« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 Oca

2007

Saddam'ın idamı ABD'yi kurtarmaz

Dr. Nihat Ali Özcan 01 Ocak 1970

Savaştan aylar sonra Saddam Hüseyin'i saklandığı yeraltındaki sığınakta ele geçiren ABD, bugünlerde Ortadoğu coğrafyasında eskisi kadar heybetli, inandırıcı ve korkutucu görünmüyor.

Üstelik Irak'ı "özgürleştirmekten", Iraklıları "demokratikleştirmekten" de kimse söz etmiyor ve bu söylemler başka bir bahara ötelenmiş görünüyor. "Özgürleştirme" ve "demokratikleştirme" bağlamında öne çıkan politik, ekonomik, askerî ve psikolojik stratejiler de bir bakıma anlamını yitirdi. Nitekim bu stratejileri uygulama imkanı veren araçların göründükleri kadar işlevsel olmadığı ortaya çıktı. Kendi içinde tutarsızlıkları olan, derinlikten yoksun politik uygulamalar, dünya yolsuzluk sıralamasında Irak'ı ikinci sıraya taşıyan ekonomik girişimler, işkence sahneleri ile özdeşleşen askerler ve nefrete yol açan hoyratça tavırlar, çöküşün simgesi oldu. Tüm bu gelişmelerden sonra akla takılan soru şu: Canlı yayınla ölüme mahkûm edilen Saddam Hüseyin mi, yoksa küresel güç ABD'nin içine düştüğü durum mu daha trajik? Farklı biçimlerde de olsa her ikisinde de iktidarın kaybı yok mu? Saddam Hüseyin'in yargılanmasının ve idamının iki yönü olduğu gözden kaçırılmamalı. Birincisi ceza hukuku açsından, diğeri ise, yargılamanın hizmet edeceği politik/pskolojik hedefler bakımındandır. Biz yargılamanın ceza hukuku boyutunu "hukukçulara" bırakarak işin politik /psikolojik yönüne odaklanacağız.

Saddam'ın idamı halinde Irak karışır mı?

İç savaş ve çatışmaların temel teorisine göre çatışma bir defa başladığında, artık insanlar bunun neden ve ne zaman çıktığı ile pek ilgilenemezler. Onları ilgilendiren sadece ve sadece hayatta kalmaktır. Nitekim Irak'ta hüküm sürmekte olan etnik-mezhepsel ve kriminal çatışmalar, sıradan insanların hayatını çekilmez bir hale getirmiş durumda. Her gün sokaklardan onlarca ceset toplanıyor ve insanlar acımasızca birbirlerine kıyıyorlar. Bu nedenle de hayatta kalmak isteyenler "güvenlik" arayışlarını sürdürüyorlar. İnsanlar çareyi ya güvenli bölgelere göç etmekte ya da silahlı bir gruba dahil olmakta görüyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre 1,5 milyon Iraklı, ülke içinde çatışmalardan kaçarak kendince ülke içindeki güvenli bölgelere göç etmiş durumda. Yine, 1,6 milyon Iraklı, komşu ülkelerde mülteci konumundalar. Üstelik bu nüfus Irak'ı bir arada tutan orta sınıftan oluşmaktadır. Sonuç olarak artık insanların önceliği hayatta kalmaktır. Tek başına hiçbir olay çatışmaların önünü alamaz; ama çatışmaları derinleştirebilir. Ülkenin siyasi geleceği başkaları tarafından ve değişik mahfellerde konuşulmaktadır.

Sanılanın aksine gelinen aşamada Saddam Hüseyin'i idam etmek artık ABD'nin çıkarlarına uygun değildir. Çünkü yargılama ve infaz ABD'nin konumunu olumsuz etkilemeye başlamış görünmektedir. Birincisi, Saddam, direnişin/iç savaşın kontrol altına alınması için ABD'nin işine yarar bir rehin/aktör olmaktan çıkmıştır. Çünkü ülkenin içinde bulunduğu güvenlik şartları, tarafların konumu ve egemen olan siyasi gerginlik, bölgesel aktörler, Saddam faktöründen bağımsız, şiddet ve nefret üretmeye muktedirdir. Bu durumda cezanın infazı güvenlik arayışındaki ABD'nin hiçbir işine yaramayacaktır. Tam tersine Saddam'ın yargılaması ve aldığı ceza, Irak'ın içindeki düşmanlıkları derinleştirmekte ve güvenlik bağlamında ikileme yol açmaktadır. Kürtler ve Şiiler karara sevinirken, Sünniler buna tepki vermektedir. Bu durum Irak'ta ihtiyaç duyulan "güvenlik" ortamını sabote etmektedir. İkincisi, Saddam'ın yargılanması ve idamı üzerinden yapılan siyasi tartışmalar ABD'ye uluslararası alanda da zarar vermeye başlamıştır.

Saddam da Bush da kaybetti

Nitekim kararın açıklanmasından sonra yapılan yorumlar, ABD'nin Batılı ve Ortadoğulu müttefiklerinin kendisinden farklı görüşlere sahip olduğunu gösteriyor. Yorumların hukukî kaygıları ifade etmekten uzak ve siyasi içerikli olması ise Batı'nın ikiyüzlülüğünü göstermektedir. Bu noktada ABD'nin bir diğer sorunu da Sünni Arap dünyasındaki imajının yeni bir darbe almasıdır. Sonuçta bu karar ABD ile dost yönetimleri, halklarının baskıları ile yüzleşmeye zorlayacak ve köşeye sıkıştıracaktır. Örneğin, daha şimdiden 700 bin Iraklı Sünni mültecinin sığındığı Ürdün, önümüzdeki dönemde ciddi sorunlarla karşılaşacaktır.

Farklı sonuçları olsa da Saddam'ın kaderinin bir benzerini Bush ve ekibi de yaşamaktadır. Çünkü Saddam'ın Irak'taki iktidar kaybının yol açtığı hasar, küresel aktörün tüm dünyadaki değişen rolünü de etkiledi. İşgal sonrası direniş ve iç savaşın mimarları daha işin başında mücadeleyi Irak topraklarından çok uzaklarda, ABD'de kazanabileceklerini gördüler. Vietnam ve Afganistan'da başarı ile uygulanmış olan "direniş teorisi"ni tozlu raflarından indirerek uygulamaya koydular. ABD'nin Irak'a getirmeyi vaat ettiği demokrasinin zayıf noktaları ve kırılganlıklarını, Batı toplumlarının sabırsızlıkları ile birleştirince bedeli ağır olmakla birlikte etkili sonuçlar aldılar. Irak'ta öldürülen 3 bin ve yaralanan 29 bin ABD askeri medya aracılığı ile toplumu etkilemeye devam ediyor. ABD yurttaşları, vergilerini başarısız bir biçimde savaşa harcayan iktidarlara hesap soracak kıvama gelmiş bulunuyor. Irak'ta çok da anlamlı olmayan demokrasi, 8 Kasım Temsilciler Meclisi seçim sonuçları ile etkisini daha net gösterdi. Saddam gibi acımasız bir diktatörün yargılanması ve idamı, sıradan ABD halkına farklı anlamlar ifade edebilir. Ancak bu durum ABD'nin Irak'ta devam eden politikalarının başarısızlığını saklayamaz ve bölgedeki ilişkilerinin yeni bir eksene oturduğu gerçeğini örtmeye yetmez. Sonuçta Saddam savaşı kaybetti, idama mahkûm oldu; ama kaderin cilvesi olarak ABD Saddam'ı hapishanede uzun yıllar beslemek zorunda kalabilir. Sahi kim kimi esir aldı?

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 64122

ulkucudunya@ulkucudunya.com