« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Nis

2007

AĞABEYİM TÜRKEŞ

MÜJGAN CUMHUR 01 Ocak 1970

Bu gelimli gidimli dünyadayken Türkeş Beğe, kendisinin istemesine rağmen, "Ağabeğim Türkeş Beğ" demek nasip olmadı. Bu yazı, yıllar sonra bu isteklerinin yerine getirilmesine vesile oldu.

Türkeş Beğ, özünü ailemden aldığım, Türklük şuurunu perçinleştiren Millî Kütüphanenin kazandırdığı değerli dost gruplarından birine dahildi. Sırasıyla Çiftçioğlu Necdet Sancar, Nihat Atsız Beğ, Dr. Fethi Tevetoğlu, aziz bakanım Tevfik İleri Bey ve Türkeş Beğ Millî Kütüphanedeki ilk kütüphanecilik yıllarımda tanımakla şeref duyduğum değerli insanlar bu grubu oluşturmuştu.

Bugün hepsini rahmetle ve hasretle andığım bu zatları bana hocam, müdürüm ve ağabeyim Adnan Ötüken tanıştırmıştı. Yazılarını okuduğum, idealleri uğruna karşılaşıp çektikleri çileleri yıllardan beri uzaktan uzağa takip ettiğim bu zevatın çoğunluğunu Millî Kütüphanenin mikrofilm atölyelerinde tanıdım. Müdürümüz o bölümü dostlarına ve misafirlerine göstermekten başka bir zevk alırdı. Çekim ve banyo yerlerini gösterdikten sonra, arşiv için yazma eserlerin fişlerini hazırlayan, film çekildikten sonra kontrollerini yapan o yılların genç kütüphanecisini özellikle dostlarına tanıtmaktan da, sanırım, bir gurur duyardı.

Bir gün değişik bir saygıyla ve coşkuyla gezdirdiği bir misafiri getirdiler. Gelen misafir tok sesli bir yarbaydı. İşte Türkeş Beyi o gün ilk kez görüp biraz da çekinerek konuştum. Çünkü tokalaşmak üzere uzattıkları ellerine, sol elimi uzatmam kendisini bir an şaşırtmıştı. Adnan Bey "Bizim Müjgan Hanım sağa biraz fazla dayandıklarından o tarafını felç etmiştir" diye konuşmayı bir şakayla başlattı. Yazma eserler üzerine bir süre konuşulduktan sonra kolaylıklar dileyerek ayrıldılar.

İkinci kez o tok sesi, 1960 Haziranında bir gün telefonda duydum. Adnan Bey henüz Almanya'daki kültür ataşeliğinden dönmemişti. Türkeş Beğin 1960 Mayıs Harekâtı'ndan sonra Başbakanlık Müsteşarlığı'nı yaptığı sırada ve hasbelkader Millî Kütüphanenin başında bulunduğum son aylardaydı. Telefonda kısa bir hâl hatır soruştan sonra, Türk Ocakları'na benzer bir derneği kurmaya çalıştıklarını haber verip kurucular arasında bulunmamı emrettiler. Emirlerinden şeref duyduğumu, ancak tam o günlerde gazetelerde "Tevfik İleri'nin Millî Kütüphane için biçilmiş kaftanı" diye tenkit edildiğimi, bu hususun kendilerine ve kurulacak ocaklara söz getirmesinden çekindiğimi, zaten gece saat ona kadar kütüphaneden ayrılamadığımı beyanla özür dilemeye çalıştım. Sanırım biraz öfkelendiler, ocakların bir kaç ay sonra kurulacak Ankara teşkilâtında memnuniyetle çalışacağımı söyleyince sertleşen sesleri biraz yumuşadı. "Neden birkaç ay sonra?" diye sorduklarını, "O zamana kadar Adnan Bey Türkiye'ye ve Millî Kütüphanenin başına dönecek" cevabını verdiğimi, "Bakalım kütüphaneye döner mi, onu daha başka işler bekliyor" dediklerini hatırlıyorum.

Hindistan'dan döndükten sonra Millî Kütüphanede yapılan konferanslara, verilen konserlere ara sıra gelirdi. Adnan Ötüken'in ölümünden sonra düzenlediğimiz anma toplantısına da teşrif ettiler. Yanlarında muhterem eşleri Muzaffer Hanımefendi de vardı. Kısa bir konuşma yaparak Adnan Beyi değerlendirdiler. Hocamı, müdürümü, ağabeyimi ve kütüphaneyi yönetirken en büyük desteğimi kaybetmiş olmanın verdiği hüzün içinde yapmağa çalıştığım konuşmayı da dinlediler. Kütüphaneden ayrılırken söyledikleri bir cümleyi ömür boyu unutmayacağım. "Müjgan Hanım ben size hoca ve müdür olamam. Ama bugünden sonra AĞABEĞ olarak Adnan Ötüken'in bıraktığı boşluğu ben doldurayım" demişlerdi. Türkeş Beğin ebediyete intikalinden sonra kendisine sözlü değil, yazılı olarak "Ağabeğ" demek nasipmiş.

Türkeş Beği, Muzaffer Hanımefendi'nin kaybından sonra, ilk ve son kere evlerinde ziyaret ettim. O gün bize 1944 Hadiselerinde kendisi mevkûfken, merhumenin çocuklarıyla birlikte çok çetin şartlar altında çektikleri sıkıntıları anlattılar. Yine o gün Atsız Beğden, Sançar'dan, Tevetoğlu'ndan, Adnan Ötüken'den ve diğer dostlardan bahisler geçti.

Onlar, Türk milliyetçilik tarihinde Türklük şuurunun güçlenme-sinde ömürlerini harcamış bir misyondular. Dünya devletleri arasında Türk olarak yaşadığımız büyük yalnızlığı giderecek, acılarımızda birbirimize destek ve dayanak olacağımız, sevinçlerimizi paylaşa-cağımız Türk devletlerinin kurulmasını istemişler, yıllar boyu zulüm altında inleyen Türk topluluklarının birer devlet olarak hürriyet ve bağımsızlıklarına kavuşmalarını ideal edinip savunmuşlardı.

Hatırlarım Atsız Beğ son mektubunda, "Esir Türk illeri bir gün hürriyetlerine kavuşacaklar, ben o günleri göremeyeceğim. Ama dostlarım o günleri görecek ve o topraklara gidip dolaşacaklar" demişti. Cumhurbaş-kanımızla birlikte Türkeş Beğin o toprakları ziyaretleri, sanırım daha önce bu dünyadan ayrılmış olanların ruhlarını da taziz etmiştir.

Onların izinde yetişmiş ikinci kuşak olarak aramızdan ayrılışının birinci yıldönümünde "Ağabeğim Türkeş Beğ"i tazimle anıyorum. Ona tanrının tükenmez hazinesinden rahmetler diliyorum. Ve sesleniyorum durağın cennet olsun, yattığın yer nurla dolsun Ağabeğim Türkeş Beğ...

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 168810

ulkucudunya@ulkucudunya.com