Orhan Şaik Gökyay
Ejder Çelik 01 Ocak 1970
Bazı şiirler vardır şairleriyle bütünleşmiş gibidir. İstiklal Marşı’ndan sonra ülkemizde en çok bilinen şiirlerden biri olan “Bu Vatan Kimin” de şairi Orhan Şaik Gökyay ile birlikte hatırlanır. O sadece az ve özyazan başarılı bir şair değil 92 yıllık yaşamının 70 yılını öğretmenlik yaparak geçirmiş öğretmen bir araştırmacı ve yazardı. Orhan Şaik veya o günlerdeki adıyla HüseyinVehbi1 Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçen bir Türk ailesinin yedi çocuğundan biri olarak 16 Temmuz1902’de Kastamonu’ya bağlı İnebolu’da dünyaya geldi.
Baba mesleği öğretmenliği seçerek bu yolda ilk adımını atan Gökyay, 1920 yılında Ankara ilk öğretmen okulunda (Ankara Muallim Mektebi) başladığı bu okulu 1922’de bitirdikten sonra ilk tayini Giresun’un Piraziz nahiyesine yapıldı. Çeşitli yerlerde öğretmenlik yapan Orhan Şaik 1927 yılında İstanbul Üniversitesi’ne (Darül Fünun) bağlı edebiyat fakültesine kaydını yaptırdı. Aynı zamandadekan Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün yaptığı mülakatı da kazanıp Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okuluna (Yüksek Muallim Mektebi) de kaydoldu.
Yıllar sonraTürk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Türk Dili Dergisi’nde “Bir ÖğrencisininDilinden M. Fuad Köprülü” adlı makalesiyle Fuat Köprülü’yü anacaktır.2 Başarılı çalışmaları dikkatten kaçmayan Orhan Şaik Gökyay Ankara Devlet Konservatuarı (Ankara Musiki Muallim Mektebi) müdürlüğüne getirildi. Burada başarılı bir idarecilik örneği verdikten sonra Galatasaray Lisesi’nde görev yaptı.
School of Oriental and African Studies in Türkçe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Paul Wittek’in daveti üzerine Londra Üniversitesinde Türk Dili okutmanı olarak çalıştı.
Hamdullah Suphi Tanrıöver Millî Eğitim Bakanı olduğıu dönemde herkesin bir Türk ismi almasını tavsiye etmiş. Bunun üzerine kendisi “Orhan” ismini seçmiştir.2 Orhan Şaik Gökyay, “Anma Günü: Bir Öğrencisinin Dilinden M. Fuad Köprülü”, Türk Dili, Ocak1987, : LIII, S: 421, s. 50-57.
Orhan Şaik Gökyay’ın 1967 yılında emekliliğinden sonra öğretmenliğine verdiği arada evini açık bir okul hâline getirip, ülkede üyesi olduğu tek kuruluş olan Türk Dil Kurumundaki çalışmalara katkıda bulunarak bu boşluğu kapatmaya çalıştı. Daha sonra üniversite öğretmenliği dönemi başladı. MarmaraÜniversitesinde başlayan ve üç yıl süren edebiyat öğretmenliğine biraz ara verdikten sonra 1988-1992 yılları arasında da Mimar Sinan Üniversitesi’nde divan edebiyatı dersleri vererek devam etti.
Gökyay 1987 yılında Yazarlar Birliği’nden üstün hizmet ödülü almasının ardından, 1988 yılında Prinston Üniversitesi’nden 1989 yılında da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden fahri doktora unvanı aldı. Ayrıca 1991 yılında Kültür Bakanlığı’nın teklifiyle Cumhurbaşkanı tarafından devlet sanatçısı seçildi.
Şair ve araştırmacı Orhan Şaik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde vefat etti. Beylerbeyindeki Nakkaştepe Mezarlığına defnedildi.
Öğrencilerinden Kudret Ünal, Gökyay’ın tüm şiirlerini bir kitapta toplayıp vefatından kısa bir süre önce yayımladı. Hakkında çeşitli kitaplar dergiler yayımlandı; toplantılar düzenlendi. Eşi tarafından 2001 yılından itibaren adına bir şiir ödülü düzenlendi. Orhan Şaik Gökyay’ın makaleleriyse 3 cilt hâlinde kitaplaştırıldı. Binlerce ciltten oluşan kütüphanesini Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’ne bağışlamıştı.
Türklük Bilgisi Araştırmaları dergisinin 6. ve 7. sayıları Gökyay’a Armağan olarak çıkmıştır. Ayrıca, sanatçının yaşamı ve aydın kimliğini anlatan; Prof. Dr. Günay Kut’un Orhan Şaik Gökyay (1989) ve H. Rıdvan Çongur ileNail Tan’ın “Bu Vatan Kimin?” Şairi, Yazar Orhan Şaik Gökyay (2002) adlı eserleri onun bilge kişiliğini onaylayan çalışmalardır.
Edebî kişiliği
Liseden Hocası İsmail Habip Sevük’in teşvikiyle 1919 yılında şiirler yazmaya başladı. Kurtuluş Savaşı’nın zor yıllarında çocukluk ve ilk gençlik dönemlerini Kastamonu’da yaşayan Orhan Şaik Gökyay, Türkçenin güzelliklerinive dil özelliklerini bu şehrin kültür ikliminde kavradı edebiyat dünyasına ilk adımını şiirle attı. Kastamonu’da çıkan Açıksöz Gazetesi’nin 19 Kânunusani 1922tarihli 390. nüshasında “İzmir Yolunda” ve yine aynı gazetenin 30 Kânunusani 1922 tarihli 399. sayısında “Annemin Mezarında” yayımlanan ilk iki şiiridir.3 Buşiirlerinde Vehbi Şaik adını kullanmıştır. Kastamonu’da yayımlanan Açıksöz Gazetesi ile Gençlik ve Doğu dergilerinde 30 kadar şiiri yayımlanmıştır.4
Orhan Şaik’in Balıkesir’de bulunduğu 1924-26 yılları arasında Çağlayan adında 15 günlük bir dergi çıkarılmıştır. Çağlayan‘da Mehmet Akif, Tokadizade Şekip ve Hasan Basri Çantay gibi devrin önemli şair ve yazarlarının da eserleri yayımlanmıştır.
Başlangıçta şiirlerini aruz vezni ile yazan Gökyay daha sonra halk şiirine ait aşık ve tekke tarzları ile koçaklamanın sentezinde kendi üslubunda şiirler kaleme almıştır. Bu sebeple Orhan Şaik Gökyay’ın ana temalarını doğa, vatan, kahramanlık, aşk ögelerinin oluşturduğu şiirlerinde geleneksel Türk halk şiirinin tekniği ve tavrı dikkati çeker. Örneğin Türk Dili’nde de yayımlanan“Çağrı” şiirindeki,“Bre koç yiğitler bre kocalar/ Bir destan söyleyim, divan kurulsun!../ Böylesi destanı almaz heceler / Meydan sazlarına, meydan verilsin!..”dizelerinde Köroğlu’nun tarzı dikkati çeker.5
Konu aşk ve doğa olduğunda şairin dizelerinde Karacaoğlan tarzı kendini gösterir.“Beni koyup giden cefacı dilber, Koyduğun yerlerde duramıyorum; Beni de alsaydın n‘olur beraber, Derdimi kimseye veremiyorum.”
1937 yılında OrhanŞaik Gökyay Bursa’da evlerinin yakınında bir resmî daire bahçesindeki gönderde duran bayraktan etkilenerek kendisiyle bütünleşmiş olan şiiri “Bu VatanKimin” şiirinin ilk dizelerini yazacaktır. “Bu vatan toprağın kara bağrında Sıra dağlar gibi duranlarındır; Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir.” Bu şiir şairin “Gökyay” mahlasını kullandığı on şiirden biri olma özelliğinide taşımaktadır. Bu abide şiir, Türk Dili dergisinin Mayıs 1985 tarihli Gençlik Yılı Özel Sayısı’nda, sonra tekrar Nisan 2002 sayısında yayımlanmıştır.6
Gökyay, Devlet Konservatuarında müdür olarak görev yaptığı sırada da edebî alanda şiir ve yazılarına devam etmiştir. Nitekim “Konservatuar Marşı”bu devrenin ürünüdür. Orhan Şaik yaşamı boyunca 61 şiire imzasını atmıştır. Bunlardan 21 aruz, 29’u hece vezniyle yazılmıştır. Diğer 11 şiiri ise serbest olarak kaleme alınmıştır. Üç şiirini “Nalan”, “Birisi” ve “Meserret” takma adlarıyla yazmış, “Nalan”ve “Meserret” adıyla yazdığı şiirlerini kendine ithaf etmiştir. On şiirinde “Gökyay”, bir şiirinde “Şaik”, iki şiirinde de “Meçhul” mahlasını kullanmış, diğerlerinde bir mahlas kullanmamıştır.
Kendi şiirlerini kitap olarak yayımlamamıştır. Yalnızca 5 şiirini İngilizce çevirileriyle birlikte Birkaç Şiir-Poems kitabında toplamıştır. Bazı şiirleri Arif Sami Toker gibi bestekarların da ilgisini çekmiş bu şiirler birer güfteye dönüşerek hâlâ söylenen şarkılar olarak belleklerde yer etmiştir.
Kültür Bakanlığı tarafından 1972 yılında açılan Anıtkabir Senaryosu yarışmasına yüzün üzerinde başvuru yapılmıştır. Ancak hiç biri değerli görülmemiştir. Sonra böyle bir senaryoyu yazması Orhan Şaik Gökyay’dan istenmiştir. Eser iki aylık süre içerisinde bitmiştir. Bu bir İstiklâl Savaşı destanıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla başlamaktadır: “Bir gemi açılır engine, Bu tek gemi, bu küçük tekne Bir yenilmez donanma heybetinde Tek başına yarar Karadeniz’i... İçinde bir asker var, bin asker gibi; Bir kılıç var belinde, gücü bin kılıç... Bir ordu gibi çıkar o tek asker Samsun’a... Kuşanır bir kılıç gibi Anadolu’yu, Anadolu kuşanır onu bir kılıç gibi, Erzurum yaylasında bir şafak söker, Bir bayrağın dinç kızıllığı vurur Yurdun üstüne.” Gökyay, İstiklal Savaşı’nın aşamalarını nesir-nazım olarak “Anıtkabir Senaryosu”nda dile getirmiş, Atatürk’ün Türk milletini yükseltmek ve medenî devletlerin arasında yerini almasını sağlamak amacıyla yaptığı devrimleri, Atatürk’ün sözlerini de kullanarak, şiirli bir anlatımla vermiştir. Daha sonra 1973 yılında “Kurtuluş Savaşı Destanı”ndan 19 Mayıs 1919, Mustafa KemalPaşa’nın Samsun’a Çıkışı” şiiri Türk Dili dergisinde yayımlanmıştır.7
Araştırmacı kişiliği
Orhan Şaik Gökyay edebiyatımızda şiirleriyle elde ettiği önemli yerin yanında, fikir dünyamızda da; makaleleri, incelemeleri, eleştirileri, telif eserleri ve çevirileriyle yine aynı önemde bir yere sahiptir. O bir öğretmen ve bilim adamıdır. Düz yazı olarak niteleyebileceğimiz yazılarını henüz 23 yaşındayken kendi çıkardığı Çağlayan adlı dergide yazmaya başlamıştır. İlk makaleleri, bu dergide, “Aya Mektuplar” başlığı altında yayımlanmıştır. Bu tür yazılarına Galatasaray Dergisi’nde yazdığı döneme yani 46 yaşına kadar devam ettirmiştir.
1927 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girerek Prof. Fuad Köprülü’den Türk Edebiyatı, Ali Ekrem Bolayır’dan Arap Edebiyatı, FeritKam’dan İran Edebiyatı, Zeki Velidi Togan’dan Türk Tarihi, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’dan Sosyoloji öğrendikten sonra giderek daha yetkin bir duruma gelmiştir. İlk telif eseri, 1938 yılında basılan Dede Korkut’tur. Eserin tamamı, metin çalışmaları ve araştırmaya dayalı olarak hazırlanmıştır. Edebiyatımızda çok önemli bir yer tutan bu eserle Orhan Şaik, “Dede Korkut’un torunu” unvanını almıştır. Aynı konuda beş kitabı yayımlanmıştır. Dede Korkut ile ilgili olarakTürk Dili’nde “Dede Korkut Hikayeleri ve Önemi”8 adlı makalesi yayımlanmıştır. Bu konudaki çalışmalarında Dede Korkut hikâyelerinde kişiler, dil ve üslup, motifler, töreler, kavim ve kişi adları üzerinde durmuştur. Türk destanları ile ilgili olarak ayrıca Özbek destanı Hanname’yi de 1969 yılında edebiyatımıza kazandırmıştır.
Gökyay 1939-44 yılları arasında Devlet Konservatuarı müdürlüğü sırasında da Devlet Konservatuvarı Tarihçesi’ni de yazmıştır. Orhan Şaik Gökyay’ın bir diğer yönü de onun eleştirel kimliğidir. Kendi sahasında yazılmış makale ve kitapları her zaman eleştiri süzgecinden geçirerek okumuştur. Bu eserlerde yanlış olarak gördüğü noktaları okuyucuya aktarmayı bir sorumluluk olarak görmüştür. Yazarın eleştiri konusunda yayımlanmış Destursuz Bağa Girenler ve Dûçentname adlı 2 eseri vardır. 1982 yılında yayımlanan Destursuz Bağa Girenler’de 1936-1982 yılları arasında yazdığı 47 eleştiri yazısı yer almaktadır. Bu yazılardan biri Türk Dili dergisinde 1971 yılında yayımlanan “Beşik Uleması”dır.9 Bu eleştiri yazısı dışında TürkDili’nde 1971-1978 yılları arasında “Okurken” devamlı başlığı altında kaleme aldığı 13 yazıda, Osmanlıca metinlerdeki okuma hataları, Türkçe yazım hataları gibi konularında eleştirilerini ortaya koymuştur.
Türkçenin söz varlığı üzerinde de duyarlı olan Gökyay, Türkçe yiyecekve içecek adları, bitki çiçek ve ağaç adları, hastalık adları konularına değindiği “Burhan-ı Katı Çevirisinin Türkçe Açısından Önemi” başlıklı çalışması ve rüyalar ile ilgili Türkçe sözcüklerin verildiği “Rüyalar Üzerine” başlıklı yazısıda Türkçenin söz varlığını ortaya koyması açısından önemlidir.
Gökyay’ın Hayati-zade Mustafa Feyzi Efendi’nin Yabani Bitkiler Sözlüğü’ünü tanıttığı bir yazısı da vardır. Ayrıca Türk dili ve edebiyatının çeşitli meselelerini ele alıp pek çok anlaşılmayan konuyu ve kavramı tarihi akışı içinde inceleyerek derinleştirmiştir. Mesela “Kenzü’l-küberâ ve Mahakkü’l-ulema” adlı makalesinde, uzun yıllar edebiyat araştırmacılarının merak ettiği, şimdilik dünyada tek nüshasının varlığı bilinen bu önemli yazmayı tanıtmıştır. İncelediği “Cönkler Üzerine” edebiyatımızdaki “Kızıl Elma” kavramına dair olan yazı dizisi de bunlardandır.10
Evliya Çelebi ve Katip Çelebi üzerine yaptığı çalışmaları da unutmamak gerekir. Türk kültürüne kazandırdığı birbirinden değerli kitapları yanında, makale, eleştiri, kongre-sempozyum bildirilerinin sayısı 200’e yaklaşmıştır.11
Türk Dil Kurumu üyeliği
Türk dilinin Türk yazılı ve sözlü geleneğindeki yeri açısından olduğu kadar, gramer yapısı ve söz varlığı açısından da inceleyen Gökyay 1947 yılında Galatasaray dergisinde yazdığı “Dilimizin İfade Zenginliği” başlıklı yazısını yazmasından çok daha önceki yıllardan beri yüksek edebiyat eserlerinin ancak yüksek bir dil bilinciyle ve güçlü bir dil kullanımıyla verilebileceğini çok iyibilen ve bunu aşılamaya çalışan bir aydındır. Belki de bu özelliklerinden dolayı Orhan Şaik Gökyay Türkiye’de tek derneğe yani Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumuna üye olmuş ve bunu da şair Ayhan İnal’a gönderdiği bir mektubunda açıkça ifade etmiştir.
Nitekim, Kurumun dernek olduğu dönemde Salim Rıza Kırkpınar veEnver Naci Göksen’in teklifi üzerine 17-18 Mayıs 1957 tarihinde 865 numarayla üye kabul edilmiştir. 1963-1966 ve 1966-1969 yılları arasında iki dönem Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. 1960’lı yıllarda Türk Dil Kurumu’nda düzenlenen hafta sonu konuşmaları ve açık oturumlara katılan Gökyay, 24 Nisan 1965’de “Dede Korkut Üzerine Eski ve Yeni Çalışmalar”, 19 Şubat 1966’da “Eski Edebiyatımızda Şiir Anlayışı”, 24 Şubat 1968’de “Konuşma Dili-Yazı Dili” başlıklı bildirilerini sunmuştur. Sonraki yıllarda Türk Dili dergisinde yazılar yazmaya devam etmiştir.Türk Dili’nin çeşitli sayılarında 15 şiiri yanında dil ve edebiyat konularında 57yazısı yayımlanmıştır.
Orhan Şaik Gökyay, 1993 yılında Prof. Dr. Sabri Koç’un istifası üzerine Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu üyesi seçilmişti. Vefat ettiği tarihte Kurumun bilim kurulu üyesiydi. Vefatından sonra Türk Dili dergisinde Gökyay’ın kişiliği ve eserleri ile ilgili, monografi, inceleme, tanıtım ve anma niteliğinde 18 yazı yayımlanmıştır.