Virüs karşısında devletler
Taha Akyol 01 Ocak 1970
Virüs salgını karşısında birbirinden çok farklı davranış gösteren ülkeler arasında Çin, İran ve İtalya’nın çok ‘tipik’ olduğunu düşüyorum.
Rejimleri ve dinleri-kültürleri farklı olan bu üç ülkede devletler ve toplumlar nasıl davrandı?
Çin devlet cihazının ve Çin tıp kurumlarının, Çin halkının davranışını İran İslam Cumhuriyeti’nin devlet cihazı, tıp kurumları ve İran halkı neden gösteremedi?
Rönesans’ın beşiği, AB üyesi ve liberal demokrasi örneği olan İtalyan devlet cihazı, İtalyan tıp kurumları ve İtalyan halkı neden gösteremedi?
Bu konuda zihnimizin içinde hazır kalıplar olabilir. Ama fevkalade karmaşık ve muğlak olan gerçekliği kavramak için siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarında yapılacak araştırmaları beklemek lazım.
ZİHNİYET KAVRAMLARI
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarını iki açıdan dikkatle izliyorum: Biri tabii salgının seyri, korunma tedbirleri, şahsen ve çevremle nasıl davranmam gerektiği…
Öbürü, kendisi de bir tıp bilim insanı olan Koca’nın hangi kavramlarla konuştuğu, onun zihin yapısını dışa vuran kavramların ne olduğu…
Bir tür içerik analizi yapar gibi, son basın toplantısındaki şu cümlelerinin altını çizdim:
“Bilim kurulunda ayrıntılı olarak müzakere ettik…
Panik, duygusaldır, akla uygun değildir. Panik, toplumu kaçınacağı riske iter. Sağduyulu olmalıyız. Duyguyla değil, akılla hareket etmeliyiz…
Sağlık altyapımız hızlı ve yaygın…
Halkımızın sağduyusu devletimizin organizasyon gücü kadar önemlidir.”
Bu cümlelerde ortaya çıkan zihin yapısının temel kavramlarını “bilim, akıl, organizasyon” olarak ifade edebiliriz.
Siyaset bilimi açısından “devletimizin organizasyon gücü” ve “sağlık alt yapımız güçlüdür” ifadeleri bilhassa önemlidir.
OTORİTE VE KAPASİTE
Daron Acemoğlu ile James Robinson’un “Dar Koridor” kitabını okudunuz mu? Özgürlükler için devletin “zayıf” olması gerekmediğini, aksine, hukuku uygulamak ve kamu hizmetlerini yürütmek için “kapasitesi yüksek devlet” gerektiğini anlatıyorlar: Özgünlüklerin gelişmesi için “kapasite”si yüksek ama “otoritesi” anayasayla sınırlanmış bir devlet gerekir.
Otoriter devlet birçok insanı kurşuna dizebilir, hapse atabilir, herkesi susturabilir… Ama mesela sağlık ve eğitim hizmetlerini geliştirmek başka bir şeydir, “kapasite” meselesidir.
Kitapta otoriter ama kapasitesiz devlet örneği olarak Ortadoğu rejimleri gösteriliyor. Bu rejimlerde itaat ve sadakat önemlidir.
Aynı kitapta Çin kalkınmasında en önemli faktörün, Çin imparatorluğundan beri gelen “bürokrasi”nin iyi yetişmiş ve “göreve odaklanmış” niteliği ve bunun yarattığı yüksek “kapasite” anlatılıyor.
Harvard profesörlerinden Dr. Gökhan Hotamışlıgil, arkadaşımız Murat Yetkin’e virüsle mücadeleyi anlatırken “bilimsel yetkinlik, etkin ve yaygın test, ve tanı-tedavi zinciri” kavramlarını yani “kapasite”yi vurguluyordu. Çin’i anlatırken şöyle diyordu:
“Dünyada 2 haftada 5 tane 10 bin kişilik portatif hastane kurabilecek başka bir ülke yok.” (YetkinReport)
VE TÜRKİYE
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, Güney Kore’nin de aynı şekilde başarılı olduğu belirtiyor
Güney Kore liberal demokrasidir, ekonomide de çok başarılıdır.
Japonya, Güney Kore ve Çin devlet cihazının sahip olduğu yüksek “kapasite” modelleridir.
Ama totaliter Kuzey Kore bir felakettir, faciadır.
Dr. Hotamışlıgil Türkiye’yi salgınla mücadelede “şu ana dek başarılı” buluyor; hatta “karşılaştırmak gerekirse ABD’den daha başarılı” olduğunu söylüyor.
Sayın Fahrettin Koca yönetimindeki bu başarıda bilimsel zihniyetle Türkiye’nin II. Mahmut’tan beri gelişen “sağlık cihazı” en önemli faktörlerdir.
Osmanlı’da “Cerrah Paşa”, Cumhuriyet’te “Hacettepe” tıp bilimindeki gelişmemizin öncü kuruluşlarıdır.
Yeterli mi?
Elbette yeterli değil, ama tıp bilimine güvenmemizi sağlayacak düzeyde gelişmiş bir sağlık hizmetleri cihazına sahiptir Türkiye.
Siyasallaşma, ideoloji ve patrimonyalizm (bizdencilik) kamu kurumlarında “kapasite”yi aşağı çeken siyasi virüslerdir. Başarının da toplumsal güvenin de şartı liyakat ve ehliyet ilkeleridir.
Bugün toplumuzda virüsle mücadeleye güven var. Bunun bir sebebi yaygın ve köklü sağlık kurumlarımızdır, diğer sebebi Sağlık Bakanıyla ve Bilim Kurulu’yla sağlık yönetiminin bilimsel dil kullanarak topluma güven vermesidir.