İzmir suikastı
Toktamış Ateş 01 Ocak 1970
Güncelden uzaklaşıp biraz geçmişin toplumsal ve siyasal olaylarına uzanmak isterseniz; Haziran ayı inanılmayacak kadar dolu bir ay.
Önümüzdeki hafta bunun kimi örneklerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Fakat bugün de yakın tarihimizin çok önemli bir olayı ve bunun ardından gelenler üzerinde duracağım. İzmir suikastı...
İzmir suikastı yakın tarihimizin çok ilginç olaylarından; daha doğrusu girişimlerinden biridir. 15 Haziran 1926'da Mustafa Kemal'e İzmir'de düzenlenen bir suikast girişimi ortaya çıkarılmıştı. Düşünün ki; Cumhuriyet ilan edileli henüz 3 yıl bile olmamıştı.
İttihatçıların "maceracılarından" bir grup yurt gezisine çıkacak olan Mustafa Kemal'i; Haziran günü İzmir'de vuracak ve bir sandalla İzmir'den kaçacaklardı.
Ancak suikastçılar kaçmayı planladıkları sandalın sandalcısı Giritli Şevki son anda korkarak polise gitmiş ve suikastı ihbar ederek teslim olmuştu. Bu ihbarla birlikte hızlı ve geniş bir araştırmaya girişildi. İşin başaktörü sayılabilecek olan Ziya Hurşit; suikastı gerçekleştirmeyi planladığı tabanca ve bombalarla yakalandı. Daha sonra Laz İsmail ve Gürcü Yusuf adındaki zanlılar gözaltına alındı. Daha sonra da soruşturmalar eski ittihatçılara doğru genişletilmeye başlandı.
(Bu konulara ilgi duyanlara; Kemal Tahir'in Kurt Kanunu başlıklı romanını içtenlikle tavsiye etmek isterim. Kimi mesajlarına katılmasam da çoğunun gerçek olduğunu bildiğimiz olayların anlatılması çok keyif verici. Zaten Kurt Kanunu adı da oradan geliyor. Bir Kurt yaralandığı zaman arkadaşları onu kurtarmayı düşünmez; tam tersine parçalarlarmış. Kemal Tahir İzmir suikastına katılanları ve diğer tutuklananların kaderini bu tür bir kurt kanununa benzetiyor.)
İzmir suikastına katılanlar ve katıldığı düşünülenler İstiklal Mahkemesi'nde yargılandılar. Aslında bu yargılanmaları günümüz anlamında yargılanma sayamayız. Ve mahkeme sonrasında aralarında Maliye eski Bakanı Cavit Bey'in, Mustafa Kemal'in yakın arkadaşı Ayıcı Arif'in, İsmail Canbulat vb. bulunduğu 19 kişi idama mahkûm edildi ve hükümler uygulandı.
İstiklal Mahkemeleri'ni normal mahkeme sayamayız. Zaten bu nedenle biraz yukarıda "bu yargılamaları günümüz anlamında yargılama sayamayız" demiştim. Bunlar kelimenin tam anlamıyla "devrim mahkemeleri" idiler ve adalet dağıtmaktan çok; yapılan devrimin kök salmasıyla görevlendirilmişlerdi.
Benim Atatürkçülük'e sahip çıkma konusundaki özen ve duyarlılığımı bilen bazı arkadaşlar; beni zora sokmak için "Peki İstiklal Mahkemeleri'ni de savunacak mısın" diye sorarlar. İstiklal Mahkemeleri bence o dönem için gerekli mahkemelerdi. Verdikleri kararların büyük bir çoğunluğunu asla adil bulmam ve onaylamam. Hele bu türden mahkemeleri günümüze taşımak isterlerse tüm benliğimle karşı çıkarım.
Ama yukarıda da söylediğim gibi; o günler için gerekli mahkemeler olarak görürüm.
x x x
İzmir suikastı Mustafa Kemal ve en yakın çevresine; muhalifleriyle hesaplaşma için bir fırsat verdi. Bu arada mahkemenin kolları başta Kazım Karabekir olmak üzere kimi paşalara kadar uzandıysa da geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu geri adım atmanın nedeni silahlı kuvvetler mensuplarından çekindiği için mi oldu yoksa Mustafa Kemal mi geri adım atılmasını istedi bilinmez. Ancak bilinen husus paşaların kimilerinin mahkeme salonunda bir tür gövde gösterisi yapmış olduklarıydı.
Mustafa Kemal'in "İttihatçılar"la hesaplaşması da üzerinde çok durulan bir konudur. Zira bilindiği üzere; Mustafa Kemal de "İttihat ve Terakki"ye üye olmuştu. Fakat özellikle ordunun siyaset dışı kalması konusundaki kararlılığı ve ısrarı, Enver Paşa'yla bir türlü barışmayan yıldızı; Mustafa Kemal'i İttihatçılar'dan uzaklaştırmıştır. Oysaki İttihat ve Terakki içindeki en önde gelen birkaç isimden biri olan Talat Bey; Mustafa Kemal'in en yakın arkadaşı idi. Ve İstanbul'a geldiği zamanlarda çoğunlukla onun evinde kalırdı.
Fakat Enver Paşa'nın yıldızı yükselirken; Mustafa Kemal kendini iyice geriye çekmiş ve bu sayede "İttihatçı değiliz" sloganının koruyuculuğu altında Anadolu mücadelesini örgütleyebilmiş ve TBMM'nin kuruluşunu sağlayabilmişti. (Bu arada anımsatmak isterim ki; TBMM Sivas Kongresi kararları çerçevesinde yapılan seçimlerle belirlenen son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin "yeni seçilenler ve olağanüstü yetkilerle" Ankara'da toplanmasıdır.)
x x x
Genel bir yaklaşım vardır. "İhtilal çocuklarını yer" derler. Bizim ihtilalımızda de aynı şey yaşanmıştır. Bunun en somut ve dramatik görüntüsü İzmir suikastı sonrasında kurulan darağaçlarıdır. Özellikle "Ayıcı Arif"in encamı tam bir dramdır.
Ulusal savaşımızda yer alan üç kişinin kaderini tam bir "dram" olarak değerlendiririm. (Diğer dramlar hariç...)
Bunlardan biri Çerkes Ethem ve bunun kaderi; diğeri Osman Ağa (topal Osman) ve onun kaderi ve nihayet üçüncüsü Ayıcı Arif'tir. Ayıcı Arif, Mustafa Kemal'in en yakın arkadaşlarından biriydi ve "senli benli" konuştuğu ender insanlardandı. (Ayıcı lakabı sefer sırasında çadırında bir ayı yavrusu beslemesinden geliyordu.)
Yukarıda zikrettiğim 3 karakterde ilk ikisi; uzaklaştıkları noktaların hazımsızlığı içinde "ne oldum budalası" olarak kendi kaderlerini kendileri noktaladılar. Ayıcı Arif ise ataklığının ve yanlış arkadaş seçmenin kurbanı oldu. Hepsine yazık olmuş...
Arif Bey idam kararından sonra Mustafa Kemal'e ulaşmak için çok uğraştı. Ama ulaşamadı…