« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Ağu

2006

TÜRKİYE NÜKLEER GÜÇ OLMALIDIR

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN 01 Ocak 1970

Bütün dünya İran’ın nükleer gücü ile uğraşıyor. İran gibi bir devletin nükleer güce sahip olmasının sakıncaları ve tehlikeleri dile getiriliyor. Sanki bir ülkenin nükleer santral yapması dünyanın sonuymuş gibi gösteriliyor. Hatta daha da ileri gidilerek nükleer silahlara sahip olunmasının hemen bir atom savaşı çıkaracağı ileri sürülüyor. Nedense bu gibi düşünceler ne Avrupa Ülkeleri, ne Rusya, ne Ukrayna ne de İsrail gibi ülkeler için daha önceleri ileri sürülmedi. Ama şimdi bir Müslüman devlet nükleer enerjiye sahip olmaya kalktığı anda, batının önde gelen kesimleri hemen ayağa kalkmaktadırlar. Çünkü bir Müslüman ülkenin nükleer güç olması istenmemektedir.

Daha önceleri benzer bir süreç Pakistan atom bombası yaparken ortaya çıktı. Pakistan gibi bir Müslüman ülkenin atom silahına sahip olmasını batı dünyası ve onun Orta Doğu’daki uzantısı İsrail kendileri için tehlikeli görünce açıktan karşı çıktılar. Zülfikar Ali Butto Fransa ve Libya’nın destekleri ile ilk Müslüman devletin nükleer gücünü kurdu ama bunu da daha sonra hayatı ile ödemek zorunda kaldı. Önce Butto’yu astıran batı emperyalizmi daha sonraları Ziya Ül Hak’kı bu projenin önlenmesinde kullanamayacağı bir uçak kazasına kurban etti. Hindistan tehdidine karşı kendini korumak isteyen Pakistan eşit koşullarda savaşabilmek için atom silahına ihtiyaç duyuyordu ve bunu her türlü riski göze alarak gerçekleştirdi. Böylece Hıristiyan ve Yahudi devletlerinden sonra bir Müslüman devlet olarak Pakistan’da kendi atom silahını yaptı. şimdi İran, Pakistan’ın yolundan giderek benzeri biçimde kendi nükleer enerji düzenini kurmak ve batı emperyalizminin saldırılarına karşı gerçek anlamda kendisini koruyabilmek için ikinci Müslüman atom gücü düzeyine gelmeyi planlamaktadır.

Orta Doğu’nun geleceğine egemen olmak isteyen batı emperyalizmi, İsrail ve Amerika’nın çıkarları doğrultusunda İran’ın nükleer güç olmasına izin vermek istememektedir. ABD dünya hegemonyası planları doğrultusunda geliştirdiği Avrasya stratejisine dayanarak Hazar bölgesine de egemen olmak istemekte ve bu nedenle Irak’tan sonra İran’ı da devlet olmak durumundan çıkarmak için çaba sarfetmektedir. Bu doğrultuda, İsrail’de Orta Doğu egemenliği için İran’ı devre dışı bırakmanın planlarını yapmakta ve bunu ABD’nin büyük gücünü kullanarak gerçekleştirmek istemektedir. ABD’nin Avrasya hegemonyası ile İsrail’in Orta Doğu egemenliği için İran devre dışı bırakılmak istemekte ve bu yönde İran’ın kendini korumak için geliştirdiği nükleer enerji gerekçe gösterilmektedir. Orta Doğu’nun en küçük ülkesi İsrail’in elinde üç yüzden fazla nükleer bomba olmasına kimse ses çıkarmamaktadır. Böylesine bir çifte standart ise bütün dünya kamuoyunun vicdanını yaralamaktadır.

İran nükleer enerjiye sahip olma aşamasına gelen onbeşinci ülkedir. Küçücük Kuzey Kore’nin bile hem nükleer enerjisi hem de atom bombası bulunmaktadır. Batı bloğunun içinde yer alan bütün önemli ülkeler ile beraber Çin, Rusya, Hindistan, Ukrayna gibi batının dışındaki ülkelerde de nükleer enerji ve silah gücü vardır. Nükleer enerjiye sahip olan onbeş ülke gibi, dünya’nın diğer ülkelerinin de enerji sorununu çözmek için nükleer santral kurma hakkı vardır. Bu hak hiçbir ülkeden esirgenemez. Diğer ülkelerde şimdi bu enerjiyi kullanan ülkeler gibi nükleer enerjiden yararlanabilirler. Halen bütün dünyada beşyüzden fazla nükleer santral inşaatı da devam etmektedir. İnsanlığın geleceğindeki enerji çağının karşılanmasında atom santralleri büyük bir boşluk doldurmakta ve yeterli kaynak yaratmaktadır. Bu imkandan tüm insanlık yararlanmaktadır. Nükleer enerjinin yayılması nedeniyle ortaya çıkmakta olan güvenlik sorunu Birleşmiş Milletlere havale edilmeli ve Güvenlik Konseyinin yapısı değiştirilerek, yetki ve denetim bu yüksek kurula bırakılmalıdır. Ancak o zaman ülkelerarası çekişme önlenebilir ve emperyal ülkelerin kendi çıkarları için diğer ülkelere nükleer alanda baskı yapması engellenebilir.

İran nükleer enerjiye sahip olarak diğer ülkeler gibi kendi çıkarlarını kollama doğrultusunda adım atmaktadır. Bu gidiş önlenemez ama dengelenebilir. Günümüzde, dünya onbeş ülkenin sahip olduğu atom silahı ile zaten bir dehşet dengesi üzerinde durmaktadır. İran’ın nükleer enerjisi ancak bölgede İran’a eşdeğer bir ülke olan Türkiye’nin de nükleer güce sahip olmasıyla dengelenebilir. Dünyadaki dehşet dengesi Türkiye’nin de nükleer enerji ve silaha sahip olmasıyla Orta Doğu’da da sağlanabilir. İran’ı saldırı yada savaş yolu ile geleceğe dönük güvenlik projelerinden vazgeçirmek imkansızdır. ABD ve İsrail saldırganlığına karşı Çin, Rusya Hindistan, Almanya ve Fransa gibi dev ülkeler İran’ın yanında yer alırsa sonuç üçüncü dünya savaşı olacaktır. Bu gidişin önlenebilmesi ancak Türkiye’nin de nükleer güç olmasıyla sağlanacaktır. İran savaş yolu ile yola getirilmezse, barış yolu ile dengelenmesi Türkiye’nin de nükleer güç olmasıyla sağlanabilecektir. ABD, Avrupa ve İsrail Türkiye’nin nükleer güç olmasına yardımcı olurlarsa, dünyanın merkezi bölgesinde dehşet dengesi kurulacak ve İran bölge ya da dünya barışı için dost ve müttefiklerimizin bu durumu dikkate almaları dünya barışı açısından zorunludur.

Ziyaret -> Toplam : 125,39 M - Bugn : 158194

ulkucudunya@ulkucudunya.com