Bir salgının toplumsal ve ruhsal boyutları
Hulki CEVİZOĞLU 01 Ocak 1970
Kentte endişe doruğa ulaşıyordu.
Önlemler çok ciddi değildi ve kamuoyunu telaşlandırmamaya özen gösterildiği belliydi.
*
Kökten önlemler isteniyor, yetkililer suçlanıyor ve deniz kıyısında evi olanlar oralara çekilmekten söz ediyordu.
*
(Daha sonra) Hastaların zorunlu bildirimi ve tecridi sıkı tutuldu. Hastaların evleri kapatılacak ve dezenfekte edilecek, yakınları bir önlem karantinasına alınacak, gömme işlemleri ileride belirlenecek koşullar altında belediye tarafından yapılacaktı.
*
Kent kapatıldı.
Hastalığın beklenmeyen istilasının ilk etkisi, yurttaşlarımızı, sanki bireysel duyguları yokmuşçasına davranmaya itmesiydi denilebilir.
*
Telgraflar bizim tek kaynağımız olarak kaldı.
Akıl, yürek ve tenle birbirine bağlanan varlıklar, on sözcüklük bir telgrafın büyük harflerinde o eski birlikteliğin işaretlerini arayacak hale geldiler.
Ve bir telgrafta kullanılabilecek kalıplar çabuk tüketildiğinden uzun, ortak yaşamlar ya da acılı tutkular çok geçmeden, "İyiyim. Seni düşünüyorum. Sevgiler" türünden belli aralıklarla yinelenen hazır kalıplarla özetlenir oldu.
*
Eşlerine büyük güven duyan kocalar ve sevgililer birden kıskançlaşıyordu. Aşk konusunda kendilerini hercai sanan erkekler sadakate dönüyorlardı.
*
Neredeyse yüzüne bakmadan annelerinin yanında yaşamış olan erkek evlatları, şimdi anılarda peşini bırakmayan bu yüzdeki bir kırışık, tasa ve üzüntüye boğuyordu.
*
Gerçekte iki kez acı çekiyorduk; öncelikle kendi acımızı, sonra da burada olmayanların, oğul, eş ya da sevgilinin çektiğini düşündüğümüz acıyı.
*
Böylece herkes günü gününe ve gökyüzüne karşı yapayalnız yaşamayı kabul etmek zorunda kaldı.
Bu genel terk edilmişlik duygusu uzun vadede kişilikleri sağlamlaştırabilecekken değersiz kılmaya başlamıştı.
*
İç sıkıntıları ne denli acı verse de, şu boş yüreği taşımak ne denli güç olsa da, vebanın ilk döneminde bu sürgün edilmiş insanların ayrıcalıklı olduğu söylenebilir.
*
Genel yıkılmışlık duygusu içinde aşkın bencilliği onları koruyordu ve vebayı ancak ayrılıklarının sonsuza kadar uzaması tehlikesi çerçevesinde düşünüyorlardı.
*
Yurttaşlarımızın başlarına geleni anlamakta güçlük çektikleri görülüyordu.
Ayrılık ya da korku gibi ortak duygular vardı; ancak bir yandan da kişisel uğraşlara öncelik tanımayı sürdürüyorlardı.
Kimse hastalığı gerçekten kabullenmemişti henüz.
*
Çoğu alışkanlıklarını engelleyen ya da çıkarlarına uyan şeylere karşı özellikle duyarlıydı.
Bu durumdan dolayı sıkılmış ve sinirliydiler ve bunlar vebaya karşılık verebilecek duygular değildi.
*
Yurttaşlarımız yola gelmişti, uyum sağlamışlardı, öyle denir ya, çünkü başka türlü yapacak bir şey yoktu.
Doğal olarak talihsizlik ve acının getirdiği bir tutum içindeydiler, ama bıçağın sivri ucunu artık hissetmiyorlardı.
*
Doktor Rieux talihsizliğin asıl bu olduğunu, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan beter olduğunu düşünüyordu.
*
Belleksiz ve umutsuz, şimdiki zamanın içinde yerlerini alıyorlardı.
*
Veba, sevme gücünü ve hatta dostluk duygusunu herkesin elinden almıştı.
*
İstanbul'un fethinden tam 100 yıl önce, ortaçağda, Avrupa'da "kara ölüm" denen veba salgını çıktı.
Albert Camus'nun "Veba" adlı romanı o dönemi tüm yönleriyle (hastalık, toplumsal ilişkiler, psikoloji ve yönetim) müthiş biçimde anlatmıştır.
Ben, birçok yayınevi tarafından basılan eserin Can Yayınları baskısını (çeviren: Nedret Tanyolaç Öztokat) esas alarak, bir salgının toplumsal ve ruhsal boyutlarından örnekler vermeye çalıştım.
*
Koronavirüs salgının bir an önce önlenmesi dileğiyle sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.