KAYGUSUZ ABDAL
Berna Ayaz 01 Ocak 1970
Asıl adı Alayi Gaybi (Alaeddin Gaybi)'dir. 14. asrın ortalarında Alaiye/Alanya'da doğmuştur. Doğum tarihi H. 742/M. 1341-42'dir. Babası Alaiye begi Hüsameddin Mahmud; dedesi Alaeddin Bin Yusuf'tur. Alaiye begleri ailesi Karamanoğulları'ndan gelmektedir. Bir rivayete göre aynı ailenin bir tarafı da Anadolu Selçuklularına dayanmaktadır (Güzel 2009: 600). Bektaşiler tarafından Kaygusuz Sultan olarak anılan Kaygusuz Abdal'ın hayatını Menakıpname'den edinilen bilgilerden öğrenilmektedir. Menakıpname'de Kaygusuz'un ailesi, doğumu ve çocukluğu hakkında kesin bilgi yoktur. Menakıpname'ye göre Alaiye Sancağı Beyinin oğludur. Çocukluğunda bütün ilimleri tahsil etmiş aynı zamanda da silahşörlük, pehlivanlık, avcılık gibi yeteneklere de sahiptir. Menkıbeye göre genç Gaybi, bir gün avlanmaya çıkar. Bir geyiğe rastlar ve ona ok atar. Ok, geyiğin koltuk altına saplanır. Yaralı geyik, koşa koşa Elmalı’da Abdal Musa’nın tekkesine ulaşır ve içeriye girer. Arkasından koşan Gaybi de tekkeye girer, dervişlere başvurur. Nihayet Abdal Musa’nın huzuruna çıkan Gaybi, işi anlatır, geyiğini ister. Abdal Musa, koltuğunun altından vücuduna saplanmış bir oku çıkararak, oğul der okun bu mu? Gaybi, attığı oku tanıyınca Abdal Musa’nın ayaklarına kapanır ve artık tekkeden çıkmaz. Kaygusuz mahlasını alan Gaybi Beyi babası aratır, Abdal Musa tekkesinde olduğunu haber alınca Teke Beyine müracaat eder. Teke Beyi, Abdal Musa ile savaşa kalkışır ancak onun manevi kudreti karşısında mağlup olur. Kırk yıl Abdal Musa’ya hizmet eden Kaygusuz, nihayet piri tarafından Mısır’a şeyh olarak gönderilmiş, Mısır’da bir tekke kurarak yolunu yaymış ve orada vefat ederek tekkedeki mağaraya gömülmüştür (Gölpınarlı 2013: 11). Mahlasını alışı da Menakıpname’de şöyle anlatılır: Gaybi, beyzadeliği tamamen terk etmiştir. Maddi dünyanın tüm zenginliklerini bir yana itmiş, dervişliği tercih etmiştir. Zahir âlemin kayıt ve bağlarından nefsini soyutlamıştır. Bu yüzden Abdal Musa “Gaybi, kaygudan reha buldun, şimdiden sonra Kaygusuz oldun" demiştir. Böylece mahlası Kaygusuz olmuştur (Güzel 2004: 53-54). Kaygusuz Abdal’ın tarihî hayatıyla ilgili olarak doğum yeri ve yaşadığı devir hakkında başlıca dört görüş vardır. Rıza Nur, Ahmet Sırrı Baba, M. Fuad Köprülü, S. Nüzhet Ergun, Agâh Sırrı Levend, Nihad Sami Banarlı Kaygusuz Abdal’ın 14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyılın birinci yarısında yaşadığını kabul etmektedirler. Muhtar Yahya Dağlı, İlhan Başgöz, Ahmet Kabaklı ise Kaygusuz Abdal 15. yüzyılda yaşadığını belirtmektedirler. Abdülbaki Gölpınarlı ise birkaç değişik görüş belirtmekle birlikte Rıza Nur ve Köprülü’nün fikrini benimsemektedir. Vasfi Mahir Kocatürk ise biri Alaiyeli diğeri Rumelili olmak üzere iki “Kaygusuz Abdal” kabul etmektedir. Ona göre Alaiyeli Kaygusuz Abdal 14. yüzyılda yaşamış ve Abdal Musa’ya mürit olmuştur. Rumeli’de yaşayan ve Vize’ye bağlı Saray kasabasından olduğu için “Sarayî” mahlasını taşıyan ikinci Kaygusuz Abdal ise 15. yüzyılda yaşamaktadır (Güzel 2004: 68-80). Kaygusuz Abdal’ın Alaiye Sancağı Beği oğlu olduğu konusunda bütün araştırmacılar aynı fikirdedir. Kaygusuz Abdal’ın ailesi hakkında bilgi edinmek için Alaiye beylerini araştırmak gerekmektedir. Alaiye Beyleri hakkında ilk bilgi İbni Batuta’dan edinilmektedir. Bundan sonra ilk kayıt 1361 yılına aittir. Kıbrıs Kralı Pierre, Alaiye beyini kendisine tabi etmek ister ancak başarısız olur. Tevarih-i al-i Selçuk’ta yer alan rivayetlerden yola çıkarak Alaiye beyinin Selçuklu soyundan olduğu da zikredilmektedir (Güzel 2004: 80-85). Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Kaygusuz Abdal’ın asıl adının Gaybi olduğu üzerinde fikir birliğine varılmıştır. Menakıbname’de de Gaybi adı açıkça geçmekle birlikte bunun daha çok ikinci bir ad ya da mahlas olduğu düşünülmektedir. Kaygusuz Abdal’ın Minbername’sinde yer alan Aşık olsam adum tenbel Alayi/Eğer sofi isem dirler mürayi mısralarıyla Kaygusuz adının Alayi olduğu açıkça ifade edilmektedir. Alaiye beyleri arasında Alaeddin isimli bir şahsın bulunması ve ayrıca bu beylerin Selçuklu sultanlarından geldiği hakkındaki rivayet neticesinde aile içinde Alaeddin adının kullanıldığını göstermektedir. Gaybi Beye “Kaygusuz” mahlasını veren şeyhinin tarikat geleneğine uygun olduğu görülmektedir. Dünya kaygılarından uzak olma gibi tasavvufi bir anlamla bu mahlas uygun görülmüştür. Kaygusuz kelimesi Bektaşiler arasında esrar ve pilav anlamında da kullanılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın kullandığı mahlaslar arasında Kaygusuz Baba, Baba Kaygusuz, Kaygusuz Sultan, Kaygusuz Sultan Abdal, Miskin Kaygusuz, Miskin Sarayi, Kul Kaygusuz yer almaktadır (Güzel 2004: 85-88). Menakıpnameye göre Kaygusuz Abdal, Mısır’a gitmiş, Hicaz’da hac görevini yapmış ve Bağdat yoluyla tekrar Abdal Musa Tekkesine dönmüştür. Kaygusuz Abdal’ın Mısır, Hicaz, Suriye ve Irak’taki seyahatlerini yalnızca menakıpnameden öğrenmekteyiz. Bunu destekleyen tarihî bir vesika bulunmamaktadır. Kaygusuz Abdal’ın Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastır’da da bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın ölüm tarihi hakkında tarihî bir kayıt bulunmamaktadır. Mısır’daki son Bektaşi şeyhlerinden Ahmed Sırrı Baba bir kaynak belirtmeden Kaygusuz Abdal’ın M. 1444’te vefat ettiğini belirtir. Kaygusuz Abdal’ın mezarı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerin ilkinde Kaygusuz Abdal Mısır’da vefat etmiştir ve mezarı buradaki Mukattam Dağında bir mağaradadır. Diğer bir rivayete göre ise Kaygusuz Abdal, Elmalı’ya bağlı Tekke köyünde bulunan Abdal Musa türbesinde gömülüdür (Güzel 2004: 89-96).
Kaygusuz Abdal’ın eserleri manzum, mensur ve manzum-mensur karışık şekilde bir hayli fazladır. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda onun mecmualarda yer alan birkaç şiiri ile Gevhername, Minbername gibi küçük mesnevileri neşredilmiştir. Manzum eserleri;
1.Divan: Kaygusuz Abdal’ın mürettep bir divanı yoktur. Ancak Marburg nüshasını tanıtan Barbara Flemming Kataloğunda Kaygusuz Abdal’ın bu nüshada 288a-340b varakları arasında toplu hâlde bulunan önemli şiirleri divan adı altında verilmektedir. Bu şiirlerin sayısının ise 130’un üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Marburg nüshasının önemli yerlerine serpiştirilmiş olarak ayrıca on altı şiiri daha vardır. Marburg nüshasından başka Nuruosmaniye nu:4905’de 44, Ankara Genel Kitaplığı nu: 52’de 31, Süleymaniye Kitaplığı nu: 441/1’de 4, Millet Kütüphanesi Ali Emiri bölümü nu: 909’da 4, nu: 979’da 64, Belediye Kütüphanesi Osman Ergin bölümü nu: 663’de 9, Menakıbname, AG nüshasında 7 şiir yer almaktadır. Kaygusuz Abdal’ın Dolabname adlı 39 beyitlik kasidesi ile iki Terci-i Bend, iki Terkib-i Bend, iki müstezad ve Salatname adlı şiirini de Divanı içinde değerlendirmek gerekmektedir. Kaygusuz Abdal bu şiirlerinde Allah, insan-ı kâmil, aşk, gönül, zikr, vahdet, edeb, dünya gibi tasavvuf konularından bahsetmektedir. Bazı şiirlerinde önemli yiyecek adları, hayvan, bitki, maden, kozmik âlem ve eşya isimleri geçmektedir. Hece ile yazılan şiirler şathiye karakterindedir. Kaygusuz Abdal, Dolapname’de insanın ancak Allah’ın fazlına dayanması gerektiğini belirtmektedir. Salatname’de kendisine namazın ne olduğunu soranlara hiddetli bir edayla beş vakit namazın teker teker kaç rekât olduğunu, hangilerinin farz, hangilerinin vacib ve sünnet olduğunu ve bunların yıllık miktarını söyler.
2.Gülistan: Kaygusuz Abdal, Gülistan’da vahdetin üstündeki perdeyi açarak vahdeti anlatır. Öncelikle la-mekânı, ezeldeki vahdet-i vücudu anlatmakla başlar. Kâinatın ve Hz. Âdem’in yaratılışı ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Âdem peygamberden sonra Şit, Nuh, İbrahim, Musa, Davud, İsa ve Hz. Muhammed’den bahsedilir. Eserin bu kısmı giriş niteliği göstermektedir. Bundan sonraki büyük bölümünde ise tasavvuf ve dervişlikle ilgili konular anlatılmaktadır.
3.Mesneviler: Yazmalarda mesnevi başlığı altında Kaygusuz Abdal’ın üç mesnevisi vardır. Bunlar “Mesnevi-i Baba Kaygusuz” adı altında verilmiş, ikinci ve üçüncü mesneviler, “Mesnevi-i Sani” ve “Mesnevi-i Salis” adıyla adlandırılmıştır. İkinci mesnevi için Marburg nüshası için “Küçük Mesnevi” adı kullanılmaktadır. Üç mesnevide de belirli bir konu bulunmamakta tasavvufi vecd ve heyecan etrafında şekillenmektedirler. Mesnevilerde Kaygusuz Abdal, lirizmin zirvesine ulaşmaktadır.
4.Gevhername: 71 beyitlik kısa bir mesnevidir. Vahdet-i vücud görüşünü, deryadan kenara atılan gevher teşbihiyle dile getirmektedir. Gevher’in canı Hz. Muhammed’dir. Eser, Hz. Muhammed’i methetmek için kaleme alınmıştır.
5. Minbername: 58 beyitten meydana gelmektedir. Nefsi bilmek üzerine kurulmuştur.
Mensur eserleri;
1.Budalaname: Eserin adı Risale-i Kaygusuz ya da Budalaname olarak geçmektedir. Kaygusuz Abdal, insan aklının kör ve topal olduğunu akl-ı maaş ile Hakk’ın bilinemeyeceğini söylemektedir. Kendini bilmek, gönül, hakikati bilmek gibi konuları işlemektedir.
2. Kitab-ı Miglate: Eser, Budalaname’nin sonundaki rüya ile başlar. Bir derviş sürekli rüya görmekte ve her defasında karşılaştığı şeytanla mücadele edip onu yenmektedir.
3. Vücud-name: İnsan vücudunun çeşitli uzuvlarıyla dinî-tasavvufi ve kozmik kavramlar arasında teşbihler yapan, ilişkiler kuran bir eserdir.
Manzum ve Mensur Eserleri;
1.Dil-guşa: Eser, mesnevi tarzında kafiyelenmiş uzun bir şiirle başlar. Burada vahdet-i vücud anlatılır. İnsanlara dünyanın malına kapılmaması, kendilerini tanımaları tavsiye edilir. Eserde uzun Farsça bölümler vardır. Bir dervişin tasavvuf umdelerini anlatması ile devam etmektedir.
2.Sarayname: Mensur ve manzum olarak kısaca Allah’a yalvardıktan sona bu cihanın bir saray olduğunu, içindeki insanların her birinin bir işe daldığını ve cihanın sahibini düşünmediklerini, kendilerine peygamber gönderildiğini yine onların “nakş”a bağlanıp “nakkaş”ı fikreyleyemediklerini anlatan mesnevi kafiyeli bir şiir söyler. Fasıl başlığı altında cihan anlatılır. Dünyaya gelmekteki maksadın Allah’ı tanımak ve ibadet etmek olduğu anlatılmaktadır.
15. yüzyıldan itibaren Yunus Emre'den ilham alan ve düşüncesi, dünya görüşü, din telakkisi, terimleri ve kendine has edasıyla halk edebiyatı içinde dinî bir zümre edebiyatı hâlinde bütünleşen Alevi-Bektaşi edebiyatı meydana gelmiş ve Kaygusuz Abdal, bu edebiyatın ilk mümessili ve kurucusu vasfını kazanmıştır. Kaygusuz Abdal da Yunus gibi hem heceyle hem de aruzla şiirler yazmıştır. Tasavvuftan, dinden, mezheplerden, mezhep hükümlerinden, ayet ve hadislerden, büyük sufilerden, İran klasik edebiyatındaki unsurlardan bahsettiğine ve her iki vezni de kudretle kullandığına göre iyi bir tahsil görmüştür. Birçok şiirinde esrarı öven Kaygusuz’un bu iptilası, Bektaşilerle Aleviler tarafından esrara “Kaygusuz” adının verilmesine sebep olduğu gibi aynı zamanda bu iptila onun şiirlerinde de tesir etmiştir. Kaygusuz Abdal, tam anlamıyla orijinal ve gerçekten de kudretli bir şairdir. Kaygusuz Abdal’ın nesirlerinin örülüşü de oldukça başarılıdır. Cümleler gayet kısa, seciler tekellüfsüzdür, kelimeler ahenklidir. Dili ise sade ve öz bir Türkçedir. Yer yer kullanılan yabancı sözler bile Türkçeye mal olmuş sözlerdir. Bazı şiirlerinde Sarayi mahlasını da kullanan Kaygusuz’un bilhassa müstehzi edasında, Yunus Emre’nin tesiri görülmektedir. Fakat bu tesir bir taklit mahiyetinde kalmamış, orijinalitesinin potasında erimiştir (Gölpınarlı 2013: 10-14). Kaygusuz Abdal, 14.yüzyılın sonlarıyla 15.yüzyılın ilk yarısında yaşadığı için şiirleri Eski Anadolu Türkçe’sinin bütün özelliklerini sergilemektedir. Kelime kadrosu da son derece zengindir. Eserleri incelendiğinde şiirlerinin büyük oranda aruz vezniyle yazıldığı görülmektedir. Hece vezniyle yazdığı şiirleri çok fazla değildir. Bu şiirlerde 7’li ve 8’li vezinleri kullanmıştır. Kaygusuz Abdal uyak konusunda da oldukça özgür davranmıştır. Tam ve zengin uyakların yanında yarım uyaklar da sıklıkla görülür. Şiirlerinde dikkati çeken özelliklerden biri de Arapça-Farsça sözcüklerle Türkçe sözcükleri uyaklamasıdır. Tahkiyeden delil ve ispat yoluna kadar bütün anlatım şekillerini kullanmıştır. Tekrir, seci, mecaz, atasözleri ve deyimler, halk söyleyişleri de kullandığı anlatımların içinde sayılabilir. Kaygusuz Abdal’ın 3700 beyitlik Gülistan’ı, 1017 beyitlik “birinci mesnevisi”, 390 beyitlik “ikinci mesnevisi”, 370 beyitlik “üçüncü mesnevisi”, 520 beyitlik “Dilgüşa”sı, 1690 beyitlik “Sarayname”si, 70 beyitlik “Gevhername”si, 61 beyitlik “Minbername”si olmak üzere müstakil sekiz mesnevisi bulunmaktadır. Bunların toplam beyit sayısı da sekiz binin üstündedir. Bunların altısı müstakil mesnevi; ikisi manzum-mensur karışık mesnevidir. Bu durumda Kaygusuz Abdal’a hamse sahibi şair demek yanlış olmaz. Hatta Türk Edebiyatı tarihinde Ali Şir Nevai’den de önce olması sebebiyle Kaygusuz Abdal’ı Türk Edebiyatında ilk hamseci şair olarak da tanımlamak gerekmektedir.