Kıbrıs’tan Irak’a oyun içinde oyun
Sadi SOMUNCUOĞLU 01 Ocak 1970
AB’ye 2004’te üye olan Slovakya’nın Başbakanı Fico, Shengen sistemine alınmalarının geciktirilmesi üzerine, aptal yerine konulduklarını söyledi. Acaba Türkiye’ye yapılan muamelelere maruz kalsaydı, ne derdi? Fico’yu bilemeyiz ama İngiliz Lordlar Kamarası’nın 8 üyesi bile, müzakerelerin askıya alınması teklifini Türk halkına hakaret saydığı halde, Başbakan Erdoğan, “AB’de gidişimizi durdurmak gibi bir yaklaşım içinde değiliz. Kararlılığımızı değiştirmeyiz. Olgunluk içinde süreci takip ediyoruz, duygusal davranmayacağız” diyebiliyor.
Erdoğan-Gül ikilisinin 4 yıldır “kıblesi” olan AB treni, 17 Aralık 2004’te devrildi, ama gidiyormuş gibi yapılıyor. Ne hikmetse de her dönemeçte sanal bir tıkanma yaşandı, günlerce çıkış yolu arandı, sonra AB ne istediyse o oldu. Şimdi, 15 Aralık’a kadar bir krizimiz daha var. Tabii yine AB’nin dediği olacak.
Erdoğan, tecrübeli İtalya Başbakanı Prodi’den akıl aldı. O’nun, “Telaşa gerek yok. Hatta faydalı bile oldu” demesine güvendi. Yazık ki Prodi, arkasını döner dönmez, Fransa ve Almanya’nın projesine destek verdiğini açıkladı. Projenin, seçim sürecinden geçmesi için Türkiye’ye zaman tanınmasını sağlayacaksa yararlı olabileceğini de vurguladı. Bu sözlerin manası açıkken, sonradan “Prodi’nin yanlış anlaşıldığı” duyuruldu. Hasılı adamlar iyi yetişmiş, rollerini güzel oynuyorlar.
Gül’ün hali ise daha vahim. AB Büyükelçilerine, “Üye yaparsınız, ya da yapmazsınız. Ancak sürecin başında bu tür yaklaşımlar sergileyerek, Türkiye’nin Avrupa standartları yönünde toplumsal değişimini engellemeyin” ikazında bulundu. Resmen AB ipine üyelik için değil, “Türkiye’nin dönüştürülmesi” için sarıldıklarını itiraf edip, “Aman oyunu bozmayın” demeye getirdi.
Neyse ki, ikilimizin B ve C planları varmış. Bunlardan birisi ortaya çıktı. Rumlara birer liman açmayı teklif etmişler. Açıkçası ek protokolü TBMM’den geçirmeden, usul usul uygulamaya koyuyorlar. İkincisi AB kararında ısrarlı olursa, ilişkileri askıya alan taraf olmadan, frene basılacakmış. Ama bugünden belli ki, AB’nin dayatmalarını, “onlar için değil, kendi milletimiz için yapmaya” devam edecekler.
Asıl endişe verici olan ise son dakikada, yine bir adım önde olma iddiasıyla limanlar meselesinin Adalet Divanı’na götürülmesini teklif etmeleri. Aslında bu da AB’yle birlikte, çok önceden kotarıldı. Böylece Kıbrıs meselesi biraz daha zamana yayılacak, Türkiye KKTC’ye ambargo kararını alan Adalet Divanı’na kendi ayağıyla gidip, hukuken de kıpırdayamaz hale gelecek.
Raydan çıkmış AB treni ve K.Irak
Tüm dikkatler raydan çıkmış AB treninde, ama bu arada başka şeyler de oluyor. “Gaggoş” denilen bazı yeni aktörler, vakti zamanında Özal’a söyletilen, geçen yıl da Erdoğan-Gül’ün dillendirdiği K. Irak’a “ağabeylik, ticari birliktelik” adı altında, Barzani Kürdistanı’nın tanınıp, dünya ile bağlantısını sağlamanın yolunu döşüyor. Osman Baydemir İngiltere’de, Ahmet Türk Almanya’da PKK’nın sözde ateşkesi ve “Kürt sorununun” çözümüne destek arıyor.
Irak’ta işler sarpa sararken, Barzani fiili devletini resmi devlet yapma yolunda vahim adımlar atılıyor. Parası, bankası, bayrağı, marşı, ordusundan sonra büyükelçileri belirleniyor.
Ve Başbakan Erdoğan, Brüksel değil, ABD için İran’a, Suriye’ye koşuyor, tüm mesaisini Ortadoğu’ya ayırıyor. Durumun facia boyutlarına ulaştığını anlatıp, herkesi göreve çağırıyor, “Tribünden seyredemeyiz” diyor. Seyahatlerine götürdüğü gazetecilere de, yazılmamak kaydıyla “K. Irak için akla gelmeyen formüllerden, yeni açılımlardan” söz ediyor.
Böylece, “Elimizden geleni yaptık, başka çare kalmadı” zannı yaratılıp, NATO’nun bölgeye yerleşmesine alıştırılıyoruz. Dahası “Kürdistan” kıyametine sürükleniyoruz.
Türkiye bu oyun içinde oyunlara daha fazla dayanamaz. Acilen AB kıskacından, sonra diğer ipoteklerden kurtulup, kendimize gelmemiz elzemdir.