‘Amerikan parmağı’ hangi darbede yok ki, ‘28 Şubat’ta olmasın?
Selahaddin EŞ ÇAKIRGİL 01 Ocak 1970
‘Amerikan parmağı’ hangi darbede yok ki, ‘28 Şubat’ta olmasın? /Selahaddin EŞ ÇAKIRGİL
‘28 Şubat 1997 (post-modern) Askerî Darbesi’nin Amerikan diktesiyle yapıldığına dair yeni açıklamalar yapılmış.. Çok gizli bir şey olmasa da, bu açıklamayı yapanlara, 15.07.1997’den, yani, Erbakan Hükûmet’ten düşürüldükten sonra, Başbakanlık Musteşarlığı’na getirilen Yaşar Yazıcıoğlu’nun katılmış olması ilginç bulunabilir. Çünkü, çok sıradan bir isim değil..
Yaşar Yazıcıoğlu, 11 Şubat tarihli Vakit’te yayınlanan açıklamasında ‘28 Şubat sürecinin başlangıç tarihinin 15 Ekim 1996 olduğunu’ söylüyor; yani, Erbakan’ın Başbakan oluşunun üzerinden henüz 4 ay kadar bir süre geçmekteyken.. Yazıcıoğlu, USA Dışbakanlığı’ndan bir ‘gizli yazı’ geldiğini bile ileri sürüyor.. ABD’nin Ankara B.elçiliği’ne gönderilen (çok gizli) bir yazıdan sözediyor, ona nasıl ulaşabildiyse.. O yazıdan bir kendisi, bir de Erbakan Hoca’nın haberi olduğunu ileri sürüyor.. Yani, 28 Şubat’ın ayak sesleri, aylarca önceden duyuluyormuş.. Dünkü medyada, (zamanın C. Başkanı) Demirel de, ‘Ordu’nun rahatsızlığını, 28 Şubat’tan aylarca önce Gen. Kur. Başk. Karadayı’dan ve diğer kumandanlardan dinlediğini ve rahatsızlıklarını bir rapor olarak hazırlatıp Erbakan’a ilettiğini ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını’ hatırlattığını, ama, bunların kaale alınmadığını söylemiyor muydu; kendisini, fitne çarkının dışında ve ağırbaşlı devlet adamı rolünde göstermeye çalışarak..
Yaşar Yazıcıoğlu ise, çok daha net bir yazıdan söz ediyor.. USA Dışbakanlığı’nın o yazısında, ‘Refah-Yol Hükümetiyle birlikte Erbakan artık Batı’dan iyice kopmuştur. İslâm ülkeleriyle ciddî adımlar atmaya başlamıştır. Erbakan, D-8 ile birlikte büyük bir İslâm birliğine doğru ilerlemektedir. Tüm bunlar ABD'nin çıkarlarının zıddına olan gelişmelerdir. Size söylediklerimizi başaramadınız. Erbakan bir şekilde uzaklaştırılmalıdır.’ deniliyormuş..
Yazıcıoğlu, ‘Bu (çok gizli) yazıyı, bir kendisinin, bir de Erbakan’ın bildiğini’ de ekliyor.. Batı’lı emperyalist devletler ve güç odaklarının müdahalesi, hele de son 200 yıldır hep vardır.
Bu vesileyle hatırlayalım ki, ingiliz gizli belgeleri üzerinde iki tip sınırlama süresi vardır.. Birisi 30 yıllık, diğeri 50 yıllık.. Teorik olarak, üzerinden 50 yıl geçen bütün gizli belgeler açıklanır.. Ancak, I. Dünya Savaşı’nın galibi olan güçlerin özellikle de, Osmanlı coğrafyası üzerindeki oyun ve düzenlemeleriyle ilgili olarak, üzerinden 85 yıl geçtiği halde, bazı belgelerin açıklanmadığı tarihçilerce anlaşılıp itirazlar yapıldığında, İngiliz Dışbakanlığı, ‘Evet, bütün sınırlamaların kalkması gerekiyor, ama, özellikle Ortadoğu coğrafyasıyla ilgili İngiliz menfaatlerinin korunmasında 50 yıllık sınırlamanın yetmediği görülmüştür. Bu yüzden bazı belgeler henüz de gizli kalmaya devam edecektir..’ açıklamasında bulunmuştu..
Sıfatı resmen ‘Padişah’ olan ‘büyük’lerimizin son 100 yılındaki geliş-gidişlerinde bile ‘Duvel-i Muazzama’nın tercihleri etkili olmamış ve hele II. Meşrutiyet’ten sonraki facialar kervanımız, hep, emperyalist güç odaklarının estirdiği havaya göre yönlenip durmamış mıydı? Ya, İstanbul Hükûmeti’ne karşı yapılan Ankara Darbesi’nin arkasında o parmakların olmadığı mı sanılıyor? (Amerika B,. Devletleri, Lozan Andlaşması’nı imzalayanlardan birisi olduğu halde, bu andlaşmanın Amerikan Kongresi’nde hâlâ da onaylanmamış olması, bir şeyler anlatmıyor mu bize?) Ve o dönemin iç ve dış siyaset belgelerini özgürce konuşup tartışmaktan hâlâ da mahrum olduğumuzu hatırlıyor muyuz? Ki, bu alanda, -sıfatları resmen sultan olmasa bile- onlardan hiç de geri kalmayan fiilî ‘Ankara sultanları’ndan hangisinin, İngiliz Sefiri/ elçisi Sir Percy Loren’i çağırıp, ‘kendisinden sonra, ülkenin başına geçmesini istediği’ne dair bir talebi, zamanın İngiliz Hariciye Nâzırı Lord Halifax’a yazdığını, resmî belgelere ve diplomatik kitablara bile geçmiş olan bir yazının nasıl ört-bas edilip yayınının yasaklandığını ve ‘bir şaka olarak geçiştirilme’ye çalışıldığını hatırlamak bile yeter.. Kezâ, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi ve (Alb. Tal’at Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 askerî darbe teşebbüsleri) ile 12 Mart 1971 ve 12 Eylûl 1980 askerî darbeleri’nin her birisinde, USA emperyalizminin bilgi, ilgi ve diktelerinin olmadığını mı sanıyoruz ki, hele de 28 Şubat 1997’deki askerî darbede olmasın.. 27 Mayıs’dan sonra, Başbakanlık’taki bir odanın CIA’ye tahsis edildiği ve ordudan atılan 8 bine yakın subaya verilecek paranın da Amerika’dan alındığının itirafları ne çabuk unutuldu?. (Bu vesileyle, İsmet Paşa’nın damadı Metin Toker’in, ‘21 Mayıs 1963 darbe teşebbüsü’ öncesindeki sıkıntılı atmosferde Ankara’daki bir Amerika’lı generali yemeğe davet edip, kendisine ‘Mr., yanlış at’a oynamayınız, Ordu, İsmet Paşa’nın yanındadır.’ dediğini hâtıratında, açıkça yazdığını da hatırlayıverelim..)
Doğrudur ki, Amerikan emperyalizmi, bir zorba güç bugün.. Ve karşısına dikilmek isteyen herkese boyun eğdirmeye çalışıyor ve çalışacaktır.. Ama, bundan da ilerisi, başka ülkeleri idare etmek suretiyle, geleceğin Amerika’sında etkili yerlere gelmek isteyenlerin entrikacı teşebbüslerinin kapıları da ardına kadar açıktır. Nitekim, ‘neo-con’(yeni muhafazakâr)’ların önde gelenlerinden Feith’in Bush’a, ‘Irak’la El-Qaide arasında irtibatlar bulunduğu’ konusunda yalan raporlar sunduğu ve Feith’in de, kendisini, ‘beyin jimnastiği yapmak için, o gibi farazî ihtimalleri raporlarına yazdığını’ belirterek savunduğu açıklandı, önceki gün...
Bu büyük maddî - şeytanî gücün geleceğinde etkili olabilmek için, böyle yalan-yanlış, ama ‘olması mümkün’ iddiaları ‘gerçek’ gibi yazıp, savaş çıkarmak bile sözkonusu iken; birtakım darbe teşebbüslerindeki Amerikan etkisi çok mu görülmeli? Hatırlayalım ki, Abdullah Gül, Erbakan Hükûmeti’nin ‘yıldız bakan’ı olarak gittiği Amerika’da katıldığı bir toplantıda, zamanın Gen. Kur. 2. Başk. Org. Çevik Bir’in, Amerika’lı yetkililere hitaben, açıkça, ‘Ben ve arkadaşlarım bu Hükûmet’e karşı mücadelede kararlıyız.. Yaptığımız da, demokrasinin balans ayarıdır..’ gibi laflar etmiş ve bunun üzerine, (zamanın Amerikan Dışbakanı) Madeleine Albright kendisine, ‘Ancaaak, her ne yaparsanız, Meclis aritmetiği yoluyla yapınız!’ demişti; o günlerde dünyayı derinden meşgul eden Cezayir’deki gibi bir diğer buhranla karşılaşmamak için.. Ve de, ‘post-modern darbe’, Amerikan diktesine uygun şekilde meclis aritmetiği yoluyla sahnelenmiş, hükûmet ortağı DYP’den istifalar yoluyla Hükûmet düşürülmüştü..
Yani, Yazıcıoğlu’nun açıklamasında, (çok gizli) bir yazı olduğu iddiasından başka yeni bir şey yok.