Sorun terör mü?
Mahir KAYNAK 26 Haziran 2007
Bazıları için böyle bir soru sormak bile olumsuz duygu ve düşüncelerin oluşması için yeterli. Her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, yakınlarının acıları yürekleri dağlarken başka ne sorunumuz olabilir ki diyeceklerdir. Terörün bir sorun olmadığını söylemiyorum ama olayı terörle sınırlandırmanın kalıcı sonuçları göz ardı etmemize neden olacağını düşünüyorum.
Terör örgütü ülkemizi bölmek, bağımsız bir devlet kurmak istiyor derken önce böyle bir devletin nasıl kurulacağını teorik düzeyde incelememiz gerekir. Bu çaptaki devletler bölgedeki halklar tarafından kurulmazlar ve onların bir hamisi olması gerekir. Bu nedenle ilk iş kimin himayesinde olacaklarını tespit etmektir. Bu konuda bizim itham etmediğimiz güç yoktur, ABD ve AB’den başlayarak çevredeki birçok ülkenin bu rolü oynadıklarını söyledik. Bu bizim dünyadaki gelişmeleri doğru değerlendirmediğimiz ve ne çatışmanın konusunu ne de taraflarını bilmediğimiz anlamına gelir.
Her yeni devlet birisiyle mücadele ederek kurulur yani öteki sayacağı ve mücadele ederek zafer kazanacağı birine ihtiyacı vardır. Bu hem başlangıç için hem de ileride oynayacağı rol açısından gereklidir. Eğer bu düşman Türkiye olursa ve bizimle çatışarak bir devlet kurulursa yeni oluşumun başka bir bölgesel güce yakın olacağı ya da uzaktaki büyük bir gücün himayesinde olacağı anlaşılır. Bu güç, sanıldığı gibi İsrail ya da ABD olamaz. Çünkü böyle bir himaye bu ülkelerin Türkiye ile hasım olmaları sonucunu doğurur ve bu her iki ülke için de kabul edilemez ama bir Avrupa ülkesi böyle bir rolü üstlenebilir.
Genel eğilim Kürt hareketinin içinde kim varsa onu itham etmektir ancak bu yol yanlıştır. Ben hareketin içinde herkesin olmasının doğal olduğunu, kimsenin böyle bir potansiyeli başkasına bırakmayacağını düşünürüm ama bu hareketin karşısına kimi aldığına göre politikalarını belirlerim. Böyle bir hareket çok farklı hedeflere yönelebilir. Mesela emperyalizmle savaştığını söyleyerek ABD’ni ya da tüm Batıyı karşısına alabilir, İran’a yönelebilir ya da hasım olarak ülkemizi alabilir. Böylece tek bir hareket çok farklı siyasi sonuçlar doğurabilir.
Biz olumsuz bir hareketi yok etmeye çalışırız. Oysa bu bir sel gibi algılanabilir ve suların yönü uygun bir mecraya çevrilebilir. Kürt hareketi başından beri en az bizi tehdit edecek bir oluşumdu ama onu başka yönlere çevirecek yerde bize doğru akmasına adeta çanak tuttuk. Var olanı yok saymak yerine her iki taraf açısından en uygun olanın birliktelik olduğunu anlatabilirdik.
Şimdi bu hareketin içinde kim var, kimler destekliyor sorusunu bir yana bırakıp kimi hasım alıyorlar sorusuna cevap aramalıyız. Burada husumetle eylemleri değil siyasi olarak kiminle mücadele ettiğini, eğer farklı taraflar varsa bunlardan hangisinin ülkemizi öteki haline getirmeye çalıştığını tespit etmek gerekir.
Kandil Dağı’nda üslenip Kuzey Anadolu’ya kadar eylemlerini uzatan, Avrupa’da televizyon kurabilen, örgütün finansmanını ve yönetimini sağlayan güç, bu topraklarda yetişen eğitimsiz insanlar mı yoksa arka planında gelişmiş bir akıl mı var ve bu kim sorusunu cevaplandırdıktan sonra politik hedeflerini anlamak gerekir. Bunlardan hangisiyle ortak, hangisiyle hasım olacağına karar vermek hepsiyle mücadele etmekten daha kolaydır ve olumsuzluklar sanıldığından daha azdır.