İstanbul Kanalı (`Kanalı İstanbul`) veya Üç İstanbul – 2
Sadi SOMUNCUOĞLU 01 Ocak 1970
Geçen yazıda belirttiğimiz gibi İstanbul Kanalının teknik yönlerini gerçek bilim adamı uzmanlara bırakıp, değerlendirmeyi tarihi boyutu içinde, izaha çalışacağız.
Osmanlı dönemi İstanbul ve Boğazlar
Dersaadet adı verilen İstanbul fetihten sonra; siyasi merkez Suriçi, kazalar; Galata, Üsküdar ve Eyüp (üç belde) şeklinde düzenlendi. Bu yapı 20.yüzyıl başlarına kadar varlığını korudu.
Osmanlı asırlarında ihanet eden üç Patrik'in (1638, 1657 ve 1921) idam edilmesi, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın Ortodoksların hamisi olması, Rus ticaret gemilerine boğazlardan serbest geçiş hakkının tanınması; sonraki yıllarda hamilik hakkının (Berlin Konferansı) İngiltere, Fransa ve Almanya'ya da tanınması, arkasından Boğazlardan ticaret gemilerinin serbest geçişine savaş gemilerinin de ilave edilip Ruslar ve İngilizler arasında defalarca değişse de Sevr'e kadar devam etmesi çok önemlidir.
Sevr'de Boğazların denetimi uluslararası bir komisyona verildi, ama Millî Mücadele Sevr'in uygulanmasını engelledi, ama Boğazlara Lozan'da da tatmin edici bir çözüm bulunamadı.
Kısaca özetlenen bu olaylar, dünyada değişen dengelerin egemenliğimiz, Osmanlı Türk Devleti, İstanbul, Patrikhane ve Boğazlar açısından ne ifade ettiğini açıkça göstermektedir.
Cumhuriyet döneminde İstanbul ve Boğazlar
Büyük Atatürk'ün üstün gayretleriyle 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Türk egemenliğine dayalı bir statü kazanan Boğazlar, günümüze kadar sorunsuz bir şekilde barış ve güvenliğe hizmet etmektedir.
ABD, 1947'de Truman Doktrini ve 1948'de Marshall Planıyla, Sovyetleri ve komünizmi kuşatmak için bazı ülkeler mali yardım iddiasıyla Milli Şef İnönü ve CHP ile yakın ilişki kurdu. Lozan'ı çiğneyerek ABD vatandaşı Athenagoras'u 1948'de Patrik yaptı, Fener Rum Patrikhanesinin önünü açtı. Bu ilişki 1950'de DP ile devam etti. Bu sayede ABD, içişlerimize ve kültür kodlarımıza yön verecek konuma geldi. Başbakan Menderes'in, Yunan Dışişleri Bakanı Averof'a söylediği, "Çoğumuz için Patrikhane Megali İdea'nin yaşayan bir simgesi gibiydi. Ancak bu şimdi tarih oldu. Bütün dünyaya göstermek istiyorum ki, bir büyük Müslüman ülke olan Türkiye ne ölçüde uygar ve hoşgörülüdür. Biz bu Hıristiyan dini liderin durumunu kolaylaştırmak istiyoruz. Sur içinde ya da dışında görkemli bir Bizans manastırı bulup, Patrikhane'yi Vatikan gibi imtiyazlarla oraya yerleştirelim. Fener'de kalsın ama Fener, Ortodoksluğun Vatikan'ı" olsun şeklindeki sözleri ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Bartholomeos'la görüşmesinde,"Patrikhanenin, Ortodoks Vatikan'ına dönüşüyor izleniminin yaratıldığı" mesajını verme gereği duyması dikkat çekiciydi.
Patrikhane, Özal'ın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı dönemin özlemle anan Bartholomeos, Özal "Yaşamış olsaydı, bu kadar erken ve bu kadar ani yaşamını yitirmemiş olsaydı okulumuzu açacaktı." Demiştir.