JAPONLAR PASİFİK’TE
01 Ocak 1970
Japonya 1930’larda hiçbir savaş ahlakına uymadan, kargaşa içindeki Çin’e saldırıyor ve kopardığı her lokma onun iştahını daha da açıyordu. Zaafı hakir gören Samuray zihniyetine göre, düşene tanınacak yegane hak, ölümdü.
Japonlar 1931’de Mançurya’yı işgal ettikten bir yıl sonra Manchukuo kukla devletini kurmuşlar ve başına ‘Son İmparator’ olarak da bilinen Aisin-Gioro Pu-yi’yi koymuşlardı.
1940’da Fransa ve Hollanda, Alman işgaline girdikten sonra Japonlar bu ülkelerin sömürgelerine göz diktiler. 1941 yılında Fransız Hindiçinisi’ne girdiler ve önemli yerlere Japon garnizonları yerleştirdiler. Buradaki Fransızlar, anavatanın düşmesinden ve İngiltere ile aralarındaki düşmanlığın artmasından sonra Japonlardan başka dayanak bulamamışlardı. Bu durum Pasifik’teki Japon yayılmasından rahatsız olan Amerikalıların tepkilerine yol açtı.
İngilizlere gelince, onların buraya güç ayırmaları olanaksızdı ve Japonlara karşı sadece Amerikan donanmasının varlığına güveniyorlardı. Aslında herkes Pasifik’te Japonları önleyebilecek yegane gücün Amerikan filosu olduğunu biliyordu.
ZERO SAVAŞ UÇAKLARI
Japonlar 10 zırhlı, 10 uçak gemisi ve 36 kruvazör etrafında muazzam bir donanma inşa etmişlerdi. Ayrıca havacılık alanında çok ileriydiler. Zero avcı uçakları, Amerikalıların 1943’e kadar savaşa sürdükleri tüm modellerden üstündü; harekat menzili, pike bombardıman, torpil hücumu ve amfibik harekat konusunda da çok öndeydiler.
Ancak bu dev filonun çok büyük zaafları vardı. İlk ve en önemli zaaf, Japonya’nın elinde bu filoyu hareket ettirecek petrol olmamasıydı. Savaşın çıkmasında bunun rolü çok büyüktür.
Amerikan hükümeti 1940 yılının Aralık ayında Japonya’ya karşı çelik ve savaş malzemesi satışına ambargo getirmişti. 24 Temmuz 1941 tarihinde ise Roosevelt, Japon birliklerinin Hindiçini’den çekilmesini istedi ve bunu zorlamak için, iki gün sonra, bir yandan Amerika’daki Japon varlıklarını dondururken, petrolü de ambargo listesine dahil etti. O gün Japonya’nın elinde, savaş koşullarında sadece altı ay yetecek petrol stoku vardı. Bu bittikten sonra savaşması olanaksızdı. Ya boyun eğip ‘imparatorluk’ hülyalarına veda edecek ya da giderek yaklaştığı Java ve Sumatra petrollerini ele geçirip planlarına sahip çıkacaktı.
Japonya’nın ikinci yolu seçmesi günün psikolojik koşullarında kaçınılmazdı. Ekim ortalarında Prens Konoye’nin hükümeti düşüp yerine hırslı general Hideki Tojo geçince, tercih belli oldu. O halde yapılacak tek bir şey kalıyordu: Hakimiyetin önündeki tek engel olan Amerikan Pasifik Filosu’nun imhası.
BASKIN PLANI
Pearl Harbor planı tam bir yıl önce Japonya’nın en büyük stratejisti (ve Harvard mezunu) İsoroku Yamamoto’nun kafasında oluşmaya başlamıştı. İngiliz torpil-bombardıman uçaklarının 1940 Kasım’ında çok iyi korunan Taranto limanındaki üç İtalyan zırhlısını batırması da bu fikrin gelişmesinde etkili olmuştu.
Amiral Yamamoto, ABD ile savaşa karşı olmasına rağmen İmparatorluk Birleşik Filoları Komutanı olarak planını yaptı ve geliştirilmesinde büyük pay sahibi olduğu uçak gemilerinden altısını bu işe tahsis etti. Bunları Amiral Nagumo’nun komutasındaki 1. filoda toplayarak Kasım ortalarında çok büyük bir gizlilik içinde Kuril Takımadaları’ndaki Tankan Körfezi’nden yola çıkardı.
Nagumo telsiz yasağına uyarak Amerikalıların beklemeyecekleri bir yönden Hawai’ye yaklaşırken 2 Aralık günü son ve kesin talimatı aldı: “Niikita dağına tırmanın”.
ŞİFRE ÇÖZÜLÜYOR
Japonlar Honolulu’daki casusları aracılığıyla gemilerin hareketlerini izliyor, Amiral Kimmel’in pazar günleri gemilerini limanda tuttuğunu biliyorlardı. Ayrıca Aralık ayında havalar, Malezya ve Filipinler’e yapacakları eşzamanlı çıkarmalar için uygun olacak, keza ayışığının olmaması donanmanın karanlıkta Hawaii’ye yaklaşmasını kolaylaştıracaktı.
Amerikalılar, Japonların donanma şifresini çözmüşler ve bir görev gücünün denize açıldığını öğrenmişlerdi. 27 Kasım günü Pasifik’teki dört askeri komutanlığa açık bir savaş uyarısı yapıldı ve birkaç gün içinde Japon saldırısı beklemeleri söylendi.
Bu durum, ABD’yi savaşa sokmak isteyen Roosevelt’in işine geliyordu. İlginçtir ki saldırıya uğramayan Panama ve San Fransisco komutanlıkları derhal tedbir alırken, topun ağzındaki Honolulu ve Filipinler gereken ciddiyeti göstermediler.
ROOSEVELT’İN POLİTİKASI
6 Aralık günü özel danışmanı Harry Hopkins, Roosevelt’e, Japonlara istedikleri yere saldırma serbestisi vermek yerine kendilerinin ilk darbeyi indirerek sürprizi önlemedikleri için üzgün olduğunu söyledi.
“Hayır” diye yanıtladı Başkan, “Bunu yapamayız. Biz demokratik ve barışçı bir halkız...”
Roosevelt rahattı çünkü birkaç haftadır telsiz yasağı ile savaş durumuna geçmiş olan Japon filolarının Güneydoğu Asya’ya saldıracakları değerlendirmesini yapmışlar ve komutanlıklarına ‘harbe hazır olun’ emrini vermişlerdi. Şaşırdıkları tek şey hedefti.
7 Aralık Pazar günü Roosevelt ve Hopkins sakin bir öğle yemeğinden yeni kalkmışlardı ki bir telefon geldi. Arayan Donanma Bakanı Knox idi:
- Merhaba Frank.
- Sayın Başkan, öyle anlaşılıyor ki Japonlar Pearl Harbor’a saldırdılar.
- Olamaz.
Roosevelt eksiksiz bir savaş bahanesi beklerken mükemmel bir baskınla karşılaşmıştı. (Saat farkından dolayı Washington’da vakit öğleyi geçmişti.) Ama gerçekten böyle miydi?
SAATİ SAATİNE BASKIN
6 Aralık gecesi Kimmel erkenden yatmış, karargahta birkaç nöbetçiden başkası kalmamıştı. Honolulu sokakları izinli askerlerle doluydu. 7 Aralık Pazar gününün ilk saatlerinde şehir yavaş yavaş sessizliğe teslim oldu.
Saat 03.42: Condor mayın gemisinin nöbetçi subayı Teğmen McCloy denizde bir periskop görür ve derhal bildirir. Devriyedeki Ward destroyeri alarma geçer ama bir şey bulamaz.
Saat 04.50’de yeni bir denizaltı görülür ve bildirilir ama karargah yine önem vermez.
Saat 06.30: Ortalık aydınlanırken yeni bir denizaltı görülür ve Ward tarafından batırılır. Bu, Japonların büyük gemilerle taşıyıp Honololu açıklarında bıraktıkları 5 mini denizaltıdan birisidir ve bunların hepsi batırılacaktır. Bu andan itibaren karargahın tutumu en azından inanılmaz bir aymazlık olarak nitelenebilir.
Saat 07.02: Oahu adasının ucundaki radar istasyonu kapatmak üzeredir. Birden ekranda çok sayıda nokta belirir.
Saat 07.20’de karargaha, “132 milde birçok uçak” ihbarı verilmiştir.
Yanıt çarpıcıdır: “Boşverin !..” Nöbetçi teğmen Tyler bunu California’dan beklenen B-17 filosu sanmıştır. Halbuki bunlar Nagumo’nun saat 06.00’da havalanan 183 uçaklık ilk saldırı grubuydu. 50 bombardıman, 51 avcı ve 40 torpil uçağından oluşuyordu. İlk bombaların düşmesine daha 35 dakika vardı ve o andan itibaren bile bazı tedbirler alınabilirdi.
DEĞERLENDİRİLMEYEN İSTİHBARAT
Görüldüğü gibi, Kimmel’in karargahı hem istihbarat tarafından ikaz edilmiş hem de son saatlerde, kendi tedbirlerindeki tüm eksikliklere rağmen, yaklaşan düşman tesbit edilmişti.
Ancak değerlendirilmeyen istihbarat neye yarar! Amerikalılar Pasifik’in tam ortasında, en yakın kıyıdan binlerce mil uzakta gaflet uykusuna yatmışlardı. Ve dahası vardı. Gemiler uyarıldıkları halde, hava hücümunu hiçe sayacak şekilde yan yana sıralanmıştı. Havaalanlarında ise bir sabotaj ihtimaline karşı tüm uçaklar alanın ortasında bir araya toplanmış, tam bir hedef haline getirilmişlerdi.
Saat 07.55’de ilk bombalar düşmeye başladı. 127 parçalık Pasifik Filosu’nun 97 gemisi limandaydı. Pilotlar Ford adasının etrafına demirlemiş 8 zırhlı üzerinde yoğunlaştılar. Bunların dördü, Arizona, Oklohama, West Virginia ve California battı. Maryland, Tennessee, Nevada ve Pennsylvania ise yaralandılar ama kısa sürede onarıldılar. California da daha sonra yüzdürüldü. Ayrıca üç destroyer ve dört küçük gemi battı, üç kruvazör ve başka bazı gemiler de yara aldı.
Saat 08.15’de kalkan 170 uçaklık ikinci Japon dalgası, ağırlıkla tesislere ve havaalanlarına yöneldi. 349 Amerikan uçağı yerde imha edildi. Amerikalılar sadece birkaç uçak havalandırabildiler.
08.55’de tüm saldırı bitmişti.
GEÇİCİ SONUÇ
Mini denizaltıları saymazsak, Japonya 29 uçak ve 55 havacı yitirmek pahasına Pasifik’in hakimi olmuştu. Ama çok kısa bir süre için! Çünkü esas hedef olan dört Amerikan uçak gemisinden hiçbirisi o gün Pearl Harbor’da değildi ve bunlar kısa süre içerisinde baskının intikamını alacaklardı…
Bütün bunlar olurken, Washington’daki Japon elçilik katipleri savaş ilanının şifresini çözmek için saatler harcıyorlar, büyükelçileri bunu baskın saatinde ABD Dışişleri’ne veremiyordu. Saldırının savaş ilan edilmeden yapılması Amerikalıları çok kızdıracak ve Hiroşima’daki bombanın nedenlerinden birisi olacaktı.
PEARL HARBOR’UN RÖVANŞI
Baskın sırasında Pearl Harbor’da bulunmayan Amerikan uçak gemileri Lexington ve Yorktown, 6-8 Mayıs 1942 günlerinde yapılan Mercan Denizi muharebesinde iki Japon uçak gemisini saf dışı edip, bir hafif uçak gemisini batırdılar. Bu olay, gemilerin birbirini hiç görmeden sadece uçaklarla yapılan ilk muharebe olarak tarihe geçti. Lexington battı; ama tüm askerleri Kuzey Afrika’da savaşan Avustralya üzerindeki Japon tehdidi de böylece sona erdi.
Yorktown ise Pearl Harbor’a döndü ve 4 Haziran’da yapılacak olan büyük Midway Savaşı’nda Hornet ve Enterprise’a katılmak üzere inanılmaz bir hızla tamir edildi. Stratejik Midway adasını almak ve Amerikan uçak gemilerini yok etmek üzere toplanan 200 parçalık Japon filosunda 8 uçak gemisi ve 11 zırhlı bulunuyordu. Buna karşılık Amerikalılar 3 uçak gemisi etrafında 76 parçalık bir filo hazırlayabilmişlerdi. Ne var ki Japonlar güçlerini dağıttılar. İki uçak gemisini, Amerikalıları kuzeye çekmek için Aleutian Adaları’na doğru göndermişler, iki uçak gemisini de esas filonun çok gerisindeki çıkarma filosuna tahsis etmişlerdi. Japon şifresini çözen Amerikalılar birçok bocalamaya ve Yorktown’ın bu sefer batmasına rağmen, Japon İmparatorluk Filosu’nun belkemiği olan en önemli dört Japon uçak gemisini batırdılar.
Böylece intikamlarını aldılar ve Pearl Harbor’da yitirmiş oldukları moral üstünlüğünü yeniden kazandılar. Bundan sonrası Japonya için sadece uzun bir yenilgiler serisi olacaktı. Midway’den sonra Amerikalıların elinde sadece iki uçak gemisi kalmıştı. ABD iki yıl içinde filo tipinde 40, eskort tipinde 60 uçak gemisi yapacak ve hizmete sokacaktı.