Hasıraltı'nda İnecek Var!
Tamer KORKMAZ 24 Nisan 2007
Kimileri Malatya'daki vahşete "provokasyon" denilmesinden rahatsız: Hunhar cinayetleri provokasyon diye nitelemenin "bahane üretmek, hafifletici neden aramak" olduğunu öne sürüyorlar...
Fanatizm, bağnazlık, hoşgörüsüzlük vesaire boğaz keserken; buna "provokasyon" dediğimizde kendimizi avutmuş, kamuoyunu aldatmış, hatta "hedef şaşırtmış" oluyoruz!
***
Oysa, gerçek başka bir yerde duruyor...
Rahip Santoro'nun Öldürülmesi, Danıştay Saldırısı, Dink Suikastı, Malatya'daki Vahşet: Hepsi, siyasi cinayettir; buz gibi de provokasyondur.
Toplumsal çürümenin boyutlanması, fanatizmin giderek artması provokasyon gerçeğini ortadan kaldırmaz...
"Provokasyon"un sahipleri fanatizmi kullanır...
Şayet ilk elde senaryoya uygun/kullanabilecekleri bağnaz, cani tetikçiler bulamazlarsa kendi elleriyle serada yetiştirirler!
Hangi görüşten olursa olsun bağnazlığın yükselişine, hoşgörüsüzlük ve sevgisizliğe karşı bu toplumun siyasetçisinden medyasına kadar üzerine düşen görevleri yapmadığı vahim bir gerçek...
Ne var ki, böyle bir hakikatin varlığı perde arkasında "Alacakaranlık Kuşağı" provokasyonlarını kurgulayan Kâbus Yapımcıları'nın var olduğu gerçeğini değiştirmiyor...
Ne büyük bir talihsizliktir ki, Türkiye provokasyonların sistematiğini ezberledi. Hal böyle iken, provokasyon diyenleri komplo teorisyenliği ile suçlamak, gerçeği hasıraltı etmektir!
Bu suçlamanın son baskısını "Türk Medyası'nın gelmiş geçmiş en büyük çürütücüsü" yaptı...
Bir an için, İpekçi Suikastı'ndan Mumcu Suikastı'na kadar onlarca sarsıcı cinayetin perde arkasının peş peşe aydınlatıldığını varsayalım...
Böyle bir durumda ortaya çıkacak olan tüyler ürpertici netice ile Egemen Medya'mız yüzleşmeye hazır mı?
Hiç sanmıyorum!
Çünkü, siyasi cinayetlerin gerçekten aydınlatılmasını canı gönülden isteyen bir Egemen Medya çok farklı davranırdı. Yani, bu zamana kadar "Hasıraltı Cemaati" işlevi görmezdi!
Malatya'da da fanatik/cani/alçak tetikçilerin kullanılmış olması, "provokasyon" amaçlı gayri nizami harp yönteminin doğasında var olan bir husustur...
Ağca kimler tarafından kullanıldığını mahvolduktan çok sonra öğrenmişti. Ağca'yı cezaevinden kaçıran figüranlar da öyle! Ağca'yı cezaevinden kaçırtan iradenin ihtilal hazırlığı yapan askerler olduğu gerçeğini ise kamuoyu uzun yıllar sonra öğrenebilmişti!
Bu topraklarda aynı kanlı kâbus filmini bilmem kaçıncı kez gördükten sonra hâlâ provokasyon diyenleri suçlamayı tercih ediyorsanız; bu "örtülü harp" taktiklerini icra eden karanlık mekanizmanın kamuoyuna yanılsama yaptırmaya yönelik tuzağına düşmüş olursunuz...
Provokasyonu görmek asla ve kata fanatiklerin caniliğini hafife almak, onları mazur görmek, hafifletici neden aramak değildir. Ya? Arzın Merkezine Seyahat'e niyet etmektir...
Sahnenin arkasındaki "Mister Kontrgerilla Kalıntıları" konjonktüre göre toplumun içinden "dinci, sağcı, solcu vs. terörist gençler" devşirmekte mahirdirler. İstediklerini bulamazlarsa saksıda yetiştirirler!
Elbette o gençleri onlara kaptırdığımız sürece bizler de (hepimiz) kabahatliyiz. Buna mukabil yaşadığımız vahşi eylemlerin provokasyon amaçlı olduğu gerçeği değişmez...
Demek ki, bir yandan o gençleri kaptırmayacak bir düzen oluşturmak; diğer bir yandan da siyasal cinayetlerin perde arkasını aydınlatmak zorundayız...
Bugün artık perde arkası (NATO/USA/İçimizdeki ABD) netleşmiş İpekçi Suikastı için "Onu öldüren ülkücü Ağca idi. Cinayetin ardında fanatizm vardı. Kim başka bir yeri gösteriyorsa o komplocudur" diyerek, mesela...
Hiçbir şeyi aydınlatamayız!