
Bunlardan birisi düğünlerdir. Daha otomobillerin olmadığı dönemlerde, oğlan evinden, gelin almaya önde bayrak ve davul çalarak kalabalık bir şekilde gidilirdi. Bunun adı seğmene çıkmak ya da seğmen alayı idi. Gelin at üstünde ve önde Türk bayrağıyla kendi evine getirilirdi. Evin damında da Türk bayrağı çekili olurdu. Çünkü milletin en küçük birimi olan yeni bir ailenin kuruluşu ilan ediliyordu. Artık yeni bir ocak yakılmaktadır. Bayrak, baba evinden ayrılarak kurulan yeni ailenin bağımsızlığını temsil etmektedir. Davul da bu bağımsızlığın ilanıdır.
Ankara’daki Seğmen Alayı da Milletin istiklâli için kaldırılan bayraktır, vurulan davuldur. Ve bu şekilde Ankaralılar, Mustafa Kemal Paşa’nın arkasında yürüyeceklerini ilan etmektedirler.
27 Aralık’taki ruh…
Sivas Kongresi’ndeki önemli tartışmalardan birisi de İttihatçılık yapılıp yapılmayacağı olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı nettir, “hayır, yapılmayacaktır.” Hatta, delegeler “İttihatçılık yapmayacağıma…” diye yemin ederler.
Gazi Paşa’nın İttihat ve Terakkî Partisinin 1909 yılındaki kongresinde delege olduğu ve askerlerin siyaset yapmaması için teklifte bulunduğu ama teklifinin reddedildiği bilinen bir durumdur. Daha sonra da zaten savaşmaktan siyaset yapmaya zaman bulamamıştır.
16 Mayıs 1919’da Samsun’a hareket etmeden önce, Şişli’deki evinde, Bahriye Nazırı Avni Paşa ve Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey ile görüşür. Bu görüşmede Dâhiliye Nazırı “İttihatçı mısınız?” diye sorar. Mustafa Kemal Paşa “Evet” cevabını verir. Ve açıklar; “İttihatçıyım demekle bütün Türk Milletinin birliğini söylüyorum.”
İstiklâl Harbini yapan kadro bütün dünya arşivlerinde Milliyetçiler olarak geçmektedir, Türkçüdürler. İttihat ve Terakkî de kadrosu da Türkçüdür ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile artık iktidarları sonlanmış, yöneticileri yurt dışına çıkmıştır. Hepsi de kahramandırlar. Hepsi de büyük sıkıntı içinde yaşamışlardır. Devlet görevlerini yaparken bırakın saraylarda yaşamayı, Talat Paşa’nın sadrazam iken öğle yemeklerini sefertası ile evinden getirdiği malumdur.
29 Aralık 1919 tarihli haftalık Ankara Gazetesinde Heyet-i Temsiliyenin gelişiyle ilgili yazıda “Türklüğün, ulvî azim ve imanına, semahat ve iz’anına delâlet eden bir vekar ve heybetle … vatanın ve Türklüğün niyazı minnet ve rehası en halis…” ifadeleri yer almaktadır. Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Ankara halkı Türk olduğunu bilincindedir. Ve Türklüğünü tarihe karşı haykırmaktadır.
27 Aralık’taki ruh, binlerce yıldır akıp gelen nehirden beslenen Yüce Türk ruhunun ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Kızılelmaları vardır, ülküleri vardır, neyi nasıl yapacaklarını bilmektedirler. Bu ruh milletin ve vatanın bütünlüğü için ortaya çıkmıştır.
Ve bugün…
27 Aralık 2019 o ruhun ortaya çıkıp Türk Milletinin önüne düşmesinin 100. yılıdır. 1918’de savaşın sonuna kadar nöbette olanlar, nöbeti bu ruhun yeni temsilcilerine bırakmışlar, onlar da İstiklâl Mücadelesini vermişlerdir. Bugün de şartlar çok ağırdır. Bu ağır şartlar Türk Milletinin kimliğiyle mücadele edenler tarafından yaşatılmaktadır. Kimlikle ve bu kimliğin ruhuyla mücadele halen devam etmektedir. Yoksa bu kadar özel bir günde Başkent’te çok özel toplantılar yapmak gerekirken, yurt dışında yaptırılan bir araba için tören yapmanın ne anlamı vardır?
Bugün insanlığın asil evladı Türk Milleti tekrar Türk Ruhunu kıyama kaldırmalıdır. Bu, üçüncü dönem İttihatçılarının aslî vazifesidir.