Kim bu Hafter'le görüşen Türk komutanlar
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
Erdoğan, 15 Mart 2015'te Balıkesir'de iş adamlarına hitap ederken şunları söyledi:
“Sizden benim bir istirhamım şudur; Yeni Türkiye'yi, başkanlık sistemini, yeni anayasayı her fırsatta milletimize anlatmanızdır. Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.”
Anayasa değişikliği gerçekleşti... “Yeni Türkiye” başkanlık sistemine geçti... Yönetimin durumu malûm!
Türk tipi başkanlığın ABD'deki sistemle herhangi bir benzerliği olmasa da başka konularda hızla ABD'yi örnek aldığımız görülüyor.
Örnek mi? Ülkenin ordusu yerine “vekaletle” veya şirketler kanalıyla savaş.
Suriye'den başlayalım. ÖSO'cular eğitildi, IŞİD ve PKK/PYD'yle öncelikle onlar savaştı. Son dönemde ÖSO üzerinden Türkiye “Savaş suçu” işlemekle itham edildi. Herhangi bir bağlantısı var mı, yok mu bilinmez; ama sonradan ÖSO'nun adı “Milli Suriye Ordusu” yapıldı. Suriye'deki durum böyle devam ederse, onların ne olacağını bilmiyoruz.
Şimdi gündemimizde Libya'ya “Asker” veya “Personel” ya da “Eleman” gönderilmesi var.
Bu ifadeleri kullanmamızın sebebi, gerek Erdoğan'ın açıklamaları, gerekse Libya tezkeresindeki muğlaklıklar.
Erdoğan, konuyla ilgili olarak ilk kez 10 Aralık'ta şöyle konuştu:
“Asker gönderme konusunda biliyorsunuz şu anda Rusya'dan bir güvenlik şirketi söz konusu. Bu şirket, oraya güvenlikçilerini göndermiş vaziyette. Eğer Libya bizden böyle bir talepte bulunursa, o zaman Libya'ya da aynı şekilde elemanlarımızı gönderebiliriz. Bunlar bizimle böyle bir güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra zaten önümüzde de herhangi bir engel söz konusu değildir.”
Daha sonra bir TV programında yine Libya'daki özel güvenlik şirketlerinin varlığına dikkat çekip, “Şu anda Libya'da, orayla hiçbir ilgisi, alakası olmayan, resmi bir davetin olmadığı ülkeler, buralara kendilerindeki bazı özel güvenlik güçlerini göndermişlerdir. Şu anda onlar Libya'da bu tür illegal faaliyetler gösteriyorlar. Bunların aşılması lâzım” dedi.
TÜRKİYE'NİN ASKERİ GELENEĞİNE UYAR MI
ABD'nin Blackwater'ını biliyorduk, Libya sayesinde de Rusya'nın Wagner şirketiyle tanıştık!
Erdoğan'dan sonra Başdanışmanı, SADAT'ın kurucusu Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Independent Türkçe'ye şu ilginç açıklamaları yaptı:
“Bu tür şirketler ABD, İngiltere, Rusya’da var. Ülkeleri dış politikalarının enstürmanı olarak bunları kullanıyor. Silahlı kuvvetlerinin olmadığı yerlerde bunlardan faydalanıyorlar. Rusya’da emekli askerlerden oluşuyor. ABD’de tamamen özel şirketler olarak faaliyet gösteriyorlar. Emekli askerler ya da kendileri asker olanlardan oluşuyor. Türkiye'nin de kesin böyle bir şeye ihtiyacı var. Türkiye’nin köklü bir askeri geleneği var. Emeklilerden, yeni terhis olan askerlerden istihdam ederek, dost ülkelere hizmet verebilirler. Bir ülkeye resmi askeri güç göndermek için anlaşma gerekiyor ve ne kadar askerin gönderileceği de bu anlaşmaya bağlı oluyor. Özel askeri şirketler ile belirlenen miktarda adam gönderilerek, uluslararası kontrolün de dışına çıkılabilir. Türkiye’de halihazırda faaliyet gösteren özel güvenlik şirketlerinin kullanabileceği silahlar hayli sınırlı. Tabanca ve sayı ile sadece görev süresince verilen otomatik silah dışında silah edinmeleri mümkün değil. Özel askeri şirketlerin ise yeri geldiğinde kendi tankları bile olabiliyor. Türkiye buna geç kalmamalı. Bu imkânı kullanacak mevzuat çıkarmalı.”
Şaşırtıcı olan Tanrıverdi'nin bu sözleri değil, ondan birkaç gün sonra Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin'in de benzer şeyleri savunmasıydı. Milliyet'ten Tunca Bengin'e konuşan Pekin, özetle şunları anlattı:
“Bu tür şirketler sadece savaşan şirketler değil. İstihbarat da yapıyorlar, gittikleri yerde petrol arayıp inşaat da yapıyorlar. Türkiye’de de kurulabilir. Silahlı Kuvvetler’den, Özel Kuvvetler’den emekli olmuş, ayrılmış bir sürü insan var, uzman çavuşlar var; bunlar gelebilir. Türkiye’de 82 milyonuz. İçimizden savaşacak, para için savaşacak çok adam çıkar. Yığınla potansiyel var. Bundan sonraki savaşlar da büyük ihtimalle böyle olacak zaten...”
2011'de Suriye'deki olaylar başladığında da kendisinin “Kiralık asker seçeneğini” önerdiğini vurgulayan Pekin, şöyle devam etti:
“Ne yaptılar bilmiyorum. Paralı, kiralık askerler farklı bir şey. Öncelikle yasası çıkması lazım, yasa çıkmadan olmaz. Şu anda herhalde kiralık askere dönülüyor. Çünkü Libya’ya normal asker gönderdiğin zaman sorun çıkar. NATO’da beraber olduğunuz adamlara karşı asker gönderiyorsunuz. Kiralık askerlerde böyle bir şey olmaz, sizin adınıza savaşırlar orada...”
Buraya kadar anlattıklarımızı toparlarsak;
Ayan beyan bağlantılara rağmen Kremlin bile Wagner'le ilişkisini kesin bir dille reddederken, Türkiye'de bunların üstelik de Cumhurbaşkanlığı katında adeta davul zurnayla konuşulması ne kadar doğrudur?
Evet, ABD'si de Rusya'sı da artık şirketler kanalıyla savaşıyor. Onlar yapabilir, çünkü “Emperyalist, kovboy, gangster”!
Türkiye, böyle bir ülke değil ki! Erdoğan'ın daha iki gün önceki ifadesiyle, Türkiye'nin “Cumhurbaşkanlığı forsunda temsil edilen 2200 yılı aşkın köklü mazisine” uyar mı?
Ya da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar daha dün, “Asil milletimizin TSK'ya olan sevgisi, güveni ve duası bizim için çok önemli. Bunu bozmamak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Hiçbir şekilde milletimize ters düşmeyeceğiz. Onların sevgisi, güveni ve duasına karşı bir yanlışlık yapmayacağız” dediğine göre, TSK'nın yerini şirketlerin alması, Ordu-Millet anlayışımıza ters düşmez mi?
HAFTER'İN YANINDA 2 TÜRK GENERAL Mİ
Yeniden Libya konusuna dönersek; bilindiği gibi Ankara BM'nin meşru hükümet olarak tanıdığı Trablus'taki Ulusal Mutabakat Hükümetini destekliyor. Karşısında olan ve ülkenin çok büyük bölümünü kontrol altında tutan General Hafter'i ise Rusya başta olmak üzere bilumum güçler.
Libya tezkeresi Meclis'ten çıktı. Ancak henüz “Asker, eleman veya personel” gönderme sözkonusu değil. Yetkililer şimdilik, “Ulusal Mutabakat Hükümeti isterse” diyor.
Ancak biliyoruz ki, geçmiş dönemlerde Hafter güçlerinin Türk İHA'sını düşürdüğü, İHA deposunu bombaladığı iddia edildi. Keza Libya'daki bir haber sitesi, bu ülkede bulunduğu öne sürülen bir grup Türk generalin pasaport bilgilerini paylaştı vs.
Bunları neden mi hatırlatıyoruz; Şundan:
Dün İtalyan gazetesi Corriere della Sera'ya konuşan Ulusal Mutabakat Hükümetinin Başbakanı Fayiz es-Serrac, Türkiye'nin yaptığı silah yardımının hatırlatılması üzerine, İtalya dahil olmak üzere pek çok ülkeden silah istediklerini, ancak Roma'nın kendilerine resmi bir cevap vermediğini söyledi.
Libya'nın giderek Suriye'ye benzediği şeklindeki yorum için de Serrac, “Yabancı askeri müdahalelere ilişkin tehlike konusunda yıllardır uyarıda bulunuyoruz. Vekalet savaşına ilişkin 4 Nisan 2019'dan çok daha önce uyarıda bulunuyordum. Askerlerin Rus, Mısırlı ya da başka milletten olmasının önemi yok. Şimdi biz Türk tank ve İHA'larını getirtmekle mi suçlanıyoruz? Kusura bakmayın ama hükümetimizden ne bekliyordunuz? Başkent yerle bir edilirken, kana bulanırken, işgal edilirken bir kenarda durup hiçbir şey yapmayacağımızı mı?” dedi.
Anlaşılan o ki, İHA, tank ve silah yardımları yapılmış. Bunların Meclis'ten çıkacak bir tezkere kapsamında olması gerekmez miydi, bilmiyoruz.
Bir başka iddiaya geçelim.
İki gün önce Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Libya'daydı. General Hafter'le görüştü. Türkiye ile Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin yaptığı anlaşmaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi.
Dikkat çekmek istediğimiz, Dendias'ın bu temaslarını aktaran Yunan To Vima Gazetesi'ndeki bir ifade.
Gazete, Bingazi’de kısa bir süre kalıp Kahire’ye giden Dendias'ın burada yaptığı açıklamada, “Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’ndaki iki Türk komutanıyla görüşmesinden çok memnun olduğunu” yazdı.
Doğru mudur böyle bir şey? Doğruysa, kimdir bu iki “Türk komutan”? Emekli mi, muvazzaf mı ya da NATO-ABD himayesindeki “FETÖ”den firari kişiler mi?
Bilmem, neden TSK'nın yerini şirketlerin almaması gerektiğini veya TSK'nın bir A.Ş. gibi yönetilemeyeceğini anlatabildik mi?