Derin devlet ve derin sorular...
Ali BAYRAMOĞLU 01 Ocak 1970
16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencilerinin üzerine bomba atılmış, 8 öğrenci hayatını kaybetmişti. Bu katliamla ilgili şu sorular hâlâ yanıt bulmadı:
Bomba ihbarı yapıldığı, ihbar yazılı bir halde resmi belge haline geldiği halde neden yeterli tedbir alınmamıştı?
Bırakın tedbiri, neden o gün, solcu öğrenciler her zaman çıktıkları kapıdan değil, diğer kapıdan çıkmaya zorlanmışlardı?
Dava dosyasında öğrencileri bombanın atıldığı kapıya yönelttiği iddia edilen komiser Reşat Altay, hakkındaki idari soruşturmalara rağmen nasıl taltif edilmiş ve nasıl emniyet müdürlüğüne kadar yükselmişti?
Nasıl oluyor da bu kişi, TAYAD konusundaki soğukkanlı davranışları ve başarısıyla terfi ettirilen eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek'in arkasından, linç ve tetikçilerin kaynağı haline gelmeye başlayan, devlet tarikat ilişkisinin merkezinde bulunan bir il'e emniyet müdürü olarak atandı? Şimdi neden görevden alındı?
Peki nasıl oluyor da, “katil ve terör eylemcisi üreten ağabey sistemi” özellikle Trabzon'da oluşuyor?
MİT tarafından “devşirildiği” iddiasıyla 2000 yılında MGK'ya sunulan raporda yer alan, tarikattan siyasi partiye dönmüş kimi yapıların üzerine neden gidilemiyor?
Dahası bundan neden Trabzon'da yerleşmiş durumda?
Emniyete yapılan “Dink'in öldürüleceğine dair” ihbar nasıl olmuş da atlanmıştır?
Bu ihbar listesinde Dink'ten başka kimler vardı?
Bu isimler neden açıklanmıyor?
Soruşturma ekibinden sızan bilgiler katilin cinayet mahallinde tek başına değil, üç kişilik bir grupla bulunduğunu söylüyor...
Gazetelerde yer alan gizli tanığı da teyit eden bu bilgiler, tek başlarına bir örgüte, profesyonel bir suikaste işaret etmiyorlar mı?
Öyleyse neden açıklanmıyorlar?
Neden cinayetin münferit olduğu imajı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor?
Dink'in ailesine cinayet günü gösterilen banka video kayıtlarında, banka içinde Hrant'ı izlediği görülen genç kimdir? Olaydan sonra elinde telefon ters istikamete doğru giden bu genç bulunup, sorgulanmış mıdır?
Tüm bunlar ne anlama gelmektedir?
Dillerden düşmeyen derin devleti bunlar mı resmederler?
Veli Küçük.
Emekli general. JİTEM'in kurucusu olduğu söylenir...
Kocaeli Jandarma Komutanı'yken, sorumlu olduğu bölgedeki şeytan üçgeninde Cantürk ve diğer Kürtler faili meçhul cinayete gitti...
Abdullah Çatlı'nın cenazesine Susurluk kazasından hemen sonra el koydu...
Çatlı ve Yeşil'le onlarca telefon konuştuğu tespit edildi...
Hrant en çok onun varlığından, kendi davasına müdahil olmaya çalışmasından etkilenmişti. Veli Küçük, Hrant'ın davasını izlemeye gelmişti. Ardından taraf olmak için dilekçe vermişti.
Dink'in avukatı Veli Küçük'ten gelen tehditlerden söz ediyor...
Küçük'ün emekli olduktan sonra kurduğu Stratejik Güvenlik Koruma ve Eğitim adlı şirketin bir şubesi Trabzon'da bulunuyor...
Bu bir tesadüf mü?
Hrant'ın kardeşi Orhan'ın şu sözleri manidar değil mi:
“Ağabeyim, 'Küçük mahkemeye geldi ve huzurumuz kalmadı' dedi. Bu ülkenin demokrasi tarihini bilen insanlarız. Küçük'ün ne demek olduğunu da biliriz, Kerinçsiz grubunun da... Ağabeyim, 'Adres gösteriliyorum' diyordu. En ciddiye aldığı grup da Küçük'ün grubuydu. Küçük'ten doğrudan e-mail ya da telefon yoluyla tehdit gelmiş değil. Kendini devlet sanan kişilerin bu tür hatalar yapacağını düşünmek mümkün değil. Şu net ki; iki grup üzerine yoğunlaşıyordu: Küçük ve Kerinçsiz. Kimin kimi organize ettiğini bilmemiz mümkün değil. Ama Küçük, ortaya çıktığında işin ciddiyetini anladık. Küçük'ten sonra kurşun gelebilirdi ve geldi...”
Derin devlet ve derin sorular...