Orhan Şaik Gökyay
M. Nuri Yardım 01 Ocak 1970
Türkolojinin efsane ismi, Dede Korkut''un torunu Orhan Şaik Gökyay, edebiyat ders kitaplarında heyecanla, içimiz ürpererek okuduğumuz "Bu Vatan Kimin?" şiiriyle hafızalarımızda yer etmişti: "Bu vatan toprağın kara bağrında / Sıradağlar gibi duranlarındır. // Bir tarih boyunca onun uğrunda / Kendini tarihe verenlerindir..." Yaklaşık 70 yıl öğretmenlik yaparak Türk Milli Eğitimi''nin ''en uzun süreli öğretmeni'' unvanına sahip olan şair, 2 Aralık 1994 tarihinde Hakka yürümüştü. Bu ay vefatının 10.münasebetiyle hakkında toplantılar yapılıyor.
Cumhuriyet döneminin Türk şiir hayatı ile edebiyat dünyasında önemli bir yere sahip olan Gökyay, 91 yaşında emekli olduktan sonra evinde de öğretmeye devam etti.
16 Temmuz 1902 tarihinde Kastamonu İnebolu''da doğan Gökyay''ın anlattığı hâtıra, onun nasıl bir inanç muhitinde yetiştiğini gösteriyor: "Çocukluğum bir inanç ve şiir dünyasında geçmiştir. Evimizde daima elimizin altında bulunan kitaplardan biri Ahmediye öteki de Muhammediye adlı iki manzum eserdi. Bunlar hemen hemen her Müslüman evinde bulunan kitaplardandı. Eski kitaplardan üçüncüsü de Vesiletü''n-Necat yani Mevlid-i Şerif''ti. Kur''an-ı Kerim ise, ailece hiç birimizin elinden düşmezdi." Hocanın destanlık hayatı ve eserleri bu sütuna sığmaz.
Meraklılar mutlaka sözlük ve ansiklopedileri karıştıracaklardır. Zira Hoca''nın kaleme aldığı 61 şiiri, 24 makalesi, 175 inceleme ve eleştiri yazısı, 21 telif kitabı 6 tercüme eseri, 14 ansiklopedi maddesi ve zevkle dinlenen hâtıra ve nükteleri özetlenemez.
Ben kısaca onun edebiyat dünyamızdaki yerinden bahsedeceğim.
Tabutluklarda yattı. Vatan şiirleri yazarak millî duyguları terennüm eden ve nesillere vatan sevgisi aşılayan Gökyay, Ankara Devlet Konservatuarı müdürü iken 10 Mayıs 1944''te "Turancılık" davasıyla ilgili olarak bakanlık emrine alındı ve görevine son verildi.
Bir süre sonra da tutuklanarak İstanbul''a gönderildi ve tabutluğa atıldı.
Başta Nihâl Atsız, Alparslan Türkeş ve diğer Türk milliyetçilerinin önderleriyle birlikte 11 ay zindanlarda yattı, tabutluklarda işkence çekti.
1950 yılında Şemseddin Sirer''in Milli Eğitim Bakanlığı sırasında öğretmenlik mesleğine iade edilerek Galatasaray Lisesi''ne tayin edildi.
Ömrünü ilme, irfana ve kitaba adayan Orhan Şaik Gökyay''ın 92 yaşında bir çınar gibi vefat ettiği gün arkasında yüzlerce kitap ve araştırma, yaklaşık 40 bin kitaptan oluşan muhteşem bir kütüphane bıraktı.
Hoca, bir mülâkata verdiği cevapta, İzmir işgâlinin kendisini çok etkilediğini, o dönemde vatanperver olmasında Mehmed Akif Ersoy, Mehmet Emin Yurdakul ve İsmail Habib Sevük''ün şiir ve yazılarının büyük rolleri olduğunu belirtir.
Ayrıca hocası İsmail Habip''ten çok şey öğrendiğini açıklar.
Mehdi Ergüzel ve Muhsin Karabay''ın sorularına cevap verirken de "Fuad Köprülü''nün yanında bir insan hâline geldiği"ni söyler.
Prof. Dr. Birol Emil, Hoca''nın mümtaz şahsiyetini şu satırlarla dile getiriyor: "Çok güzel bir Türkçe ve Osmanlı Türkçesi, Arapça, Farsça, Almanca ve İngilizce''nin neredeyse bütün kaynaklara hakim kıldığı bir ''vukuf'', ciltlerle kitap, sayısı rakam dizilerini zorlayacak kadar çok makale, bütün zihnî ve uzvî melekeleri zinde tutan bir tecessüs ve enerji, hiç yorulmayan bir dikkat Orhan Şaik Gökyay''ı zamanımızda ''müstesna'' yapan vasıflardır."
Şüphesiz Orhan Şaik Gökyay''ın "Bu Vatan Kimin?" adıyla basılan şiir kitabında çok güzel mısralar vardır. İlk şiirlerini aruzla yazan şair, halk tarzı şiirlerinde daha başarılıdır. Yunus Emre Türkçe''nin hâkim olduğu bu mısralarda güçlü bir söyleyişi hissederiz. Akıcı, duru, temiz bir şiir dilidir bu. Duygular şahikasına erişir.
Meselâ "İçlenme" şiiri bunlardan biri: "Hey akar sulara attım kendimi, / Köpüre köpüre yıktım bendimi, / Bir hoş olur gönül sıla dendi mi, / Sular gider, ben kalırım çok demdir. / Bir kâğıttan kayık yaptım yüzdürdüm, / Kenarına selâm sabah dizdirdim. / Yana köyne sana mektup yazdırdım, / Mektup gitsin, ben kalayım, sitemdir. / Sular mıdır bir hoş dille konuşan, / Akşam olup hayallere karışan,/ Elâleme şen görünür dört köşem, / Bilen bilir yıkık yerim neremdir." Gökyay''ın ilk eseri 1922, sonuncusu ise 1989 tarihini taşır. Şiir kitabında ise 52 şiiri bulunuyor.
"Arkamdan Ağlayanlara" adlı şiirinde "Sizden ayrılırken ağlayamadım / Gözlerim kurudu bir pınar gibi / Nasıl oldu ben de anlayamadım / Bu ayrılıkta bir düğüm var gibi.... / Susun, göz yaşınız boşa akmasın, / Benim de gözümde hasret eridi. / Sevdiğim varsa hiç o da takmasın, / O beyaz alnına matem şeridi." diyordu. Bu şiirin son mısraı "Yalnız unutulmayayım, ah unutulmayayım..." diye bitiyor.
Hayattayken etrafında büyük sevgi hâlesi oluşan hoca, bir çok mükâfata ve unvana lâyık görülmüştü. Bugün de unutulmuyor, ruhuna fatihalar diliyoruz.
Hayattayken kendisine "hocam nasılsınız?" diye soranlara "daima çok iyi" derdi. İnşaallah şimdi de çok iyidir ve iyilerle beraberdir.
Hocayı rahmetle anarken onun bir nüktesini hatırlıyorum: Orhan Şâik Gökyay, üç edebiyat profesörüyle sohbet ediyor, Evliyâ Çelebi''nin Seyahatnâme''sinden ve bu eserin yayıma hazırlanmasından bahsediliyordu. Gökyay, "Bence bu eseri günümüzde üç kişi hazırlayabilir." deyince profesörler, "Acaba hangimizin adını söyleyecek" diye heyecanlanır ve sorarlar: "Kimler?" İşte muhteşem cevap: "Orhan, Şâik, Gökyay!"