Derin devletin derin fotoğrafı
Hasan Celal Güzel 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucular, sizlere zaman zaman M.Ö. 5. yüzyılda Antik Çağ'daki şehir devletlerinden Abdera'da yaşananları, Türkiye'ye uyarlayarak mizahî bir üslûpla anlatmaya çalışıyorum. Aradan geçen ikibin beşyüz senelik zamana karşılık, Türkiye'de de Abdera'daki gibi saçma sapan gündem maddelerine rastlanıyormuş. C.M. Wieland'ın 'Eşeğin Gölgesi' adlı eserinde, Abdera'da kiraladığı eşeğin gölgesinde uyuyan Struthion'dan eşeğin sahibinin ayrıca gölge kirası istemesiyle başlayan ve bütün Abderalılara yayılan tartışma anlatılır.
Eğer Wieland, Türkiye'deki son fotoğraf olayına yetişseydi, eminim ki Abdera'daki 'Eşek mi, gölgesi mi' tartışmasını bir yana bırakır, bunu yazardı.
'Derin' fotoğrafın aslı
Efendim, olayı biliyorsunuz. Hrant Dink cinayetinin zanlısı Ogün Samast Samsun'da yakalanınca, kendisini yakalayan polis ve jandarma mensupları onunla fotoğraf çektirmişler. Önünde fotoğraf çekilen duvarda Atatürk'ün bir vecizesi ve Türk Bayrağı görülüyor. Ayrıca, bir başka fotoğraf karesinde de zanlının elinde bir bayrak bulunuyor.
Allah aşkına, basında yazılıp çizilenleri, televizyonlarda 'kanaat önderi' zehir hafiyelerin yorumlarını bir tarafa bırakıp salim kafayla bir düşününüz ve yıllardır yapılan bu uygulamayı hatırlayınız; bu fotoğraflar sizce ne ifade eder?...
Bendeniz, hiç üşenmeden günlerdir önüme gelen herkese bundan ne anladıklarını soruyorum ve hep aynı cevabı alıyorum: 'Polis ve jandarma, suçluyu yakalayınca başarılarının sevincini bu şekilde göstermişler! Daha önce de suçlular yakalanınca hep böyle yaparlardı.'
Tabiatıyla, sorduklarımın arasında Şerlok Holmes, Nat Pinkerton, Cingöz Recai ve heykeli dikilesice köşe yazarlarımız yoktu. Sıradan vatandaşın saf mantığına müracaat etmiştim.
Derin devlet paranoyası
Efendim, bir 'derin devlet' lafıdır gidiyor. Öyle ki, artık sık sık elektriği kesilenler, telefonlarında tıkırtılar duyanlar, ayaklarına taş değenler de ortaya çıkıp 'Derin Devleet!' diye bağıracaklar bu gidişle... Başbakanlar bile idaresinden sorumlu oldukları devletin içinde 'derin devlet' olduğunu söylerlerse, bizim köşe yazarlarımız ne yapsınlar?...
Yıllardır derdimizi kimselere anlatamıyoruz. Siz eğer derinine inmeden her olayın arkasında derin devleti arar da, devletin içinde çöreklenmiş hukuk dışı illegal örgütleri ve kişileri sır perdesine büründürüp meçhul hâle getirmenin kolaycılığına kaçarsanız, bu olayları aydınlatabilir misiniz?...
Susurluk diyeceksiniz, Şemdinli diyeceksiniz, gerine gerine gladyo'dan, kontrgerilla'dan dem vuracaksınız; sonra da kalkıp bütün gizli kapaklı olayları 'derin devlet' sözüyle tereyağından kıl çeker gibi halledeceksiniz. Daha önce de yazmıştım. Ben, göz kırparak, gerdan titreterek her türlü rezaleti 'derin devlet' deyimiyle açıklamaktan hoşlanmıyorum. Cehaletten doğan kolaycılığa, esrarengiz bir tebessümle iki tutam 'komplo teorisi' ilâve edip çalkalayınca, her düğümü çözen 'derin devlet' formülüne ulaşırsınız. Sonra gelsin çarşaf çarşaf makaleler, saatlerce devam eden atmasyon televizyon programları, kısa zamanda en çok satan listesine giren içi boş kitaplar...
Bırakın bu memleketin yakasını!
Şu hasta mantığa bir bakınız: Cinayet zanlısıyla fotoğraf çektirenler, onun cinayetini destekledikleri için, onu kahraman olarak gördükleri için bunu yapmışlarmış... Bu ne biçim bir patolojik istidlâl, ne çirkin bir muhayyile, ne müfsit bir zihniyettir?...
Bu zihniyetin arkasında, polisiyle, jandarmasıyla, sokaktaki adamıyla Türk Milleti'nin ırkçı, ayırımcı, kindar olduğu varsayımı yatıyor. Türk polisi, Türk jandarması, Ermeni asıllı bir Türk vatandaşını alçakça öldürdü diyerek sevinecek ve bu 'kahramanla' (!) hatıra fotoğrafı çektirecek, öyle mi?!...
Atatürk'ün, 'Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terkedilemez' vecizesi, bayrağın üzerine Ogün Samast için yazılıp da karakola asılmış diyebilir misiniz?
Geçmişteki uygulamaları hatırlamaya çalışalım. Devlete karşı suç işleyenler, teröristler, hattâ eroin kaçakçıları bile yakalandıkları zaman suç âletleriyle birlikte, bayrak önünde fotoğrafları çekilir, teşhir edilirlerdi. Hâlen de bu uygulama devam etmektedir.
Terörist başı Apo'nun bile bayrakla fotoğrafı çekilmemiş miydi? Apo'nun fotoğrafını çekenler, herhalde onu kahraman olarak kabul etmiyorlardı.
Bırakınız polis memurunu, jandarma çavuşunu da, bir düşününüz; bu ülkede içişleri bakanları terör suçlularıyla poz verip fotoğraf çektirmediler mi? 1971'de İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu, makam odasında Deniz Gezmiş'le fotoğraf çektirmemiş miydi? 1979'da İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Mısır elçiliğini basan ve iki polisimizi öldüren Filistin'li teröristle, onun gayretiyle teslim olunca heyecanlanarak sarmaş dolaş olmamış mıydı. Şimdi Güneş ve Menteşoğlu'nun, bu suçluların yanında olduğunu söyleyebilir misiniz?...
Söylediğimiz gibi, işin aslı son derece basittir. Nasıl ki, avını yakalayan avcı, başarısıyla övünerek üzerine ayağını basıp fotoğraf çektiriyorsa, bizim fukara polis ve jandarmamız da aynısını yapmıştır. PKK'lıya da, kaçakçıya da, diğer katillere de yaptığı gibi...
Hem katil zanlısını bu polis, bu jandarma yakalamadı mı?
Polisle jandarmayı birbirine düşürmek
Bu uygulamanın doğruluğunu tartışabilirsiniz. Güvenlik güçlerinin yüzlerinin perdelendiği benzeri fotoğrafların ibret-i âlem için faydalı olduğunu ya da bu uygulamanın insan haklarına uygun bulunmadığını söyleyebilirsiniz. Lâkin, benim jandarmamı, polisimi ırkçı ve ayırımcı gösteremezsiniz.
Bu saçma ve mesnetsiz iddialar sonucunda dünya kamuoyu, Türk güvenlik güçlerini, suçluları koruyan ve ülkedeki azınlıklara düşman olan unsurlar gibi görmeye başlamıştır.
Ya, polisle jandarma arasında, birbirlerinin fotoğraflarını medyaya göndererek derin devlet numaraları çevirten bir rekabet olduğu iddialarına ne demeli? Sevgili Ertuğrul Özkök ne güzel yazmış: 'Bunun adı derin devlet değil, olsa olsa derin devlet tiyatrosudur'.