« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Şub

2007

28 Şubat Sürecinden geriye kalan

Mümtaz’er TÜRKÖNE 01 Ocak 1970

Aksiyon Dergisi, 28 Şubat'ın yaklaşan onuncu sene-i devriyesi münasebetiyle Süleyman Demirel ile uzun bir mülakat yapmış. Açık toplumun fazileti böyle bir şey olsa gerek. Bilgilerimiz tamamlanıyor, kesin hükümlere ulaşıyoruz.

Alışılageldik kural şudur: Mühim rical, dar-ı bekaya intikal ettikten sonra evrakı bir bilenin, yani tarihçinin eline geçer. Tarihçi, cansız bedenlerden bahseden belgeler yığını arasında hakikati keşfetmeye çalışır. Tarihçilerin pek sevdiği bir anekdottur: Mao'ya Fransız devrimi hakkında düşüncelerini sorarlar. "Üzerinde konuşmak için çok erken" der.

Aradan 47 yıl geçmesine rağmen 27 Mayıs'la hesabımızı göremedik. 36 yıla rağmen, 12 Mart olduğu yerde duruyor. 12 Eylül, tam 27 yıl geride kaldı. Sahibi hayatta, ama hâlâ muhasebesini tamamlayamadık. 28 Şubat öyle mi? Ulaşabileceğimiz yeni bir bilgi kalmadı. İpliği pazara çıkmayan "aktör" yok. Analize konu edip çıkarsama yapacağımız mukayeseleri de tükettik. Üstelik, öncekiler gibi "kışlaya dönüş" tarihi de yoktu. Biri "bin yıl sürecek", diğeri kutsal bir zaman kesiti gibi "ebediyete kadar devam edecek" demişti. 2000 ve 2001 bankacılık krizleri ile birlikte bu süreç tarihe karıştı. Andıçlarını, yazılırken "malûm şahıslar"ın yanlarındaymışız gibi biliyoruz. Mağdurlarını, kendimiz mağdur olmuş kadar yakından tanıyoruz. Kısaca 28 Şubat Süreci'ni topyekün tüketmiş durumdayız. Aksiyon Dergisi'nde Demirel'in söyledikleri arasında yeni hiçbir şey olmaması, bu tüketmişliğin de bariz delillerinden biri. Hatırladıklarımız var, şu bildiğimiz hikaye gibi.

17 Ocak 1997 günü Demirel Genelkurmay karargâhını ziyaret eder. Bir irtica brifinginin akabinde askerler Demirel'e Refahyol Hükümeti'nden rahatsız oldukları konularda tam 55 dosya sunarlar. Demirel "Tahkik ettirdim bunları. 25-30 tanesi dayanaksız çıktı." diyor, "çoğu rivayetlere dayalıydı", yani dedikoduydu diye ekliyor. Demirel'e göre 28 Şubat'ı doğuran da bu ziyaretmiş. "Bu konuları MGK'ya getirelim" diye kararlaştırılıyor ve hep birlikte yaşadığımız 28 Şubat Süreci başlamış oluyor. Demek ki, göç yolda düzülmüş. Önce ocak ayındaki MGK'da bir deneme yapılıyor. Muhtemeldir ki, hazırlıklar yeterli bulunmuyor, şubat ayının MGK'sına yani 28 Şubat'a erteleniyor. Bu toplantıda hükümetin önüne 18 maddeden mürekkep bir "ev ödevi" konuyor. 28 Şubat Süreci, resmî olarak bu 18 maddelik MGK kararlarının uygulanma süreci olarak tanımlanıyor. Orada da bir tuhaflık var: Refahyol Hükümeti'nin Başbakanı Erbakan, ağır baskılar altında bu 18 maddeyi imzalayarak talimat halinde devlet kurumlarına gönderiyor. Yetmiyor, bu hükümlerin uygulanması için hükümet yıkılıyor, yeni hükümet kuruluyor. Geriye dönüp baktığımız zaman da bu 18 maddeden sadece biri, hatta iki fıkradan oluşan bir maddenin tek fıkrası uygulanıyor. Elimizde kalan şu: Bu tek madde için, yani temel eğitimin beş yıldan sekiz yıla çıkartılması için Türkiye ayağa kaldırılıyor, hukuk devleti ilkesi yaralanıyor, askerî vesayet düzenine geçiliyor, ekonomi iki zorlu krizin altında çöküyor. 28 Şubat Süreci Türkiye'nin ekonomisini, siyasetini perişan etmek dışında hiçbir şey yapmamış oluyor.

Demirel'in teyit ettiği şu 55 dosya meselesi işin püf noktasını aksettiriyor. Hatırlayalım: Medya bir irtica kampanyası başlatmıştı. 28 Şubat günü MGK'da sunulan irtica dosyaları bu gazetelerdeki haberlerin kupürlerinden mürekkepti. Demek ki Demirel'e 17 Ocak'ta "irticaî kalkışma" diye, Genelkurmay'da verilen bu 55 dosyanın yarıdan fazlası, Cumhurbaşkanlığı makamının tahkikatı sonucu asılsız çıkmıştı. Dink cinayeti akabinde, güvenlik birimlerinin ihmallerinden, koordinesizliğinden kasıtlı cinayet planları ve komplolar çıkartanların bu 55 dosyayı ve koskoca 28 Şubat Süreci'ni hatırlaması lâzım. Türkiye'nin anayasal düzenine yönelik bir irticaî başkaldırma tehdidine veya hemen ülkemizin bölünüp parçalanmak üzere olduğuna inanmakta özgürsünüz. Ama inanın hepsinden daha büyük bir sorunumuz var. Bir ciddiyet sorunumuz var. 28 Şubat Süreci'nden geriye, kurumlaşmış bu "ciddiyetsizlik" sorunu dışında ne kaldı Allah aşkına?

Ziyaret -> Toplam : 125,35 M - Bugn : 111531

ulkucudunya@ulkucudunya.com