« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Mar

2007

Said Nursî (Doğumu: 1878 Hizan / Bitlis / Türkiye. Ölümü: 23 Mart 1960 Şanlıurfa)

01 Ocak 1970

Bediüzzaman Said Nursî (Said Kürdî, -ibni Mirza, nüfus kaydında Sait Okur) (d. 1878 - ö. 23 Mart 1960) İslam âlimi, Nur Cemaati adlı İslami hareketin kurucusu.

Hayatı

1878 yılında[1] Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin adı Nuriye'dir. Doğu Anadolu'da medrese eğitimi gördü[2]. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen önce İstanbul’a geldi. İslamcı bir siyasi parti olan İttihad-ı Muhammedi Fırkası'na katıldı.[3] 31 Mart Vakası'ndan sonra partinin diğer yöneticileriyle birlikte tutuklanarak yargılandı, ancak suçsuz bulunarak serbest bırakıldı[4] ve İstanbul'u terk etti. 1909'dan itibaren hayatını Doğu Anadolu’da sürdürdü. 1911’de İstanbul’a döndü. I. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa’da çalıştı. Müritleriyle birlikte Rusya cephesinde savaştı. 1915-1917 arasında Ruslar tarafından savaş esiri alındı. Savaştan sonra ülkeye döndü, Darül Hikmetül İslamiye de görev aldı. 1925 Şeyh Said isyanından sonra tutuklandı, suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Cumhuriyete ve çağdaş rejime karşı olduğu iddiasıyla; önce Isparta yakınlarında Barla adında bir köye sürüldü. Isparta'nın ardından Eskişehir (1935), Kastamonu (1936), Denizli (1943) ve Afyon Emirdağ’a (1945) sürüldü. 1950’de Demokrat Parti iktidarınca serbest bırakıldı. Risale-i Nur Külliyatı adı altında topladığı eserleri kaleme aldı. 23 Mart 1960 yılında vefat etti. Cenazesi önce Urfa'ya defnedildi.Daha sonra darbe yönetimince bilinmeyen bir yere taşındı.


Fikirleri ve Yaptıkları

Said Nursî bir eserinde kendi hayat tarzını şöyle özetlemiştir: "Kur'ân-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdabda rehberimizdir." Bu bakış açısına göre insan, Allah'ı ve İslamiyet'ı tanımak ve O'na iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır. İlim, meşruiyet, hürriyet, dürüstlük, ümit, çalışmak, sebat gibi faziletler ise, İslam çerçevesi içinde insanın hayatına anlam veren değerlerdir. Ona göre bunlar hem dünya, hem de âhiret saadeti açısından insanın olmazsa olmaz gerçekleridir. Bu sebeple 6000 sayfayı aşan eserlerini din, iman ve fazilet üzerinde yoğunlaştırmıştır. Said Nursî, inançsız insanlara ve din dışı fikirlere özellikle dikkat çekmiş ve talebelerine ve insanlara bunlardan uzak durması ve mücadele etmesi hakkında devamlı telkinlerde bulunmuş ve yönlendirmiştir.

Hayatının ilk dönemlerinde Bitlis ve Van yörelerinde yaşamış olmasına rağmen, Osmanlı yönetimini ve dünyayı yakından takip etmiştir. Eğitimin yeterince dine ağırlık vermediği konusundaki düşüncelerini Sultan Abdülhamid'e arz etmek üzere İstanbul'a gelmiş, fakat ciddiye alımadığından geri gönderilmiş, aynı teklifi daha sonra Sultan Reşad'a götürmüş, Doğu Anadolu'da Medresetü'z-Zehra adında hem dinî hemde müspet yani pozitif ilimlerin okutulmasını düşündüğü bir medrese kurmak için hazineden ödenek ayrılmasını önermiş ancak medrese kurulmadan ülke Atatürk'ün önderliğinde Milli Mücadele ortamına girmiştir. "İstibdâdın her nevine karşıyım. Onu nerede görürsem tokadımı vururum. Bence istibdâdın en kötüsü ilme yapılan istibdattır. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. İman ne kadar gelişirse hürriyet de o kadar parlar. İşte asr-ı saadet!" sözleriyle dini ve milli hürriyete olan büyük sevdasını ifade etmiştir.Birinci Dünya Savaşında esir düşerek iki buçuk yıl Rusya'da esaret hayatı yaşamıştır. Daha sonra İstanbul'un işgalinde işgalci güçlere karşı mücadele ederek ilim adamlarını ve halkı uyarmıştır. İstanbul âlimlerinin Kuva-yı Milliye ve Kurtuluş Savaşı aleyhinde verdiği fetvayı, "İşgal altındaki bir yerde bulunan sorumluların verdiği fetva irade özgürlüğü bulunmadığı için mualleldir (sakat ve tutarsızdır)" gerekçesiyle karşı çıkmıştır.

1922 yılının sonunda Ankara'ya gelmiş ve daha sonra mebuslara hitaben bir bildiri yayınlayarak yeni Türkiye'nin şekillenmesinde dini dinamiklerin ihmal edilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Hayatını üç döneme ayırmıştır: Doğumundan Risale-i Nur'u telif etmeye başlama tarihi olan 1926 yılına kadarki hayatını Eski Said, bu tarihten 1950'ye kadar olan kısmını Yeni Said, 1950'den sonraki hayatını da Üçüncü Said diye adlandırmıştır. Bu ayrımları fikri bir değişiklik değil metod değişikliği olarak tanımlamıştır.


Kronoloji:

1878 – Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde dünyaya geldi.
1888 – Medrese eğitimini tamamladı.
1894 – Van’a giderek orada coğrafya, matematik, jeoloji, fizik ve kimya gibi müsbet ilimleri öğrenmeye başladı. Kendisine Bediüzzaman lâkabı verildi.
1907 – Eğitimle ilgili islam ve bilimi eksen alan projelerini padişaha sunmak üzere İstanbul’a geldi. Van'da kurmayı planladığı Medesetül Zehra padişah tarafından kabul gördü ve ödenek ayrıldı.
1909 - İttihad-ı Muhammedi Fırkası (Fırka-i Muhammediye)kuruluşunda kurucu üye olarak yer aldı.
1909 – 31 Mart Olayı sebebiyle Divan-ı Harp Mahkemesinde yargılandı.
1911 – Şam Emeviye Camii'nde büyük bir hutbe okudu. Bu hutbe daha sonra Hutbe-i Şamiye adıyla kitaplaştırıldı. Münâzarat ve Muhakemât gibi eserlerini telif etti.
1915 – Birinci Dünya Savaşı'na katıldı.
1916 – Bitlis savunması esnasında yaralanarak Ruslara esir düştü.
1918 – İki buçuk yıl süren esaretten, bir Rus askerin yardımıyla firar etti. İstanbul’a geldi. Devrin tek İslâm Akademisi olan “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye”ye üye oldu.
1919 - 19 Ocak 1919’da Mustafa Sabri, İskilipli Mehmet Atıf Hoca, Ermenekli Saffet efendi gibi din ve eğitimcilerle birlikte Müderrisler Cemiyetinin kuruluşuna üye olarak katıldı.
1919 – Mesnevî-i Nuriye adlı eserini yazmaya başladı.
1920 – İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine Hutuvât-ı Sitte adlı bir eser yayınladı. Bu eser yüzünden işgal kuvvetleri tarafından gıyabında ölüm cezasına mahkûm edildi.
1922 – Zaferden sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara’ya TBMM’ye dâvet edildi. Burada mebuslara hitaben bir beyannamede dinden uzaklasmaya karşı çıktı.
1923 – Ankara'yı terkederek talebe yetiştirerek münzevi bir yaşam sürmek üzere Van'a yerleşti. Öğrencilerine ders vermeye başladı. Erek Dağı’nda iki senesini geçirdi.
1925 – Şeyh Said İsyanı'ndan sonra Burdur’a sürüldü ve Burada Nur’un İlk Kapısı isimli eserini yazdı.
1926 – Barla’ya sürüldü. Burada Risale-i Nur’u telife başladı. Sözler ve Mektubat’ın tamamı, Lemalar’ın da büyük bölümünü burada yazdı.
1934 – Barla’dan Isparta’ya sürüldü.
1935 – “Gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak” iddiasıyla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde dâvâ açıldı ve mahkeme neticesinde Tesettür Risalesi’nden dolayı 11 ay hapse mahkûm edildi. 120 öğrencisiyle birlikte Eskişehir Hapishanesinde tutuklu kaldı ve orada tecrid altında tutuldu.
1936 – Hapis cezasının bitiminden sonra 7 yıllığına Kastamonu’ya sürüldü.
1943 – 126 talebesiyle birlikte tekrar "rejimin temel düzenini yıkmak" suçundan tutuklanarak Denizli Hapishanesine sevk edildi. 9 ay tutuklu kaldı.
1944 – 9 aydan sonra Emirdağ’a götürüldü ve burada zorunlu ikâmete mahkum edildi.
1948 – Aynı suçlamalarla tekrar tutuklanarak 54 talebesiyle birlikte Afyon Hapishanesine sevk edildi. Yaklaşık 20 ay hapiste kaldı. Buradan tekrar Emirdağ’a götürüldü.
1952 – Gençlik Rehberi eseri hakkında açılan dava münasebetiyle İstanbul’a geldi ve bu davadan beraat etti.
1953 – Emirdağ’a döndü. İkinci defa İstanbul’a geldi ve üç buçuk ay burada kaldı. Bundan sonraki hayatı genellikle Emirdağ ve Isparta’da geçti.
23 Mart 1960 – Şanlıurfa’da vefat etti.(Şu an mezarının nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir.)

Ziyaret -> Toplam : 125,41 M - Bugn : 169803

ulkucudunya@ulkucudunya.com