Derin Sular
Tamer KORKMAZ 01 Ocak 1970
'Derin Devlet' tartışmalarından pek hoşlanırız. Bir kuyunun başındaymış gibi yukarıdan bakınca acaba dibi görünür mü diye de merak ederiz...
Konforlu tartışmalardır bunlar. Arzın merkezine seyahat edilmeyeceği bellidir. Havanda su dövülür. En iyi ihtimalle teğet geçilir; gidilir. Bir sonraki afaki tartışmaya kadar 'usluca' beklenir...
Son 'derin devlet' muhabbeti Muammer Aksoy ile Abdi İpekçi suikastlarının yıldönümlerine denk geldi...
İpekçi Suikastı, Türkiye'yi 12 Eylül'e götüren Derin Mekanizma'nın en sarsıcı operasyonuydu. Bu suikastın zincirleme olarak vardığı yer çoktan belli olmuş durumdadır. Bir kez daha sıralayalım: Ağca/Özbey/Şener/Çaylan/Çelik/ Çatlı/Terpil/Henze silsilesi NATO/ABD'ye çıkar. Darbeyi imal eden içerideki 'Görünmeyen Devlet Yapılanması' ise resimde NATO/ABD ile tandem oynayan hakim gücü temsil eder...
Bu açık gerçeğe rağmen yirmi sekiz yıldır İpekçi Suikastı'nın perde arkası taammüden aralanmadı. Cinayetin üstü sıkı sıkıya örtüldü. Üzerine gidilmiş olsaydı, gizli egemenlerin bütün kirli çamaşırları ortaya çıkacaktı. Hal böyle iken, konforlu derin devlet tartışmaları yapmak her defasında hadiseyi soyutlamak anlamına geliyor. Aynen "Trafik Canavarı" söylemindeki gibi...
'Derin Devlet' hakkında bugüne kadar en açıklayıcı lafları ettiği ileri sürülen Demirel'e gelirsek; zat-ı devletleri işbu soyutlama sürecinin de babasıdır!
Demirel, bu çizgisinin sadece bir kez dışına çıktığında dahi (Yavuz Donat'a iki yıl önce "Derin devlet askerdir" demişti) derin devletin ne olduğu konusunda gözbağcılık yapmıştı. Nasıl mı? "Onlar ayrı bir devlet değil. Devlete el koydukları zaman derin devlet olurlar!" cümlesini sarf ederek...
Derin devlet sadece askerlerden müteşekkil bir yapı değil; askerlerin de içinde bulunduğu bir mekanizma: Sadece darbe olduğunda öne çıkan/hakim olan bir yapıdan söz etmek yanıltıcıdır...
Demirel, "Devlette arada sırada rutinin dışına çıkılır" diyerek malum derin mekanizmayı meşrulaştırmaya çabalar tarzda konuşmuş bir portredir. Geçen aralık ayının sonunda Genç Bakış'ta "Devlet bir tanedir, derini düzü yoktur" diyerek de yanılsama yaptırma misyonunu sürdüren kişidir...
İki yıl önce Sabah'ta yayınlanan röportajlarda Demirel, "Derin devlet zaaf sever" derken; 12 Eylül'de onu deviren Evren Paşa da, "Devlet zaaf içindeydi, biz geldik" vurgusunu yapmıştı. Sözü edilen zaafların derin devlet mekanizması tarafından üretildiğini, kurgulandığını bugün artık çok iyi bildiğimize göre şu gerçeği görmek zorundayız. 12 Eylül filminde dışarısıyla tandem oynayan iç mekanizmanın 1977 yazında yolunu açtığı Evren'e "kurtarıcı" rolü; bir dönemin "Morison Süleyman"ı Demirel'e de "zanlı/mağdur" rolü verilmişti! Gerçeği dile getiren "11 Eylül günü akan kan, 13 Eylül günü nasıl oldu da durdu?" sorusunu sorabilmesi Demirel'in konumunu değiştirmez. Yani? Bazen senaryonun dışında gibi görünen repliklere de izin verilir!
12 Eylül öncesindeki sarsıcı terör eylemlerini organize eden "devletin aradığı?" Çatlı'yı yurtdışına sırtını sıvazlayarak gönderen Evren'in askeri yönetimiydi...
'Susurluk Kazası'ndan sadece yarım saat sonra dönemin Kocaeli İl Jandarma Komutanı Veli Küçük, Balıkesir Emniyet Müdürü'nü telefonla arayarak "Mehmet Özbay (Çatlı) bizim arkadaşımızdır. İsmi geçmezse iyi olur" diyecekti. Bir elmanın iki yarısı olan Danıştay ve Dink Suikastları tartışılırken adı geçen Veli Küçük'ten söz ediyoruz...
Final: En iyisi siz bütün bunları boş verin de, derin devletin dibi görünüyor mu, yoksa boru mu diye aşağıya doğru bakmaya devam edin!
Operasyona Uğrayan Şehir/ Tamer KORKMAZ
Günlerdir soruluyor "Neden Trabzon?" diye...Aslında ne oldu da, Trabzon "zanlı bir şehir" olarak vitrine yerleştirildi? Teksas rolü için neden Trabzon seçildi?
***
"Trabzon'un Başına Örülen Çorap" adlı filmin öyküsüne 'Kelebek Etkisi' formatı üzerinden seyahat edelim...
11 Eylül Olayı'ndan sadece üç hafta sonra NATO'ya Akdeniz'de yeni bir görev verilmişti. Elbette, ABD'nin talebiyle...
NATO gücü Akdeniz sularında "teröre, silah ve uyuşturucu kaçakçılığına karıştığından kuşkulanılan gemileri enselemek" için volta atacaktı.
Söz konusu operasyonel birim ABD'nin bölgeyi daha sıkı kontrol edebilmesi için oraya yerleştirdiği müdahale gücü idi...
ABD bununla da yetinmedi. 2004 başında Akdeniz'deki Müdahale Gücü'nün kapsamının genişletilmesini, aktif operasyona Karadeniz'in de eklenmesini istedi! Sam Amca, gerekçe olarak Kafkasya'daki istikrarsızlığı ve yine "terörle mücadele" paravanını masaya koyuyordu...
Yani, Karadeniz'i de kontrol etmek istiyorlardı. Bir başka deyişle, Karadeniz'e Truva Atı yerleştirmekti, ABD'nin niyeti... Ankara, Karadeniz talebine en başından beri itiraz etti...
2006'da NATO Güney Avrupa Müttefik Deniz Kuvvetleri Komutanı, Karadeniz'in de operasyona dahil edileceğini söyleyiverince Türkiye'nin ve Rusya'nın tepesi attı...
NATO'nun Karadeniz planına olumlu bakmak Ankara için kesinlikle mümkün değildi. Böyle bir adım Türkiye'nin menfaatlerine tümüyle tersti. Rusya ile arasını bozmak için de birebirdi...
Türkiye, Karadeniz talebinin Montrö sözleşmesine aykırı olduğunu hatırlattı, ABD'ye...
NATO operasyonuna şiddetle karşı çıkan Rusya da Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin oluşturduğu mevcut birimin (Karadeniz Gücü) bölgedeki güvenliği sağlamak için yeterli olduğuna vurgu yaptı... Türkiye ve Rusya ABD/NATO'ya karşı Karadeniz'de tandem oluşturdular: Böylelikle ABD istediğini elde edemedi.
***
Trabzon'a dönecek olursak, kentin 2005 başından itibaren "güvenlik sorunu olan bir bölge" haline gelmesini 'başına buyruk' bir gelişme olarak kaydetmek saflık olur...
Son iki yılda kentte Türkiye gündemine oturan sekiz büyük olay meydana geldi. Bunlardan en sarsıcı olanı Rahip Santoro Cinayeti dünya ölçeğinde yankılandı. Son olarak da Hrant Dink Suikastı'nın tetikçisi Trabzon'dan çıktı...
Alacakaranlık Kuşağı dizisi yapımcılarının Trabzon'dan yeni yetme aktör/figüran devşirmeleri yeterince manidar...
Trabzon "zanlı bir şehir" olarak ateşe atıldı. Böylelikle bölgenin "fevkalade istikrarsız bir yer olduğu" anlatılmaya çalışıldı. Bölgede güvenliğin sağlanamadığını "göstermek" suretiyle -Karadeniz sularına NATO kuvveti gönderme arzusunun "ne kadar haklı bir talep olduğu" herkes tarafından anlaşılabilir hale gelecekti!
Uzun lafın kısası: Trabzon, iç dinamikleriyle tetikçilerin türemesine ön ayak olan mümbit bir toprak parçası değildir; tersine "operasyona uğrayan" bir kenttir!
Provokasyonları tertipleyenler elbette başka şehirlerdeki "derin saksılar"da da alçaklık-tetikçilik yapacak haytalar yetiştirebiliyorlar. (Geçmişte "pilot bölge" sıfatıyla tetikçi devşirilen şehirlerimizi unutmuş olamazsınız.)
Böylelerinin son dönemde Trabzon'dan seçilmesinin nedeni bir taşla birkaç kuşun vurulduğu bir projeksiyonla karşı karşıya bulunmamızdandır... Hem içe dönük kâbus filminin en dramatik sahnesinde kullanılan maşa orada "imal edildi"; hem de bölgesel bir operasyonla bağlantılı olarak "işaretlendi" Trabzon!