Derin devlet
Ekrem DUMANLI 01 Ocak 1970
Başbakan Erdoğan, derin devlet meselesini gündemde tutuyor. Önce Kanal 7'de Mustafa Karaalioğlu'nun programında yakındı derin devletten. Ardından da Etiyopya seyahati sırasında gazetecilerle sohbet ederken aynı konuya temas etti. "Sen başbakansın, yakınacağına bunun üzerine gitsene" diyenler oluyor.
İlk bakışta doğru bir mantıkla karşı karşıyayız; fakat mesele hiç de bu kadar basit değil. Başbakan, derin devlete "kurumlar arasındaki çeteleşme" diyor. Demek meselenin tek bir ayağı yok.
Öncelikle şu gerçeği görmek zorundayız: Tayyip Erdoğan, derin devletten şikâyet eden ilk başbakan değil. Daha 70'li yıllarda Bülent Ecevit, devlet içindeki bazı güçlerin yetki sınırlarını aşarak kirli işlere bulaştığını söylemişti. Üstelik açıktan açığa yapmıştı bu tespiti. Kontrgerilla lafını ilk defa Ecevit'ten duydu kamuoyu. Ne var ki Bülent Bey, bu heyulanın üzerine gidemedi. Neye rağmen? Kendisine karşı düzenlenen silahlı saldırıya, 1 Mayıs olaylarındaki karanlık halkaları müşahede etmesine rağmen. Devlet içinde çeteleşen ve sivil yandaşlarla faaliyet yürüten örgütlerin üzerine gitmek çok da kolay değil.
Geçenlerde eski bir İçişleri Bakanı NTV'de konuşuyordu. Abdi İpekçi cinayeti işlendiğinde İçişleri Bakanlığı'nın yaptıklarını -daha doğrusu yapamadıklarını- anlatıyordu. "Ağca'yı bulduk; ama o günkü sıkıyönetim şartları gereği sorgulayamadık; gelip elimizden aldılar, sonra da kaçırttılar." diyordu Bakan Bey. Solcu bir partinin İçişleri Bakanı "aşırı sağcı" bir militanı sorgula(ya)mıyor. Ve bu adam en sıkı korunan bir cezaevinden elini kolunu sallayarak çıkıyor, daha önce basına verdiği söz gereği Papa'yı da Roma'da vuruyor. Şimdi solcu İçişleri Bakanı'nın yakasına yapışıp "Nerede derin devlet?" diyebilir miyiz?
Başbakan Turgut Özal'ı milyonların gözü önünde vurdular. ANAP Kongresi'nde patlayan silahın tetikçisi hemen oracıkta derdest edildi; ancak olayın üzerindeki sır perdesi hâlâ kalkmadı. Rahmetli Özal, kendisini vuranların kim olduğunu biliyordu; bunu başta kardeşi Korkut Bey olmak üzere çok yakın dostlarına söylemişti, ama örgütlenmenin üzerine gidemedi. "Şer odakları" diye kükredi vatandaşın huzurunda; hepsi o kadar. Korkut Bey, Susurluk çetesi ortaya çıktığında bazı imalarda bulundu; hepsi bu. Suikast çözülemediği, "şer odakları" dağıtılamadığı için Özal'ın ani ölümü üzerindeki soru işaretleri kalkmıyor...
Demek istiyorum ki; derin devletten şekva eden bir Başbakan'a "çözsene" demek, işi savsaklamak anlamına da gelir. Çetelere karşı topyekün bir duruş ortaya konulmadıkça bu tür illegal yapılarda belli bir çözülme beyhude bir bekleyiştir. Mesela Susurluk skandalında basın dik bir duruş sergiledi; ancak o günkü Refah-Yol iktidarının gözü korktu. Üstelik ucu kendilerine dokunacak diye korkan siyasîler oldu. Susurluk'ta ele avuca sığmayan basın, son yıllarda art arda ele geçirilen çeteler konusunda pek de cesur davranmadı. Oysa Susurluk neyse Sauna Çetesi de oydu. Eryaman Çetesi'nin "tatbikat evi"nden suikast planları ve Başbakan'ın evinin krokisinin çıkması az buz bir şey miydi? Ya C-4'ler, uzaktan kumandalı patlayıcılar? Şemdinli, başlı başına büyük bir hadise. Çeteler ortaya çıktı; ama ciddi bir şekilde tartışılamadı. Kısa sürede olay başka mecralara kaydırıldı. "Derin çeteler"in bu taktiği de artık biliniyor. Ne zaman gündeme gelseler, basın yoluyla bilgi kirlenmesine sebep olarak bazı kişi ve kuruluşları hedef gösteriyor, kendileri sessiz sedasız sıvışıyor.
Konu, sadece siyasî otorite ile medya arasında oluşacak bir fikir birliğiyle de çözülemez. Devlet içine sızan, silahlı eylem yapmakta bir beis görmeyen, hatta uyuşturucu, silah ticareti, mafyacılık gibi işlere bulaşan kişileri, onları besleyen ortamları yok etmek için yargı sisteminden sivil toplum direncine kadar her şeyin harekete geçmesi gerekiyor. Çetenin iyisi kötüsü olmaz; derin devletin hayırlı işleri-şer işleri olmadığı gibi. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti olarak kalacaksa devlet kimliğinin arkasına saklanarak kirli işler çevirenlere karşı topyekün bir mücadele ortaya koymak zorunda. Yoksa "derin devlet" sadece bir serzeniş konusu olur, arada bir manşetlere heyecan katar o kadar!