« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Kas

2010

ÇOCUK EDEBİYATI TÜRLERİNİN KULLANIMI AÇISINDAN ORHAN VELİ KANIK’IN ESERLERİNE BİR BAKIŞ

Kelime ERDAL 01 Ocak 1970

ÖZET

Garip akımının temsilcilerinden olan Orhan Veli

Kanık, yazdığı siirlerle gerek yasadığı dönemde, gerekse

günümüzde pek çok sairi etkilemistir. Sairlerin siir geleneklerinden

etkilenmeleri, bunları siirlerinde kullanmaları

kaçınılmazdır. Orhan Veli, basta tekerleme olmak

üzere, çocuk edebiyatında kullanılan türleri siirlerine

yerlestirmistir. Sairin bazı siirlerinde masal dünyasının,

masal dünyasına hâkim olan olağanüstü olay ya da sahısların

yer aldığı görülmektedir. Orhan Veli, çocukların

severek okuduğu fabl türünde çeviriler yapmıstır. Bu çevirilere

kendi üslubunu aksettiren sair, sade diliyle siirlerinde

olduğu gibi dilimize aktardığı fabllarda da çocukların

düzeyine inmeyi basarmıstır.



Giriş

Yazınsal iletişim süreci çocukların dil gelişimini destekler,

onlara anadilinin kullanılışını, olanaklarını, yaratıcı gücünü sezdirir.

Çocukların kavramsal yeterliliği onların anlama, yorumlama

ve yeni anlamlar yaratma becerilerini kullanarak yaşamı ve insanı

anlama deneyimleri edinmesini sağlar. Çocuklar, okulöncesi döneminde

sayışmaca, bilmece, tekerleme gibi dilsel gereçler aracılığıyla

dilin ritmini ve söyleyiş özelliğini sezinler, bunları söyleme

çalışmalarıyla da ünlü ve ünsüzlerin doğru boğumlandırılmasına

yönelik deneyimler edinirler. Her şeyden önce çocuklar bilmece

dinleyerek, sorarak; tekerleme ve sayışmaca söyleyerek kendilerini

anadilleriyle anlatma, gerçekleştirme alıştırmaları yaparlar. Masal,

şiir, öykü ve anlatılar gerek okulöncesinde, gerek okul döneminde

çocukları sanatçıların kendine özgü dil beğenileriyle, sözdizimindeki

ve anlam kurmadaki yaratıcılıklarıyla buluşturur. Çocuklar,

nitelikli yapıtlarda sanatçıların sezme, duyma, duyumsama ve düşünce

gücünün sözcük ve tümcelere, paragraflara ve bir bütün olarak

metne nasıl yansıtılabildiğine tanık olurlar (Sever 2006, 22).

Çocuk, edebiyat eserleri aracılığıyla hem ana dilini daha iyi kullanır,

hem de hoşça vakit geçirir.



Çocuk edebiyatına malzeme olan türleri eserlerinde kullanmış

olan Orhan Veli’nin sanat ve edebiyata ilgisi, Ankara’daki

Gazi İlkokulunun son sınıfında iken başlamıştır. Öğretmeni, Orhan

Veli’nin yeteneğini sezmiş, yazma ödevleri vererek, güzel

yazma konusunda onu yüreklendirmiştir. O sıralarda okumanın

da tadına varan Orhan Veli, okuldan çıktıktan sonra kitaplığa koşar,

kütüphane kapanıncaya kadar okur. Şairin ilk yazıları bu yıllarda

Çocuk Dünyası adlı dergide yayınlanır. Orhan Veli lisede iken

edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dikkatini çeker ve

onun teşvikiyle yazılar ve şiirler yazar. Okul dergisinde yazı ve şiirlerini

yayınlamaya devam eden şairin sanat değeri olan ilk şiirleri,

Varlık dergisinde yayınlanmıştır. Orhan Veli, liseyi bitirdikten

sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne yazılmış, 1935

yılına kadar felsefe derslerine devam etmiş ancak mezun olamamıştır.

Şair, fakülteye devam ederken Galatasaray Lisesi öğretmen

yardımcılığı yapmıştır (Uyguner 1972, 7,8,10).



Orhan Veli, arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile

birlikte Garip isimli şiir hareketini gerçekleştirmiştir. Garip hareketinin

ilk evresinde yazılan şiirlerde çocukluk teması önemli yer

tutar. Türk şiirinde çocuğun anlatıcı figür kimliğiyle görünmesi ilk

kez Garip hareketiyle gerçekleşir. Hayatın ve çevrenin çocuğun

gözüyle anlatılması, şiirlerde çocuksu bir söyleyişin kapılarını

açar. Garip akımı şairleri arasında çocukluk temasını en çok işleyen,

Orhan Veli’dir (Sazyek 1996, 124). Çocuk ve çocukluk temasına

eserlerinde yoğun olarak yer veren Orhan Veli’nin çocuk edebiyatına

bakış açısı La Fontaine’den çevirdiği fablların başına koyduğu

önsözde yer almaktadır: “Bu kitapta okuyacağınız şiirleri gerçi

sizler için tercüme ettim. Ama hiçbir zaman onları çocukça bulmadım.

Zaten sizi de küçük görmüyorum. Güzel şeyleri siz de büyükler kadar

anlar, büyükler kadar seversiniz. Elbette, yaşınız ilerledikçe bilginiz de

artacaktır. Ama bu, bilginiz artıncaya kadar kötü şeyler, basit şeyler okuyacaksınız

demek değildir. Bilginizin, anlayışınızın artması, zevkinizin

incelmesi ancak büyük eserler, kıymetli eserler okumakla olur.” (Kanık

2007, 11). Orhan Veli, çocuklar için ayrı bir edebiyatın gereğine

inanmasa da özellikle masal, tekerleme ve fabl gibi çocuk edebiyatı

türlerini şiirlerinde bolca kullanmıştır. Şairin La Fontaine’den çevirdiği

fabllar çocukların ilgi ile okuduğu eserler arasındadır.

Her sanatçının eseri az ya da çok kendisini yansıtabilir.



Orhan Veli, yaşayış tarzını ve dünya görüşünü yoğun olarak şiirlerine

taşımış bir sanatçıdır. Şair, özel hayatında etrafında gözlemlediği

sahteciliğe öylesine düşmandır ki en ciddi işlerini bile şakadanmış

gibi yapar. Bu yaşam tarzı, Orhan Veli’nin şiirlerine bir

“dalga geçme”, hayatı ciddiye almama havasının sezilmesi şeklinde

yansımıştır. Onun yüzünden ve şiirinden gülümseme eksik

olmaz (Kanık 1953, 67). Bedri Rahmi, aktardığı bir anısında Orhan

Veli’nin kendi yazdığı eserlere yaklaşımını özetlemektedir. Nurullah

Ataç, Orhan Veli’nin şiirleri için ciddi olmayan yazılar yazmış,

bazılarının bu yazıları ciddiye almasına şaşırmıştır: “Senin şiirlerin

için yazdığım makaleleri birçokları ciddiye almışlar. Bunları sırf

alay etmek için yazdığımı kimse fark etmemiş. Sen ne dersin?” Orhan

Veli, duyduğu bu sözlere kıs kıs güler. Şairin cevabında hayata

bakış tarzı, olaylara, hatta sanata yaklaşımı sezilmektedir: “İşin tuhafı

şu ki, ben de şiirlerimi tamamiyle şaka diye yazıp neşretmiştim. Bazıları

ciddiye aldılar.” (Kanık 1953, 77). Böyle bir bakış tarzına sahip

olan şairin şiirlerinde çocuksu bir havanın sezilmesi doğal karşılanabilir.

Çünkü bilindiği gibi henüz hayatın ciddi yüzünü tanımayan

çocuk için çevredeki her şey oyundur, eğlencedir. Orhan

Veli’nin de dahil olduğu nesil, hayatın ciddiyetini İkinci Dünya

Savaşından sonra fark eder. Hem İkinci Dünya Savaşı, hem de şairin

şiirlerinde belirgin olan ironik tutum, savaş sonrasında silik bir

biçimde hissedilir (Sazyek 1996, 147).



Orhan Veli’nin eserlerine çocuk edebiyatının kaynakları

açısından bakıldığında, şairin aşağıdaki edebi türleri şiirine yerleştirdiği

gözlemlenmektedir.



1. Masal

Özellikle bazı yaşlarda çocukların büyük ilgi duydukları

masallar, olağanüstü olayları anlatan, zaman ve yer kavramı belirli

olmayan edebî eserlerdir. Gerçekte sözlü edebiyatın ürünü olan bu

tür, halk arasında söylene söylene günümüze geldiği için, toplumların

hayat anlayışını, kültürünü, inanışlarını yansıtır

(Demiray ?, 21). Çocuklar, masallardaki olağanüstü dünyayı kendilerine

yakın bulurlar. Yaş seviyesi ilerledikçe çocukların masalları

“inanılmaz” ve “saçma” buldukları görülmektedir.



Orhan Veli’nin şiirlerinde masal öğelerine rastlanmaktadır.

Şairin şiirlerinde çocukluğa özlem teması çoğunlukla masal çağrışımıyla

birlikte görülmektedir. Bu bazen çocukça duyuşların bir

çocuk mantığıyla anlatılışı, (Bayram adlı şiir), bazen masal havası

içinde anımsama, (Masal adlı şiir), bazen de lirik bir anlatış (Gemilerim

adlı şiir) olur (Uyguner 1972, 7,8,10).



“Robenson”, (Kanık 2002, 40) hem masal hem de çocukluk

temasının olduğu bir şiirdir. Şair burada haminnesini çocukluk

arkadaşlarının en sevgilisi olarak görmektedir. Onunla

Robenson’u ıssız adadan kurtarmak için çareler düşünmüş,

Güliver’in devler memleketinde çektiklerine ağlamıştır. Robenson

Crusoeu ve Güliver’in Gezileri çocuk edebiyatının klasikleri arasındadır.

Şair, bu kitapları çocukluğu ile birleştirmiş, çocukluğunu

ve büyükannesini hatırlamıştır. Bu paylaşımın şairi büyük annesine

arkadaşı gibi bağlaması önemlidir.



Masal havasıyla yazılmış olan “Gemilerim” şiirinde çocuksu

bir söyleyiş göze çarpmaktadır:

Elifbamın yapraklarında

Gemilerim, yelkenli gemilerim.

Giderler yamyamların memleketine.

Gemilerim, yan yata yata.

Gemilerim, kurşunkalemiyle çizilmiş;

Gemilerim, kırmızı bayraklı. (Kanık 2002, 53)



Baştan sona bir masal havası sezilen “Dalgacı Mahmut”

şiiri, masalsı söyleyişiyle çocuğu çağrıştırmaktadır. Her sabah insanlar

uykudayken gökyüzünü maviye boyayan Dalgacı Mahmut,

kimi zaman da yırtılan denizi dikecek kadar olağanüstü güçlere

sahiptir. Fakat onun bu olağanüstü güçlerini kimse bilmez. Dalga

geçmeyi adeta görevi gibi algılayan Dalgacı Mahmut, aslında bütün

olağanüstülüklerini hayal gücünden almaktadır:

Dalga geçerim kimi zaman da,

O da benim vazifem;

Bir baş düşünürüm başımda,

Bir mide düşünürüm midemde,

Bir ayak düşünürüm ayağımda,

Ne halt edeceğimi bilemem (Kanık 2002, 106)



Orhan Veli’nin şiirleri birer oyun gibidir. Şair, “Kitabe-i

Seng-i Mezar” diye gösterişli bir eda ile sunduğu şiirdeki kahramanı

Süleyman Efendisini nasır derdi ile karşı karşıya getirir.

Göklerde musiki ve şiirle alış veriş ederken, birden rakı şişesinde

balık olmak ister. Kuşçudan yüz paralık bulut ister, gökyüzünü

maviye boyar, yırtılan denizleri diker, ceketi ile dertleşir. Sabahattin

Eyüboğlu, Orhan Veli’nin hayata bakışını şöyle özetler: “Hangi

işi ne dereceye kadar ciddiye alır, bilemezdiniz. Tek ciddiye aldığı şey şiirdi

şüphesiz, ama onun da bir oyun gibi görünmesini isterdi. Şöyle bir

sözünü de hatırlıyorum: “O şairliklerini ciddiye alanlar yok mu, asıl şiirle

oynayan onlardır.” (Kanık 1953, 78-79).



Olumsuz bir bakış açısıyla yazılan “Kurt” şiirinde de Orhan

Veli, Şehrazat’ın masallarına gönderme yapmakta, bu masallar

aracılığıyla içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulmak istemektedir:

Hiçbir kıyıya ulaştırmıyor,

Şehrazad’ın masalları (Kanık 2002, 146)



Geçmişe özlemin yoğun olarak hissedildiği “Masal” şiirinde,

masalsı öğeler dikkat çekmektedir. Şiirde, çocukluk özlemi

masalı çağrıştırmaktadır. Çocuk, kaygılardan uzaktır ve kendine

has bir dünyada, hayal âleminde yaşamaktadır:

Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde;

Yüzlerde nur, ekinlerde bereket;

At üstünde mor kâküllü şehzade:

Unutmaya başladığım memleket.



Şair, bu masal dünyasında kendisine masal anlatan ya da

okuyan annesini de hatırlamaktadır:

Şakağımda annemin sıcak dizi,

Kulağımda falcı kadının sözü.

Göl başında padişahın üç kızı,

Alaylarla Kafdağı’na hareket (Kanık 2002, 161)

Şiirde geçen “mor kâküllü şehzade”, “padişahın üç kızı” ve



“Kafdağı”, masallarda yoğun olarak vurgulanan motiflerdir.

“Uyku” başlıklı şiir, masalın dünyasını, masala ait tekerlemeleri

çağrıştırması bakımından dikkat çekicidir:

Sırça tastan sihirli su içilir,

Keskin Sırat koç üstünde geçilir,

Açılmayan susam artık açılır,

Başlar yolu cennete giden rüya (Kanık 2002, 161)



Şiirde uykuyu çağrıştıran masal, dinleyeni yavaş yavaş

uyku alemine çekmektedir. Şairin tasarladığı dünyada tüm olağanüstülükler

olağana dönüşmüştür. “Açıl susam açıl” ifadesi de

Orhan Veli’nin sihirli dünyasından nasibini almış ve açılmıştır.



“Tûbâ”, baştan sona masal havası ve yoğun bir hayal âlemi

içinde yazılmış bir şiirdir. Şiirde, beyaz kanatlı, altın yüklü gemiler,

güneşli, mavi diyarlara yelken açarlar:

Güneşli mavi ellere yelken açar

Beyaz kanatlı, altın yüklü gemiler,

Ve uçup giden hülyamızda ağaçlar…

Çeşmelerinden âbıhayat akan yer.

Beyaz kuşlarla ve günlerce yolcululuk,

Sihirli Hind’e doğru açılan dibâ;

En sonunda, bereket akıtan oluk;

Olgun yemişleri yere değen Tûbâ (Kanık 2002, 163)

Hayal gücünün yoğun olarak vurgulandığı, olağanüstü

olayların anlatıldığı “Sabah” başlıklı şiir, masalı çağrıştırmaktadır:

Elimi çok dallı bir ağaç gibi

Tutarım gökyüzüne

Ve seyrederim bulutları

Bir deve gürültüler içinde koşar, koşar, koşarken

Güneş doğmadan evvel varmak için

Ufka… (Kanık 2002, 184)



“Karmakarışık”, içerdiği olağanüstü öğelerle masal ve tekerlemeye

yaklaşan bir şiirdir: Şiirdeki dizeler anlam kapalılığı

bakımından çocuğa uzak olsa da aşağıdaki dizeler dikkat çekicidir:

Bir okla yaralı kalbim,

Boyacının sandığında;

Güvercinim kağıt helvasında;

Sevgilim kayığın burnunda;

Yarısı balık,

Yarısı insan;

İn miyim?

Cin miyim?

Ben neyim? (Kanık 2002, 54)



Hayalin yoğun olarak işlendiği bir tür olan şiir, Orhan

Veli’nin dünyasında adeta masalla yoğrulmuş, bambaşka bir söyleyişe

bürünmüştür. Şairdeki hayal gücü kimi zaman şiiri masala

yaklaştırmış, kimi zamansa şair masalı şiirine yerleştirmiştir.



2. Tekerleme

Tekerleme, kimi sözcüklerin ya da seslerin yinelenmesi ve

ölçü, uyak gibi öğelere bağlı kalınması yoluyla oluşturulan anlamlı

veya anlamsız, belirli bir konusu olmayan söz dizelerine verilen

addır. Tekerlemelerin belirleyici özelliği, herhangi bir ana konudan

yoksun olmasıdır. Tekerlemeler, birbirine aykırı düşünceleri,

olmayacak durumları bir araya getirerek, mantıkdışı birtakım sonuçlara

ulaşmakta ve şaşırtıcı bir etki yaratmaktadır (Duymaz

2001, 7).



Daha ziyade çocuk folkloru ürünlerinde göze çarpan tekerlemeler;

şekil, konu, muhteva ve işlevleri bakımından sınırları tam ve

kesin olarak çizilememiş halk edebiyatı ürünleridir. Tekerlemelerin

anlatımlarındaki çocuksu üslûp da bunun bir yansımasıdır. Ancak

bazı âşık edebiyatı ürünlerinde ve masallarda bulunan ve “tekerleme”

olarak adlandırılan mizahî ve manzum konuşmalar büyüklere mahsus

özellikler göstermektedir. Tekerlemedeki ses uyumu ve söyleyiş kıvraklığı,

çocuğun oyun gereksinimine yanıt verir. Sözcük dağarcığı

sınırlı, dil ile ilgili gelişimini tamamlamayan çocuk, her şeyde

oyun tadı arar. Bu arayış, masal tekerlemeleri ile son bulur

(Akkaya 2000, 606). Tekerlemelerde kullanılan sözcükler arasındaki

uyumun yarattığı ritim çocuklar için ilgi çekicidir. Tekerlemelerin

bu özelliği, çocukların ritim duygularının gelişmesine

yardımcı olur. Tekerlemeler, çocukların dil becerilerinin geliştirilmesinde

de etkili olmaktadır. Çocuğu ilk kez edebiyatla yüz yüze

getiren metinlerin başında gelen tekerlemeler, sözcüklerdeki benzerliklerden

yararlanılarak oluşturulmuş edebiyat türüdür. Tekerlemenin

içindeki anlam önemli değildir, çoğunlukla belli bir

konu da yoktur. Arka arkaya sıralanan birbirine benzer seslerden

oluşmuş kelimeler çocuğa komik gelir, onu şaşırtır, eğlendirir ve

ritim duygusu kazandırır. Tekerlemeler, ahengi dolayısıyla da çocukların

kolaylıkla ezberleyebileceği metinlerdir (Sınar Çılgın

2007, 91).



Orhan Veli, özellikle ilk dönemde yazdığı ölçülü ve uyaklı

şiirlerinde, hecenin inceliklerini bilen ve lirizme eğilimli bir şair

olarak görülmektedir. Bu dönem ürünlerinden olan “İnsanlar”,

“Bayram”, “Robenson” gibi şiirlerinde ise Orhan Veli şiir sanatının

o zamana kadar bilinen kurallarından hiçbir haberi olmayan, şuuraltı

sayıklamalarını olduğu gibi kâğıda döken bir çocuk şair hüviyetiyle

karşımıza çıkmaktadır: “İnsan bu şiirleri okurken bir çocuk

bahçesinde geziyormuş gibi günlük tasalarından, büyük ve terletici meselelerinden

sıyrılarak, çember çevirdiği o güzelim günlerde sanıyordu

kendini. Şiirlerde, okuyucuya dilini çıkaran muzip çocuk edası, Orhan

Veli ile uyuşmayan kişileri çileden çıkarır” (Uyguner 1972, 12)



Orhan Veli, 1945 yılında yayınlanan “Destan Gibi” adlı

uzun şiiriyle yeni bir döneme girmiş, daha önce reddettiği halk

edebiyatından yararlanmaya başlamıştır. Şair, yalın bir halk dili

kullanarak, gündelik sözlerle, yergi ve espriden de faydalanarak,

tekerleme havası veren şiirler yazmıştır: “Kısacık olan şiirlerine bir

de tekerlemecilik getirdi. Tekerlemelerin bir saçmalığı, düzene girmezliği,

dağınıklığı vardır. Kanık, büyük bir güçlüğün üstesinden gelerek, tekerlemeli

kısacık şiirlerine bütünlük verdi” (Burian 1964, 100). Orhan

Burian, Orhan Veli’nin bu yaklaşımını büyük bir “cüret” olarak

nitelendirir.



“Gelirli Şiir”, ilk dizesi hariç, benzer sesli sözcüklerin bir

araya gelmesiyle oluşmuş bir tekerleme havası vermektedir:

İstanbul’dan ayva da gelir, nar gelir,

Döndüm baktım, bir edalı yar gelir,

Gelir desen dar gelir;

Gün aşırı alacaklılar gelir.

Anam anam,

Dayanamam,

Bu iş bana zor gelir (Kanık 2002, 127)



Şiirde, dizeler arasındaki anlam bağı çok kuvvetli değildir

ve “gelir” kelimesinin farklı anlamlarda kullanılması dikkat çekmektedir.

Orhan Veli, şiirlerinde gelenekte var olan tekerlemeleri de

kullanmıştır. “Gözlerim” şiiri, içinde tekerlemenin yer alması bakımından

bir çocuğun ağzından yazılmış izlenimi vermektedir:

Gözlerim,

Gözlerim nerde?

Şeytan aldı, götürdü;

Satamadan getirdi.

Gözlerim,

Gözlerim nerde? (Kanık 2002, 43)



Olağanüstü olayları anlatan “Pırpırlı Şiir”, hem içerik hem

de ahenkli söyleyişiyle tekerlemeyi çağrıştırmaktadır. Şair, bir sabah

güneşle uyanmış ve o andan itibaren hissettiği mutluluğu,

olağanüstülüklere dönüştürerek okuyucusuna sunmuştur:

Uyandım baktım ki bir sabah,

Güneş vurmuş içime;

Kuşlara, yapraklara dönmüşüm,

Pır pır eder durur, bahar rüzgârında.

Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;

Cümle âzâm isyanda;

Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;

Kuşlara,

Yapraklara (Kanık 2002, 90)



“Kaside” şiirinde, benzer sesli sözcükler tekerlemelerde

olduğu gibi mantık dışı, rastgele bir araya getirilmiştir. Bu şaşırtıcı

söyleyiş, çocuğun ilgisini çekebilecek niteliktedir:

Ben sana hayran,

Sen cama tırman (Kanık 2002, 58)



Oğlan çocuğun güzelliğini çayın güzelliği ile birleştiren

“Ne Kadar Güzel” şiiri, tekerleme havasında yazılmıştır. Şiirde

sade, basit bir söyleyiş hâkimdir:

Çayın rengi ne kadar güzel,

Sabah sabah,

Açık havada!

Hava ne kadar güzel!

Oğlan çocuk ne kadar güzel!

Çay ne kadar güzel! (Kanık 2002, 51)



Hayattaki en basit anların bile ne kadar anlamlı olduğunu

ifade eden bu şiir, çayın yerine çocuk için faydalı bir içecek adı getirilerek,

duruma göre “kız çocuk ne kadar güzel” şeklinde değiştirilerek

okul öncesinde bile kullanılabilir.



Şairin ceketiyle konuştuğu “Kuşlar Yalan Söyler” şiiri, tekerleme

ve masaldaki olağanüstülükleri çağrıştırmaktadır. Orhan

Veli’nin hayal gücünün oluşturduğu bu olağanüstü dünyada, ceketi

kendisiyle ve kuşlarla konuşmaktadır. Şair, ceketinin kuşlardan

duyduklarına inanmamasını, kendisinin sırlarının mahreminin

ceketi olduğunu söyler. Kuşların yalan söylediğini ifade eden

Orhan Veli, şiirde kapalı bir anlatımı tercih etmiştir:

İnanma, kuşlar bu yalanı

Her bahar söyler.

İnanma ceketim, inanma! (Kanık 2002, 57)



“Bir de rakı şişesinde balık olsam” dizesiyle tanınan “Eskiler

Alıyorum” şiiri, tekerlemedeki söyleyiş ahengini ve şaşırtıcı

söyleyişi çağrıştırmaktadır:

Eskiler alıyorum

Alıp yıldız yapıyorum

Musiki ruhun gıdasıdır

Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum

Şiir yazıp eskiler alıyorum

Eskiler verip musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam (Kanık 2002, 69)



Şairin pek çok şiirinde yer verdiği fakirlik temini anlatan

ve yoğun bir ses uyumu ile yazılan “Delikli Şiir”, tekerleme havasında

yazılmıştır:

Cep delik cepken delik

Yen delik kaftan delik

Don delik mintan delik

Kevgir misin be kardeşlik (Kanık 2002, 132)



“Seyahat” şiiri, olağanüstü ve mantık dışı benzetmeleriyle

tekerlemeye benzemektedir:

Söğüt ağacı güzeldir,

Fakat trenimiz

Son istasyona vardığı zaman

Ben dere olmayı

1146 Kelime ERDAL

Söğüt olmaya

Tercih ederim (Kanık 2002, 182)



Şiirde, kapalı benzetmelerden doğan bir anlaşılmazlık vardır.

Şiir, tüm sanat dallarından farklı olarak, tıpkı yaratıcısından

olduğu gibi, alıcısından da özel bir eğitim ve uzun süren bir

emek ister. Şiirin öyle kendine özgü bir dili vardır ki, aydınlar,

hatta akademisyenler bile söz sanatlarını, işleyiş yapısını, kullanılan

özel dili, dolaylı anlamları çözmekte zorlanabilirler. Bu özel

dili ve okuma tekniğini çocukluktan itibaren yavaş yavaş vermek

gerekir ki yarının yetişkin yazını da yeterince okur kazanabilsin

(Sivri 2006, 87). Orhan Veli’nin tekerleme havası ile yazılmış şiirlerini

anlamak çok zordur. Bu şaşırtıcı ve mantık dışı söyleyiş Orhan

Veli’nin şiirlerini tekerleme türüne yaklaştırmakta ve şairi tekerlemeyi

şiirlerine ustalıkla yerleştiren biri olarak karşımıza çıkarmaktadır.



3. Fabl

Kahramanları çoğunlukla hayvan ve bitki gibi varlıklardan

oluşan, genellikle soyut bir düşünceyi somut bir örnek etrafında

benimsetmeye çalışan hareketli öykülerdir fabllar. Daha çok masal

ve destana yakın bir tür olan fabl, didaktik ve dikte edici olması

yönüyle bu türlerden ayrılır. Binlerce yıllık insan davranışlarının,

deneyimlerinin birikiminden oluşan fabllar, sadece çocuklar için

değil, yetişkinler için de önemli eğitici unsurlar taşırlar. Ders veren

fabllar, bir noktada atasözlerinin canlandırılması niteliğini taşıdıklarından,

belki atasözlerinden daha kalıcı eğitici özelliklere sahiptirler.

Fablların asıl amacı, belli bir ana fikri yalın, bir veya birkaç

olayın yardımıyla en kısa yolan anlatmak olduğu için fabllar

genellikle kısa anlatımlardır (Yalçın ve Aytaş, 2003, 127).



Özellikle kahramanların hayvanlar olması sebebiyle çocukların

ilgisini çeken ve bu yönüyle çocuk edebiyatının önemli

türü olan fabllardan çeviriler yapan Orhan Veli, hayatı çalışma saatleri

ile boş cüzdanı arasında sıkışıp kalmış bir şairdir (Kurnaz ve

Tatçı 2000, 108). Para kazanmak için fabl çevirileri yapmış olan

Orhan Veli, arkadaşı Şevket Rado’ya yazdığı mektupta, parasızlıktan

şikâyet etmektedir: “Telif hakkı olarak ne istemeliyim? Bana süratle

cevap verirsen memnun olurum. Çünkü paraya olan ihtiyacımı tasavvur

edemezsin. Mutabık kaldığımız takdirde hemen tercümeye başlarım”

(İşli 2002, 31). Şiir anlayışı olarak uyaklı şiirin karşısında olan

Orhan Veli, La Fontaine’den yaptığı fabl çevirilerinde ahenkli bir

söyleyişi tercih etmiştir:

Cırcır böceği çaldı saz

Bütün yaz.

Derken kış da geldi çattı,

Seninkinde şafak attı.

Baktı ki yok hiç yiyecek

Ne bir sinek, ne bir böcek,

Kalktı karıncaya gitti;

Yandı, yakıldı, ah etti.

Üç beş buğdaydan ne çıkar,

Gelecek mevsime kadar,

Birkaç tane borç istedi.

“İnayet buyurun, dedi,

Yemin billah ederim,

Eylüle kalmaz öderim. (Kanık 2007, 13)



Özellikle alt yaş gruplarındaki çocukların ahenkli şiirlerden

hoşlandıkları düşünülürse, Orhan Veli’nin bu şiirlerle çocukların

düzeyini yakaladığı söylenebilir. Diğer yandan şairin fabl

gibi eğitici-öğretici yanı net olan bir edebi türde çeviriler yapması

dikkat çekicidir. Çocuk, küçük yaşlarda edinmesi gereken yardımlaşma,

paylaşma, arkadaşını kıskanmama, etrafındakileri aşağılamama,

kibirli olmanın zararları… gibi bilgi ve alışkanlıkları

fabl türü sayesinde kolayca edinebilmektedir. Vedat Nedim Tör,

La Fontaine çevirilerinin başına yazdığı önsözde, öğretmenlerin bu

fablları çocuklara rahatça okutabileceklerini belirtmiştir. Bu fabllar,

çocuklara şiir tadını sunarak eğiteceği için daha etkili bir öğrenme

ortamı sağlanacaktır: “Her masal, çok derin manalı, düşündürücü bir

ahlak, ibret ve hayat dersi de taşımaktadır. Bunların her biri üzerinde çocukları

konuştura tartıştıra, gizledikleri “kıssadan hisse”yi kendilerine

buldurarak, bütün hayatları boyunca unutamayacakları, daima kulaklarında

küpe kalacak birtakım hayat düsturları edinmeleri sağlanabilir. Kısaca,

La Fontaine’in masalları her bakımdan birer tükenmez hazinedir.



Onlardan öğretmenlerinizin, çocuklarımızın yararına gereği gibi faydalanacaklarına

inanıyoruz.” (Kanık 2007, 10).

“Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir;

Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir”

(Kanık 2007, 14)

dizeleriyle mesajı özetlenen “Karga ile Tilki” şiirinde karga, kendisine

söylenen güzel sözlere kanmış, ağzındaki peyniri tilkiye kaptırmıştır.

İnsanların yaşadıkları çevreden, fiziksel görüntülerinden

mutlu olması, başka insanların hayatına ya da dış görünüşüne

özenmemesi gerekir. Görüntüsünü ve sahip olduğu gücü küçümseyen,

kendini beğenmeyen insan, aşağılık duygusuna kapılır. Bu

da o insanı mutsuz eder. “Öküzü Kıskanan Kurbağa”, öküz olmak

için kendini zorlayarak şişen ve en sonunda çatır çatır çatlayan

kurbağanın acı sonunu anlatmaktadır. Başkasına özenmenin yanlışlığı,

“Eşekle Küçük Köpek” şiirinde farklı bir boyutta anlatılmaktadır.

Evdeki küçük köpeğin, sahibinin kucağına atlamaktan

başka bir şey yapmadığı halde çok sevildiğini gözlemleyen eşek,

köpeğe özenir. O da sahibin üzerine atlar, dayak yer. Şiirin mesajı

girişte verilmiştir:

Değiştiremeyiz mizacımızı;

Kalkışmayalım onu zorlamaya;

Ne yaparsa yapsın bir dağ ayısı

Kibar bir kişizade olamaz ya (Kanık 2007, 47)



“Tavus Tüyüne Bürünmüş Alakarga” şiirinde, bir tavus

kuşunun dökülen tüylerini vücuduna yapıştıran ve güzel olduğunu

sanarak tavus kuşlarına koşan ala karganın komik sonu

eleştirilmektedir. Tavus kuşları kargayı tanır, alay eder, sonra da

tüylerini didik didik ederler. Ala karga çaresiz diğer karga arkadaşlarının

yanına sığınır ama onlar da başkalarına özenen ala kargayı

yanlarında istemezler. Şair, mesajında bu olayı insanlara

uyarlar:

İnsanlar içinde de çoktur ala kargalar,

Ötekinin berikinin eserini çalar,

Yutturmaya çalışırlar herkese (Kanık 2007, 68)



“Atla Eşek” başlıklı fablda, nazik bir dille sırtındaki ağır

yükü atla paylaşmak isteyen eşeğin ölümü anlatılmaktadır. Eşeğin

ağır yükünü paylaşmak istemeyen at, ağır yükü yüzünden ölen

eşeğin hem yükünü hem de ölüsünü taşımak zorunda kalır.

Dünyada insan yardım etmeli birbirine.

Komşun gözlerini kapattığı an

Bütün yük senin sırtındadır, inan (Kanık 2007, 16)



“Kurtla Köpek” ve “Şehir Faresi ile Kır Faresi” şiirlerinde

benzer dersler verilmektedir. “Kurtla Köpek” şiirinin kahramanlardan

kurt, açlıktan zayıflamış, halsiz düşmüştür. Köpek ise son

derece besili ve sağlıklı görünmektedir. Kurt, köpeğe bu görüntüsünü

neye borçlu olduğu sorduğunda köpek, kurdun kendisiyle

beraber gelmesini ve kaderini değiştirmesini ister. O, karnını çok

kolay doyurmaktadır. Kurt, ne iş yaptığını sorduğunda köpek,

işinin çok kolay olduğunu, yabancıları kovup ev halkına hürmet

ettiğini söyler. Kurt bu işi pek beğenir ancak köpeğin boynundaki

yara izinin boynuna takılan tasmadan kaynaklandığını öğrenince

fikri değişir. Ona göre özgürlük her türlü hazineden kıymetlidir:

Yerinde dursun saltanatınız

Hani hazineler bağışlasalar

Zerre bile feda edemem hürriyetimden (Kanık 2007, 18)



“Şehir Faresi ile Kır Faresi”nde şehir faresi, arkadaşı kır faresini

yaşadığı eve ziyafete davet eder. Ziyafet sofrasında çeşit çeşit

yiyecekler vardır. Ancak sürekli ev sahibinin gelme korkusu

yüzünden saklanır ve bir türlü yemek yiyemezler. Özgür fakir sofrasını

özleyen kır faresi, şehir faresine veda eder:

Ama ben isterim ki bir kimse

Karnını biraz rahat doyursun…

Eyvallah… Böyle korku içinde

Sürülen safa yerinde dursun! (Kanık 2007, 21)



Kuvvetlinin zayıfı ezmesi, hatta yaşama hakkını elinden

alması “Kurtla Kuzu” (Kanık 2007, 22). şiirinde eleştirilmektedir.

Kurt çok acıkmıştır ve her bakımdan kuvvetli olduğu kuzuyu asılsız

bahanelerle yemek ister. Kuvvetlinin haksız da olsa kendini

haklı göstermesi eleştirilir şiirde. Kurt, kendisinin içtiği suyu bulandırdığı

için kuzuyu yemek ister. Oysa bu mümkün değildir

çünkü kuzu kurdun bulunduğu yerin daha aşağısından su içmektedir.

Kurt, bu yalanı tutmayınca geçen yıl kuzunun kendisi hakkında

dedikodu yaptığını söyler. Oysa kuzu, geçen yıl henüz

doğmamıştır. Aslında aralarında geçen konuşmaların hepsi boşunadır.

Kurt, hiçbir sebep yokken de kuzuyu yiyebilir, çünkü güçlüdür.

Kötü bir misafirperverlik örneğinin sunulduğu “Tilki ile

Leylek” şiirinde, düzenbaz tilki, evine davet ettiği leyleğe hazırladığı

çorbayı düz bir kapta ikram eder. Leylek, gagası uzun olduğu

için çorba yiyemez ve aç kalır. Bunun acısını çıkarmak için leylek

de tilkiyi evine davet eder. Çok lezzetli bir yemek hazırlamıştır

ama dar ve uzun bir kapta ikram ettiği için tilki aç kalır. Şair sonunda

dersini verir:

Düzenbazlar, sizlere yazdım bunu.

Siz de bekleyin bir gün bu oyunu. (Kanık 2007, 24)



Alçakgönüllü olmanın önemi ve kibirlilerin başına gelen

kötü olaylar da La Fontaine fabllarında yer alır. “Meşe ile Kamış”

(Kanık 2007, 25). şiirinde meşe, kendi gücü ve heybetli görünüşü

ile övünürken, kamışı küçük görmektedir. Çıkan bir fırtına meşeyi

köklerinden sökerken, kamış sağa sola yatsa da bu felaketten sapasağlam

kurtulur. Böylece başkalarını küçük gören kibirliler cezalarını

bulurlar.



“İki Boğa Bir Kurbağa” şiirinde, tabiatta güçlünün güçsüzü

ezmesi anlatılmaktadır. Boğaların güç yarışından mağlup çıkan

boğanın kurbağaların yaşadığı yere gelmesi ve günde seksen kurbağa

öldürmesi adeta kaçınılmaz bir tabiat kanunudur:

Ne çare ki bu her zaman böyledir;

Büyüklerin dertleri küçükleri inletir (Kanık 2007, 32)



Zor durumda olana yardım etmenin olumlu bir davranış

olarak sunulduğu fabllar yanında iyilik yapılacak kişinin niteliklerinin

çok önemli olduğunu vurgulayan fabl örnekleri de vardır.

Gerçek hayatta olduğu gibi La Fontaine fabllarında da iyilik yapan

her zaman iyilik bulmaz. “Dişi Zağarla Arkadaşı” başlıklı fablda,

yuvasını birkaç günlüğüne arkadaşına veren, daha sonra arkadaşını

yuvadan çıkaramayan hatta ölüm tehdidi alan bir zağar anlatılmaktadır.



Sonunda o da durumu kabullenir:

Soysuza bir şey verme, sonra pişman olursun;

Alamazsın verdiğini geri;

Çekişirsiniz, ileri geri;

Hâkimlere de gider, yorulursun.

Yüz versen astarını da ister,

Elini uzatsan kolun gider (Kanık 2007, 33)



Mesajın giriş bölümünde verildiği “Aslanla Fare” (Kanık

2007, 35) adlı fabl, kimseyi küçümsememeyi öğütlemekte, herkesin

kendine göre bir gücü olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Şiirin

arka planında “iyilik yapan iyilik bulur” mesajı da vardır. Aslanı

düştüğü tuzaktan kurtaran, daha önce öldürmeyip canını bağışladığı

bir faredir. Benzer bir konu, “Güvercinle Karınca” (Kanık

2007, 36) başlıklı fablda vardır. Dereye düşen karınca kurtulmak

için çırpınıp dururken, güvercinin attığı bir çöp ile kurtulur. Bu

esnada bir avcının güvercini avlamak üzere olduğunu fark eden

karınca, avcının ayağını ısırarak güvercini kurtarır. Bu benzer

fabllarda, şairin okuyucuya mesajını iletebilmek adına fiziksel olarak

güçlü olanı zayıf olanla birlikte zor durumlara soktuğu gözlemlenmektedir.

Herkesin kendine özgü fiziksel gücü vardır ve

isterse zor durumdakilere yardım edebilir.



Özellikle okul çağında arkadaş seçimi çocuklar için çok

önemlidir. Çocuklar için yazılan eserlerde, uygun arkadaş seçiminin

önemi sıklıkla vurgulanır. La Fontaine’in fablında toprak tencere

ile bakır tencerenin arkadaşlığı hüzünlü bir sonla biter. Birlikte

yürüyen bu iki arkadaş, önce önlerine çıkan bir taşa, sonra

birbirlerine çarparlar ve toprak tencere parçalanır. Üstelik yolculukları

çok uzun sürmemiştir. (Kanık 2007, 48). Arkadaşlığın bu

kadar kısa sürede ve bir facia ile bitmesi, şiirdeki mesajın etkisini

arttırmaktadır.



Çalışkanlık, çocuğa küçük yaşlarda aşılanması gereken bir

yaşam tarzıdır ve fablların da bu konuda çocuğu eğitmesi doğaldır.

Çeşitli ders kitaplarında yer alan “Çiftçi ile Çocukları”, çalışmanın

önemini vurgulayan bir şiirdir. Bu fablda, babalarının ölüm

döşeğinde çocuklarına tarlalarında hazine bulunduğunu söylemesi

ile çocuklar tarlayı sürer, toprağı altüst ederler. Hazine bulamasalar

da emek sarf ettikleri tarla o yıl çok iyi ürün verir:

Ne hazine, ne de bir şey; tecrübeli ihtiyar

Sade şunu anlatmak istemişti:

Dünyada en büyük hazine işti (Kanık 2007, 80)



Orhan veli’nin La Fontaine’den dilimize çevirdiği fabllarda,

genellikle eğitici mesajların verildiği görülmektedir. Bu

fabllarda dikkati çeken bir başka husus, göze göz, dişe diş bir mücadelenin

örnek davranışlar olarak sunulmasıdır. Bu yaklaşımda,

La Fontaine’in bu fablları çocuklar için yazmamış olması yanında,

kahramanların daha çok hayvanlar aleminden seçilmiş olması da

etkilidir.



Sonuç

Edebiyatımıza Garip akımının en önemli temsilcisi olarak

adını yazdıran Orhan Veli, bu akımla beraber bütün şiir geleneklerini

reddetmiştir. Buna rağmen gelenekten tamamen kopmanın

mümkün olmadığı ya da Orhan Veli’nin gelenekten tamamen ayrılmadığı

söylenebilir. Şair, özellikle halk edebiyatı geleneğinde

önemli yer tutan tekerleme ve masalı şiirlerine yerleştirmiştir. Tekerlemelerdeki

söyleyiş ahengi ve şaşırtıcı, akla gelmeyen benzetmelere,

şairin şiirlerinde yoğun olarak rastlanmaktadır. Olağanüstü

hayal gücü ile yazılmış şiirleriyle de Orhan Veli eserlerinde

masal atmosferi oluşturmuştur. Hayalin yoğun olarak işlendiği bir

tür olan şiir, Orhan Veli’nin dünyasında adeta masalla yoğrulmuş,

bambaşka bir söyleyişe bürünmüştür. Şairdeki hayal gücü kimi

zaman şiiri masala yaklaştırmış, kimi zamansa şair masalı şiirine

yerleştirmiştir.



Orhan Veli, çocuklar için ayrı bir edebiyatın gereğine

inanmayan bir şairdir. O, büyükler için yazılan eserleri çocukların

da okuyabileceğini ve anlayabileceğini savunmaktadır. Buna rağmen

Orhan Veli’nin La Fontaine’den yaptığı çevirilerde sade bir

dil ve uyaklı bir söyleyiş göze çarpmaktadır. Orhan Veli, çocuk

edebiyatının önemli türleri olan masal, fabl ve tekerlemeyi şiirlerine

ustalıkla yerleştirmiştir. Hayatı fazla ciddiye almayan şair, yaşamı

bir oyun gibi görmüş, bunun sonucunda, çoğu zaman çocuksu

bir söyleyişle eser vermiştir.



Sonuç olarak Orhan Veli, incelenen şiirlerde hem çocuk

edebiyatının türlerini eserlerinde kullanan, hem de özellikle sade

diliyle çocuk edebiyatına kaynaklık edebilecek bir şair olarak karşımıza

çıkmaktadır.



KAYNAKLAR

AKKAYA, Nevin, (2000). “Tekerlemelerin Çocuk Eğitimindeki

Yeri”, I. Ulusal Çocuk Kitapları Sempozyumu, Ankara:

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ve Tömer

Dil Öğretim Merkezi Yayınları.

BORATAV, Pertev Naili, (1978). Türk Halkbilimi I, 100 Soruda

Türk Halk Edebiyatı, 3. Baskı, İstanbul: Gerçek Yayınevi.

BURİAN, Orhan, (1964). Denemeler Eleştiriler, İstanbul: Çan Yayınları.

DEMİRAY, Kemal, Çocuk Edebiyatı, İstanbul: Maarif Basımevi.

DUYMAZ, Ali, (2001). Tekerleme Yazıları, Derlemeler ve İncelemeler

I, Balıkesir: Yayınevi belli değil.

İŞLİ, Emin Nedret, (2002). Şevket Rado’ya Mektuplar, İstanbul:

Yapı Kredi Yayınları.

KANIK, Adnan Veli, (1953). Orhan Veli İçin, İstanbul: Yeditepe

Yayınları.

KANIK, Orhan Veli, (2002). Bütün Şiirleri, İstanbul: Adam Yayınları.

KANIK, Orhan Veli, (2007). La Fontaine’in Masalları, İstanbul:

Yapı Kredi Yayınları.

KURNAZ, Cemal, TATÇI, Mustafa, (2000). Ölümünün 50. Yılında

Belgelerle Orhan Veli, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı

Yayınları.

SAZYEK, Hakan, (1996). Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip

Hareketi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

1154 Kelime ERDAL

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature

and History of Turkish or Turkic

Volume 4 /1-I Winter 2009

SEVER, Sedat, (2006). “Çocukla Yazınsal İletişim”, Çocuk ve

İlkgençlik Edebiyatı Kurultayı Bildiriler, İstanbul:

Maltepe Üniversitesi Yayınları.

SINAR ÇILGIN, Alev, (2007). Çocuk Edebiyatı, İstanbul: Morpa

Kültür Yayınları.

SİVRİ, Medine, (2006). “Çocuk ve Şiir”, Çocuk ve İlkgençlik Edebiyatı

Kurultayı Bildiriler, İstanbul: Maltepe Üniversitesi

Yayınları.

UYAR DALKILIÇ, Nursel, (1999). Okul Öncesi Eğitimde Üniteler,

Belirli Günler ve Haftalar, İstanbul: Epsilon Yayınevi.

UYGUNER, Muzaffer, (1972). Orhan Veli Kanık, Hayatı, Sanatı,

Eserleri, İstanbul: Varlık Yayınevi.

YALÇIN, Alemdar, AYTAŞ, Gıyasettin, (2003). Çocuk Edebiyatı,

2. Baskı, Ankara: Akçağ Yayınları.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 49747

ulkucudunya@ulkucudunya.com