Sadece uçak almak yetmeyecek…
Mensur Akgün 01 Ocak 1970
Muğla, Antalya ve diğer pek çok yerde neredeyse eş zamanlı çıkan orman yangınları hepimizi üzdü. Yeterli tedbir alınmamış olmasına kızdık, ormanları korumak için örgütlenip silahlı devriyeler çıkarttık, bireysel ve kurumsal inisiyatiflerle yardım kampanyaları düzenledik. Haklı nedenlerle iktidarı, muhtelif nedenlerle de birbirimizi eleştirdik.
Ama galiba yeterince özeleştiri yapmadık. Oysa özeleştiri de yapmamız gerekiyor. Yangınların bu kadar yaygın ve yıkıcı olmasının sebebi iklim değişikliği. Küresel ortalama sıcaklık artıyorsa bunda her birimizin mütevazı da olsa katkısı var. Sığır eti yerken de, hiç ihtiyacımız olmayan hacımdaki arabaları kullanırken de iklimin değişimine yardımcı oluyoruz.
Dünyadaki sıcaklık artışı ancak bilinçlenmemizle, hayat tarzlarımızı değiştirmemizle, bizi yönetenlerden ve yönetmeye talip olanlardan bu değişimin her türlü altyapısını kurmalarını talep etmemizle mümkün. Sorun ne yazık ki daha çok yangın uçağı almakla çözülebilecek bir sorun değil.
Doğrudur, Türkiye gibi bir ülkenin yangın söndürme uçağının olmaması, olması gerektiğinin düşünülememesi kabul edilemez. Bu ciddi bir siyasi tercih kusurudur. Fakat unutmayalım ki, uçak ve/veya helikopter yangınların daha kolay söndürülmesini sağlar, yangının çıkmamasını sağlamaz.
Çok uçağın olduğu Amerika, İspanya, Fransa, Yunanistan gibi ülkelerde bile orman yangınları ortalığı kasıp kavururken çözüm iklim değişikliğinin durdurulması için her düzeyde çaba harcamaktan, bu çabaların karşılığını alacağımız zamana kadar da azami dikkati göstermekten geçer.
***
İlk yapmamız gereken de ormanda piknik, kontrollü de olsa ateş yakma alışkanlığımızdan vazgeçmek olmalı. Ormanlar bizi hiç içine girmesek de yanar, uzmanların dediğine göre binyıllardır da yanmışlar. Şimdinin eskisinden farkı daha çabuk ve daha kolay yanmaları, sıcaklık artışının onları daha yaygın ve kapsamlı bir şekilde yanmaya yöneltmesi.
Hiç olmazsa biz istemeden, bilmeden yanmalarına sebep olmayalım. Çay için, yemek için ormanlarda ateş yakmayalım, mangalda et kızartmayalım, ağaçlık alanda anız olmazı aklımızın bir köşesine yerleştirelim. Devlet bilinçli yangın çıkartanlara karşı yaptırım uygulasın, ormanlık alanların yerleşim ya da başka bir nedenle istilasına karşı çıksın. Yangın söndürme uçağı alsın, var olanları kullanılabilir hale getirsin, yönetişimsizlik sorununu çözsün.
Biz de üstümüze düşenleri yapalım. Bilinçlenelim, iklim değişikliği konusunda talepkar olalım. Belli ki orman yangınları bitmeyecek. Kasım ayında Glasgow’da düzenlenecek iklim konferansında tüm konular üstünde mutabakat oluşsa, emisyon düzenlemeleri ve azgelişmiş ülkelere yardım hakkında uzlaşmaya varılsa, hatta verilen sözler yerine getirilse dahi bu sorun yıllarca sürecek.
Emisyon oranlarının net sıfır denen seviyeye çekilmesi, Amerika ve Çin’in dünyayı endüstriyel atık ve gazlarla zehirlemekten vazgeçmesi halinde de sıcaklık seviyesi pat diye düşmeyecek. Yangınlar kadar seller ve kasırgalar da olacak. Kuraklıktan tarım etkilenecek, açlık ve sıcaklık göçlere yol açacak. Bazı ada ülkeleri sular altında kalacak. Ekolojik yıkım öngörülen, görülemeyen daha pek çok şeye yol açacak.
Bilindiği gibi iklim değişikliğini durdurmak isteyenlerin temel amacı endüstri devriminden bu yana artan antroposen kirliliğin etkilerini azaltmak, gaz salınımını sınırlamak, 1950’li yıllardan beri iyice tetiklenen sıcaklık artışını yüzde 2’ye, hatta daha aşağıya çekmek.
Elektrikli arabalar, sürdürülebilir tarım teknikleri, yenilenebilir enerji kaynakları bu hedefe ulaşmanın temel araçları olarak görülüyor. Dünyanın ciğerleri olan ormanların daha fazla karbon dioksiti temizlemesi, daha az benzinli ve dizel arabanın yollara çıkması, kömür yakan ev kalmaması, linyit santrallerinin kapatılması hedefleniyor.
Karamsarlar ise kritik eşiği aştığımızı dünyanın geleceği için artık daha radikal tedbirlerin alınması gerektiğini söylüyorlar. İklim değişikliğinin kendi sinerjisini yarattığını, durdurulmasının tahmin edilenden çok daha zor olduğunu iddia ediyorlar. Orman yangınlarının karbon salınımı tedbirlerini sıfırladığını vurguluyorlar.
Ancak onlar ne derse desin bizim tedbir almaktan başka şansımız yok. Bir yandan yangınları söndürmek, zamanında müdahale etmek için tedbir almak ve yangınları tetikleyecek, özendirecek nedenleri ortadan kaldırmak zorundayız, diğer yandan da iklim değişikliğine karşı mücadele etmek, uluslararası çabaları desteklemek.
***
Bana öyle geliyor ki iklim değişikliği ajandasına sahip çıkan partilerin bahtı açık olacak. İnsanlar yangınlar, seller ve kuraklığın temel nedeninin atmosferde biriktirdiğimiz gazlar ve onları biriktirmemize yol açan tüketim çılgınlığı, çevreye duyarsız endüstrileşme, fosil yakıtların kullanılması ve kitlesel et üretimi olduğunu yakında anlamaya başlayacak.
İklim değişikliği muhtemelen beraberinde yeni tür siyaset yapma biçimlerini de getirecek. Küresel işbirliğinin önemi idrak edilecek. Dünya siyaseti daha az sıfır toplamlı oyunların zemini olarak görülecek, uluslar adına kişilerin, grupların ve sınıfların çıkarlarının savunulduğu şahsına münhasır bir alan olmaktan çıkacak. Ya da değişim yeni tür savaşları ve insanlığın yok oluşunu getirecek.
Bilinçlenirsek, kendi sorumluluklarımızın farkına varırsak işbirliğinin galip gelmesi, insanların çatışmadan çok uzlaşmaya prim vermesi, sorunlarını silah yerine mantık, ahlak ve hukukla çözmeye çalışması mümkün olabilir diye düşünüyorum. Kim bilir belki hafta sonu rehavetinden ya da iklim değişikliği üstüne bu sıralarda çok şey okumamdan, belki de Philosophy Now’ın Varoluşçuluğu işleyen Ağustos-Eylül sayısından.
Yine de vaktiniz varsa, rutin dışı bir şeyler yapmak isterseniz, iklim değişikliği üstüne yazılanları okuyun derim. Dil sorunu olmayanlara önerim DW, BBC ve Guardian. İlginizi çekerse akademik makaleler de var. Yarın bir de İklim Değişikliği Üstüne Uluslarası Panel’in (IPCC) Glasgow’da düzenlenecek iklim konferansına sunacağı raporun 40 sayfalık özeti çıkacak. Ayrıca Türkçe kaynak da çok. İyi, huzurlu, yangınsız ve her anlamda felaketsiz bir gün dileğiyle…