BURHAN ARPAD’I TANIMAK
Mücap Ofluoğlu 01 Ocak 1970
Burhan Arpad, kendi kendini yetiştirmiş gerçek bir aydındır. Kırk yılı bulan sevgi ve dostluk süzgecinden geçmiş bir tanıklıkla anlatmak isterim Burhan Arpad’ı. O, 1936 yılında Vakit gazetesinde başlayan basın emekçiliğinde olsun, tiyatro yazıları ve eleştirilerinde olsun, toplumcu ve gerçekçi öykülerinde olsun, doğru bildiği yolda ödün vermeden yürümüş bir hümanizm savaşçısıdır.
Gazetecilik-yazarlık çizgisinde hep iyiye, estetiğe önem veren bir titizlik içinde kendini yönlendirmesi yapıtlarına evrensel bir nitelik kazandırmıştır.
Sevdiği sanatçılarla, bu kişiler daha çok tiyatro ve operet sanatçılarıdır, yaptığı söyleşileri içeren bu kitap Türk Tiyatrosu üzerine çok değişik bir belgedir. Burhan Arpad, özellikle Direklerarası üzerine kaleme aldığı anı-öykü karışımı yazılarıyla, kapanan bir dönemde bu İstanbul semtinin portresini başarıyla vermiştir. Bu kitapta sözünü ettiği tiyatro insanları Türk Tiyatrosu’na renk ve anlam katmış unutulmaz sanatçılardır.
Burhan Arpad, tiyatro sanatçılarının çok önem verdiği bir eleştirmen idi. Onun hep severek okuduğum tiyatro eleştiri yazılarının bir çoğunu kesip saklamışımdır. Arşivimdeki iki yazıdan burada alıntı yapmak istiyorum.
17 Aralık 1961 tarihli Vatan gazetesindeki yazısında, Jean Paul Sartre’ın İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oynadığımız ‘’Sinekler’’ adlı eserinden söz eder. Burhan Arpad şöyle diyor: ‘’Paris’te Nazi çizmelerinin kaz adımlarıyla yürüdüğü yıllarda insanoğlunun gerektiğinde Tanrılardan üstün olabildiğini anlatmak amacını güden, tiyatrodan çok felsefeye yatkın bir oyun. Özeti, Tanrılaşan bütün diktatörleri tek bir insanın bile yıkabileceğini göstermek. Oynanması, tiyatro sanatında iyice pişmiş güçlü sanatçılar gerektiriyor. ‘Sinekler’, sahne sanatçısının değerini ölçmek için çetin bir deneme.’’ Tiyatro sanatçılığının, yetenek ve kültürün yanı sıra uzun bir çıraklık, bir işçilik gerektirdiğinden söz eden Arpad şöyle devam ediyor: ‘’Rol alan sanatçılardan üçü, Avni Dilligil, Mücap Ofluoğlu, Samiye Hün hemen öne fırlıyor...Ofluoğlu’nun kötü kral Aigisthos rolünde Zeus’la konuşma sahnesi, hele ölümündeki ustalığı da övülecek güzellikte. Ofluoğlu, Türk sahnelerinde anımsadığım ‘oyuncu ölümleri’ nin en inandırıcısını veriyor...’’
Küçük Sahne’de oyunlar sunan Ferhan Şensoy’un ‘Ortaoyuncular’ ı topluluğu Nisan 1981’de Küçük Sahne’nin otuzuncu yılını kutlamıştı. Bu kutlamaya Suzan Uztan’la ben de bir oyunla çağrılmıştık. Sevgili Burhan Arpad, Cumhuriyet’teki ‘’Hesaplaşma’’ köşesinde, çağdaş Rus yazarı Arbuzov’un aynı günlerde Devlet Tiyatrosu’nda da sahnelenen ‘’Eski Moda Komedya’’ adlı oyunumuz için şunları yazmıştı: ‘’Bir duygu komedisiydi, iyi sunuluyordu. İstanbul sahnelerine bunca yıl emek vermiş Suzan Uztan ve Mücap Ofluoğlu, sulandırılmaya çok yatkın, küçük bir sürçmeyle tökezleyecek, dış yanıyla kolay görünen bu çok zor türün üstesinden gelmeyi başardılar...’’
Bu arada sevgili Burhan Arpad’ın yakından tanıdığı bazı ustalarımızı da anımsamak isterim...
İlk büyük tiyatro sanatçımız Ahmet Fehim Bey (1856-1930) yirmi yaşındayken Güllü Agop’ın yönetimindeki Gedikpaşa tiyatrosunda sahneye çıkmıştır. Tiyatroya girdiğinin altıncı ayında Fasulyacıyan kumpanyası ile Bursa’ya gitmiştir, burada perde açtıkları ilk gece, Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa ‘Meraki’ ve ‘Zor Nikah’ oyunlarını izler. Tiyatroya çok meraklı, Moliere’in oyunlarını Türkçe’ye kazandıran Paşa ertesi gün kumpanya müdürünü çağırtıp: ‘’Burada kalınız, size bir tiyatro yaptırayım,’’ der. Tiyatro binası her şeyi ile iki ay içinde ortaya çıkar. Ahmet Fehim Bey’in ünü kısa sürede artar, çevresine yetenekli gençleri toplar. Raşit Rıza, İ. Galip Arcan gibi büyük oyuncular onu yanında yetişmiştir. Ahmet Fehim Bey Darülbedayi’nin ilk yıllarında öğretmenlik yapmış, Moliere üzerine sahne dersleri vermiştir.
Behzad Hâki Butak 1907’de Burhanettin (Tepsi) kumpanyasında sahneye adımını atar. Arkadaşlarının daha genç yaşta ona ‘baba’ dedikleri Behzad 1957’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda aziz dostu, büyük oyuncu Raşit Rıza ile birlikte 50. sanat yılını kutlar. Komedi oyunları dalında ünlenmiş Darülbedayi ve İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçısı Vasfi Rıza Zobu tiyatroya 1918’de başlamış. O da 50. sanat yılını 1968’de İstanbul’da kutlamıştır.
Çağdaş ölçülerde bir tiyatroya kavuşmamızın öncülüğünü yapmış, tiyatromuzu kurumlaştırmış büyük ustamız Muhsin Ertuğrul, 1909’da Burhanettin (Tepsi) Bey’in topluluğunda tiyatroya başladığında henüz on yedi yaşındaydı. Bir çok yeniliği ve ilki Türk tiyatrosuna getiren Ertuğrul 1949 yılında Devlet Tiyatrosu’nun ilk genel müdürü de olmuştur. 1969 yılında İstanbul tiyatrolarının elbirliği ile düzenledikleri bir törenle 60. sanat yılını kutlamıştır.
Bedia Muvahhit, Neyyire Neyir ile birlikte rol aldığı ‘Ateşten Gömlek’ (1922) filminden sonra 1923’de Darülbedayi’de tiyatro sanatçısı olarak çalışmaya başlamıştır. 1973’de İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün katkılarıyla kutlanan 50. sanat yılı gecesinin sunuculuğunu üstlenmekle gurur duyduğumu belirtmek isterim.
Başta ilk kadın tiyatro sanatçımız Afife Jale olmak üzere Neyyire Neyir’i, Şaziye Moral’ı, Necla Sertel’i ve bugün aramızdan ayrılmış emektar kadın sanatçılarımızla, uzun yıllar tiyatromuza değerli sanatçı kişilikleriyle katkıda bulunmuş, onlarca yıl beraber olduğum, aynı sahneyi, aynı kulisi paylaştığım, adını sayamayacağım kadar çok tüm tiyatro sanatçımızı saygıyla, özlemle anıyorum...
Dostum sevgili Burhan Arpad yoğun yazın çalışmalarının yanında, bir ekolojist olarak, yaşamının tümünü geçirdiği İstanbul’un çevresel sorunlarını, Cumhuriyet gazetesindeki ‘’Hesaplaşma’’ adını verdiği köşesinde irdelemiştir. Öykü tadındaki bu yazılarında (1979-1991) İstanbul’un hem coğrafyasını ele almış, hem de sosyal yaşamını, sanatsal etkinliklerini ve ünlü sanatçılarını anlatmıştır. Bu yazılarının derlendiği ‘’Bir İstanbul Var İdi...’’ (Doğan Kitapçılık, 2000) kitabını salık veririm.