« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Mar

2021

Bir hafta içinde iki kez görüşmelerinin asıl sebebi bu olmasın

Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970

Erdoğan'ın Salı günü açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı için “Biden'a selâm” yorumları yapılıyor. Sadece Biden'a mı; asıl AB'ye çok büyük selâmlar var. Ne gibi mi?

Önce Cumhur İttifakı'nın ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, AKP-AB ilişkisi konusunda geçmişteki değerlendirmelerden bir iki örnek verelim.

Terör örgütü üyeliğinden mahkûm olan Leyla Zana ve 3 DEP milletvekili 2004'te tahliye edildiğinde, “Tarihi görev çağrısı” başlıklı açıklamasında şunları söyledi:

“PKK’nın siyasallaşma hedefinin adım adım gerçekleştirilmesini Türkiye politikasının merkezi haline getiren AB, bu mahkumların serbest bırakılması için bugüne kadar her zorlamayı yapmış, her yola tevessül etmiştir... AKP’nin, AB ile uyum adı altında bugüne kadar yaptıkları, AB tarafından yine de yeterli görülmemekte, açılan bu yolda Türkiye’nin önüne bitmeyen taleplerle gelinmektedir. AKP yöneticileri ise, bu yöndeki çabalarının aralıksız süreceği konusunda AB’ne her gün teminat vermektedir.”

AB'nin 2004 Türkiye Raporu'ndaki taleplerine ise şöyle tepki gösterdi:

“AB’nin Türkiye’yi bu kadar aşağılamaya cüret edebilmesinde en büyük cesaret kaynağı, Türkiye’yi çaresiz ve zavallı bir ülke konumuna sokan AKP iktidarı ve Türk devletiyle ve milletiyle sorunu olan, AB himayesi ve gölgesinde bu hesaplaşmayı yapmayı ümit eden AB lobileridir.”


Türkiye'deki “reformların” tamamen AB'nin isteği üzerine yapıldığı, Bahçeli'nin iddiası değildi. Bizatihi Hükümet bunu kabul ediyordu.

Örneğin 2014 yılında Reform İzleme Grubu'nun 9 Mayıs Avrupa Günü'nde düzenlediği 29'uncu toplantısında, AKP iktidarı döneminde yapılan ve yapılacak olan “Reformlar” tek tek sayılıp, “30 Eylül 2013 tarihinde Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyu ile paylaşılan Demokratikleşme Paketi AB’ye üyelik sürecimizin önemli bir kısmını oluşturan ‘siyasi kriterler’ ve Yargı ve Temel Haklar Faslı (23.Fasıl) ile doğrudan bağlantılı olup, Cumhuriyet tarihimizin tartışmasız en cesur ve en kapsamlı reform paketlerinden biridir” denildi.

Konumuzla ilgili olduğu için aktaralım; o toplantıda şu müjdenin de altı çizildi:

“Vatandaşlarımızın AB ülkelerine en geç 3,5 yıl sonra vizesiz seyahat hakkına kavuşmasının ve AB ile aramızda önemli bir psikolojik engelin aşılmasının ilk adımı olarak nitelendirebileceğimiz Vize Serbestisi Diyaloğu’nu 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da resmi olarak başlattık.”

Erdoğan'ın Salı günkü açıklamasına dönelim. Dedi ki;

“Biz bugüne kadar tüm reformları, falan kuruluş dayattığı, filan teşkilat talep ettiği için değil, milletimiz bunlara layık olduğu için gerçekleştirdik. İnsan Hakları Eylem Planı'nın hazırlığında da asıl belirleyici, milletimizin ihtiyaç ve talepleri olmuştur.”

VİZE SERBESTİNİN ŞARTI

Evet, konumuz AB'nin talepleri, özellikle de 2016'da yürürlüğe girmesi gereken, ama hâlâ gerçekleşmeyen, vatandaşlarımızın AB ülkelerine vizesiz seyahati. O günden bugüne neler olduğunu özetleyelim.

AB'nin vize serbestisi için belirlediği 72 kriter arasında, şöyle bir madde vardı:

“Kamu düzeni ve güvenliği konusunda, örgütlü suçlar, terör ve yolsuzlukla mücadele edilmesi ve bu suçların önlenmesi, bu kapsamda terörizmin finansmanı, insan ticareti ve siber suçlara ilişkin AB müktesebatına uyum sağlanması, cezai konularda adli işbirliği yapılması, kişisel verilerin korunması.”

Türkçesi, Terörle Mücadele Yasası'nın değiştirilmesi istendi.

Nitekim Erdoğan da 12 Mayıs 2016'daki bir konuşmasında, vizesiz seyahat konusunun imzalarının vaktiyle atılarak Ekim'de uygulamaya geçilmesi kararının alındığını, ancak şimdi öne sürülen 72 madde içine Terörle Mücadele Yasası'nın değiştirilmesi önerisinin sıkıştırıldığını belirtip, şunları dile getirdi:

“AB müktesebatı içinde bu tavrın bir yeri yok. Güney Amerika’dan Schengen’e tabi olanlara böyle bir şart uygulanmıyor. Birliğin üyelik niyetini gayretini hala muhafaza eden Türkiye konusundaki çarpık ve ikircikli tutumundan vazgeçmesini bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde ya Avrupa Birliği’yle birlikte ilişkilerimizi geliştirecek, bu yolu nihayete ulaştıracağız ya da kendimize yeni bir yol tespit edeceğiz. Bizim tercihimiz; yeni Türkiye’yi Avrupalı dostlarımızla birlikte inşa etmekten yanadır. Şimdi Avrupalı dostlarımızın kararını bekleyeceğiz.”

Erdoğan'ın bu tepkisinden kısa bir süre sonra Haziran 2016'da Brüksel'de, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve AB Bakanı Ömer Çelik ile AB Komisyonu yetkilileri konuyla ilgili bir toplantı yaptı. Görüşmede, Türkiye'nin şu anda birçok terör örgütüyle aynı anda mücadele ettiğini belirten Çavuşoğlu, “Vize serbestisi çok önemli. Ama terörle mücadele bizim için hayati bir konu. Sırf vize serbestisi için güvenlik ve terörle mücadele gibi bir konuda taviz vermemiz mümkün değil” diyerek, AB'nin bunu anlayışla karşılaması gerektiğini söyledi.

AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn ise bu argümanlara karşı çıkıp, “Terörle mücadele söz konusu olduğunda da ifade ve fikir özgürlüğü gibi temel değerlerden ödün verilemeyeceğini” kaydetti.

Aynı yılın Kasım ayında İsviçre basınına konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Yıl sonuna kadar Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanmazsa, mülteci geri kabul mutabakatının yıl sonundan önce feshedileceği” restini çekip, “Sabırlar tükenmek üzere. Önümüzdeki günlerde AB'den yanıt bekliyoruz” dedi.

2018'e gelelim.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 6 Şubat'ta, Türkiye'nin vize serbestisi için yerine getirmesi gereken 72 kriteri tamamladığını belirtip, “Artık top AB'de” açıklamasını yaptı.

Bu açıklamadan bir hafta sonra Bulgaristan'ın Başkenti Sofya'da düzenlenen AB Gayrıresmi Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye'ye “vize serbestisi” görüşüldü. AB Bakanı Ömer Çelik'in de katıldığı toplantıda, bir kez daha “Terörle Mücadele Yasası'nın yumuşatılması” şartı koşuldu. Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynder, “Türkiye bu yasayı AB değerleriyle uyumlu hale getirirse, vize kolaylığı konusunda ilerleme sağlanır” derken, AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn, “Türk hükümetinden bazı işaretler geldiğini, ancak hukukun üstünlüğü konusunda durumun hala tatmin edici olmadığını” vurguladı.

AB'NİN HAVUÇ-SOPASI

Bu hatırlatmalardan sonra sadede gelelim.

Bilindiği gibi, 23-24 Mart'ta AB Zirvesi var ve ikidir ertelenen Türkiye'ye yaptırımlar konusu ele alınacak. Bunun önemi ne mi?

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın 26 Şubat'ta bir konferansta kullandığı ifadelerle anlatalım. AB'nin Mart Zirvesi için Türkiye'ye ilişkin “Havuç-sopa” şeklinde “Çift eksenli” bir rapor hazırlayacağını belirtti. AB yaptırımlarından duyulan korkunun, Türkiye'nin istikşafi görüşmeleri başlatmasını mümkün kıldığını öne sürdü. Ve de Türkiye ile sorunlarının çözümünün anahtarının, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni imzalaması olduğunu tekrarladı.

Şimdi bir kez daha Erdoğan'ın Salı günkü açıklamasına bakalım.

Konuşmasının başında, “Biz bugüne kadar tüm reformları, falan kuruluş dayattığı, filan teşkilât talep ettiği için değil, milletimiz bunlara lâyık olduğu için gerçekleştirdik. İnsan Hakları Eylem Planı’nın hazırlığında da asıl belirleyici, milletimizin ihtiyaç ve talepleri olmuştur” dese de devamında şunları söyledi:

“Plandaki 9 amaçtan ilki 'daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi'dir. Buradaki hedefimiz, insan haklarına dayalı bir hukuk devleti anlayışının daha da güçlendirilmesidir. Mevzuat ve uygulamayı bu doğrultuda düzenli olarak gözden geçirecek ve gerekli tüm tedbirleri alacağız. Böylece Avrupa Birliği ile bilhassa Vize Serbestisi Diyaloğu’nda karşılanması beklenen hususlara yönelik çalışmalara da hız veriyoruz.”

“’Üst Düzey İdari ve Toplumsal Farkındalık’ amacımızın önemli bir parçası olarak, uluslararası insan hakları mekanizmaları ile işbirliğini geliştiriyoruz. Bunun için insan hakları alanında henüz taraf olmadığımız uluslararası sözleşmelerin ve ek protokollerin imza ve onay süreçlerini gözden geçiriyoruz.”

GÖRÜŞME TRAFİĞİ

İnsan Hakları Eylem Planı açıklandıktan sonra şunlar yaşandı:

Erdoğan, konuşmasıyla aynı gün içinde, yakın zamana kadar çok ağır ifadelerle eleştirdiği ve AB'de Türkiye karşıtlığının başını çeken Fransa Cumhurbaşkanı Macron'la videokonferans görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede, Erdoğan'ın, “bu sene Ankara Anlaşması’nın 100’üncü yılı olduğuna değinerek, Türkiye-Fransa ilişkilerinde liderler arasında tesis edilen diyaloğun her zaman büyük rolü olduğunu” ifade edip, “İki güçlü NATO müttefiki olarak Avrupa’dan Kafkaslara, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya uzanan geniş coğrafyada güvenlik, istikrar ve barış çabalarına önemli katkılar sağlayabiliriz” dediği bildirildi.

Fransa cenahının tavrını ise Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian duyurdu. Drian, “Türkiye bize hakaret etmeyi bıraktı, ancak daha çok adım atılması gerekiyor... Durum kırılgan, çünkü anlaşmazlıklarımızın listesi çok uzun... Adımlara ihtiyaç var ve adımlar atıldığında biz de pozisyon alacağız. Şimdilik sadece sözlü adım var” dedi.

Aynı gün Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu “Türkiye-AB ilişkileri ve terörle mücadele” gündemiyle toplandı. Toplantıyla ilgili olarak şu bilgiler verildi:

“Açıklanan eylem planının Türkiye'nin değişim ve reform iradesini temsil ettiği ve bunun Türkiye-AB ilişkilerine de olumlu katkı sağlayacağı değerlendirilen toplantıda, 18 Mart Mutabakatı'nın yenilenmesi, vize serbestisinin hayata geçirilmesi, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gibi konularda AB'nin somut adımlar atmasının pozitif gündemin devamı için önemli olduğu vurgulandı.”

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İnsan Hakları Eylem Planı'nın, Türkiye'nin AB ile ilişkilerde vize serbestisi için geri kalan kriterleri de karşılayacak şekilde hazırlandığını belirtip, planın amacının, “vatandaşların hak ve özgürlük alanlarını genişletmek ve insan hakları konusunda bugüne kadar uygulamada yer alan aksaklıkları gidermek” olduğunu vurguladı.

Erdoğan dün AB'nin lider ülkesi Almanya'nın Başbakanı Merkel'le videokonferans yöntemiyle görüştü. Görüşmeyle ilgili yapılan açıklamada, diğer ikili ve bölgesel sorunların yanısıra, Erdoğan'ın “18 Mart mutabakatının güncellenmesi” konusuna değinip, “Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege konularında yapıcı tutumunu sürdürdüğünü dile getirdiği” aktarıldı.

Tüm bunlardan sonra soralım:

AB'nin, vize serbestisi için şartı açık: Terörle Mücadele Yasası'nın değişmesi... İnsan Hakları Eylem Planı, ardından yapılan bu görüşme ve açıklamalar, bu yasanın değişeceği mesajı mıdır?

Erdoğan'ın, “İnsan hakları alanında henüz taraf olmadığımız uluslararası sözleşmelerin ve ek protokollerin imza ve onay süreçlerini gözden geçiriyoruz” sözlerinin açılımı nedir?

ABD-AB'nin yıllardır şart koştuğu; “İkiz Sözleşmeler” olarak bilinen BM Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin yanısıra Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'ndaki çekincelerimizin kaldırılması, ayrıca “Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı”, “Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesi”, “Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi”nin imzalanması; dahası Rum kesiminin tanınması anlamına gelen AB Ek Protokolü'nün onaylanması mıdır?

Ve de Erdoğan'ın, MHP lideri Bahçeli ile bir hafta içinde iki kez görüşmesinin asıl sebebi, HDP'nin kapatılmasından önce bunlar olmasın?

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 17052

ulkucudunya@ulkucudunya.com