Sevr'e karşı Vahdettin'in Ayasofya planı nedir
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
10 Ağustos 2020 Pazartesi günü lanetli Sevr’in 100. yıldönümüydü. Emperyalistlerin 100 yıl sonra hala Sevr kafasında olduğunu biliyor ve yaşıyoruz.
Osman Olcay’ın Sevr hazırlıklarını tutanak ve belgeleriyle anlattığı “Sevres Antlaşmasına Doğru” eseri son 15 yıldır başucu kitabım oldu – 2011-2012 Silivri esareti dönemi dahil.
Çizilmedik, not düşülmedik sayfası neredeyse kalmadığı için bunu Sincan Cezaevi’ne de getirme imkanım yoktu. Kırmızı Kedi’nin bu kitabı bastığını öğrenince dünyalar benim oldu tabii. Sağolsun, Kırmızı Kedi ve Haluk Hepkon.
Bendeki eski baskıda neyin hangi sayfada olduğunu neredeyse ezbere biliyordum; ama kitap yeni olunca, mecburen en baştan okuyup yeniden çizdim ve işaretledim.
Mayıs’tan beri ana gündemimiz Ayasofya olduğu için de haliyle buna odaklandım.
FATİH’İN BEDDUASINI HATIRLATTILAR DA…
Öncelikle şunu hatırlatayım;
Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi kararı alınırken Lozan’ın yıldönümünde burada Cuma namazı kılınırken de en çok Fatih Sultan Mehmet’in vakfiyesi üzerinde duruldu.
Örneğin Erdoğan camiye çevrilme kavramı açıklarken “Bu vakfiyeyi kim değiştirirse Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun.” bölümünü okuyup, “Bugün alınan karar, aynı zamanda Fatih’in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır… Bugün Türkiye böyle bir utançtan kurtulmuştur… Esasen tek parti döneminde alınan karar, tarihe ihanet olmanın yanında hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin ne de bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür.” dedi.
Sonraki günlerde de şunları söyledi:
- “Ayasofya’yı yeniden vakfiyesine uygun hale getirirken, kültürel miras vasfını da ecdadın yaptığı gibi koruyacağız…”
- “1934’te Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesi milletimizin içini acıtan bir karardı…”
- “86 yıl aradan sonra aslına rücu etmesi… sadece Türkiye için değil, tüm İslam dünyası için önem arz eden bir konuydu… Bizim aslında tarihe bir borcumuzdu. Bu borç ifa edildi… Esaret zinciri sökülüp atılmıştır…”
-“Bu mabedin sıradan bir müze yerine ibadethane olarak kullanılmasının her vatandaşımızı mutlu ettiğine inanıyoruz. Milletimiz varını yoğunu ortaya koyarak düşmanı bu topraklardan attıktan sonra bu mabedin kubbeleri şükür dualarıyla inlemiştir…”
Sadece Erdoğan değil, Cumhurbaşkanı’nın ortağı Bahçeli de Fatih’in vakfiyesine dikkat çekip, “Vakıf senedi hukuk gücündedir.” dedi.
24 Temmuz’da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma hutbesinde ne konuştuğunu biliyorsunuz. Metinde yer almadığı halde vakfiyenin “lanet” bölümünü tekrarladı.
Doğal olarak Atatürk’ü kastettiği sonucu çıkarıldı ve tepki gösterildi. Muhalefet, Fatih’in İstanbul’u fethettiğini, Atatürk’ün de İstanbul’u, beraberinde Ayasofya’yı işgalden kurtardığını hatırlattı.
31 MART 1920 TARİHLİ TELGRAF
Şimdi İstanbul’un işgal edildiği, Sevr hazırlıklarının yapıldığı günlere gidip, Osman Olcay’ın kitabından Ayasofya ile ilgili bölüme bakalım.
Tarih 10 Nisan 1920. İşgalci devletlerin Dışişleri Bakanları, büyükelçiler ve askerler İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda Lord Curzon’un odasında toplanır.
Sevr ekibinin önünde İstanbul’daki Müttefik ve Ortak Devletler İşgal Kuvvetleri Komutanı İngiliz General Milne’nin 31 Mart’ta Savaş Bakanlığı’na çektiği bir telgraf vardır. Telgraf şöyledir:
“Barış koşullarının Türkiye için elverişli olmaması halinde, Ayasofya’nın yıkılması için hazırlıklar yapılmakta olduğu hakkında sürekli haberler alınmaktadır. Cami silahlı Türk askerlerinin koruyucu işgali altındadır ve herhangi bir askeri eylem karışıklığa ve yapının yıkılmasına neden olabilir. Önerim, güvenliğinin sorumluluğunu üzerime alamayacğıma göre, Ayasofya’nın güvenliğinin barış koşullarından biri haline getirilmesidir.”
Sevr’ciler konuyu tartışmaya başlar.
İngiltere temsilcisi Vansittart, anlaşmaya Ayasofya’nın güvenliğiyle ilgili bir madde konulabileceğini söyler.
İtalya Temsilcisi Imperiali Markisi, Türklerin anlaşmayı dinlememeye niyetlenecek olursa bu maddeyi de dinlemeyeceklerini, önerilen çarenin pek etkin görünmediğini belirtir.
Fransa Temsilcisi Cambon, müttefik birliklerce işgalden başka çare göremediğini vurgular.
İngiliz Albay Abraham caminin Müslüman Hint birliklerince korunması önerisinde bulunur.
Sonuçta Albay Abraham’ın bu önerisinin General Milne’ye bildirilmesi, Sevr Antlaşması’na ise Ayasofya’nın güvenliğiyle ilgili özel bir madde konulmasında yarar görülmediği kararı alınır.
Düşünün; Fatih’in vakfiyesi o zaman da var ve üstelik Ayasofya o zamanlarda cami. Ancak özlemini çektikleri “ecdatlardan” olan İstanbul’daki Padişah yönetimi, Sevr’e karşı burasının yıkılması kozunu kullanmış. Buradan da anlıyoruz ki, Atatürk Milli Mücadele’yi başlatarak Ayasofya’yı önce yıkılmaktan, sonra işgalden kurtarmış.
Buna rağmen ona “lanet” okuyabilmek!.. Ne denir ki?!..
98 Yıldır coşku ve gururla kutladığımız Zafer Bayramımız kutlu,Cumhuriyetimiz daim, ezeli ve ebedi önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…
Müyesser Yıldız
Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu - G4 Blok